"Adı ne?" Dedi Somin ellerimi omzundan çekerken."Ne yapacaksın adını?"
"Sus ve adını söyle."
"Lee Minho."
"Lee Minho?" Dedi ve elini çenesine koyup birkaç mırıltı çıkardıktan sonra başını salladım Somin.
"Çok tanıdık geldi." Dedi ve kafasını bana çevirdi. "Yeni mi tanıştınız yoksa daha öncede duymuş olabilir miyim?"
Tabii ki de tanıyorsun.
Tanımaman mümkün değil.
"Bilmiyorum. Çok da saçmalama. Bir yere kadar gidicez sadece." Lafımı bitiremeden Somin beni susturdu ve tekrardan bana baktı.
"Lafımı bölme aynı anda iki işi yapamıyorum." Dediğinde ona herhangi bir yanıt vermek istemediğimi çünkü onun biraz da olsa mantık yürütebilen bir insan olduğunu ve olayları çözebileceği korkusundaydım. Ablam dediğime bakmayın. Zıttık. Yani bence.
O zamanında kendini kurtarabilmek için her şeyi çabalayıp başarılı olmuş biriydi benim gözümde.
Ya ben?
Ben sadece burda boş adım atarak bu bataklıkta boğulmayı tercih eden bir kadife çiçeğinden* farksızdım. Ve bu ablamın yüzüne baktığım, onunla konuştuğum her saniye yüzüme vuruyordu.
Onu çok seviyordum ve beni kötü halimle görsün ya da davranışlarımla bilsin istemiyordum. Yine de elimden gelenin en iyisi olmaya çalışıyordum.
Daha sonrasındaysa kendi içinde birkaç şey geveleyip kendi isteği ve zoru üzerine kurutma makinesini alıp saçlarımı kuruttu. Sanki eliyle saçımı düzelttiği her an bir önceki senenin anısına gidiyormuş gibi hissediyordum. Ablam evde olduğu zaman hiç olmadığım kadar rahat ve iyi hissediyordum ev içinde.
"Sen kurutma makinesini banyoya götür bende burayı toparlayayım." Somin'in dediğiyle kafamı salladım ve kurutma makinesinin kablosunu sararak banyoya götürdüm. Banyoya gittiğimde biraz kendime bakındım. Sanırım gerçekten iyi günümdeydim çünkü saçlarım kabarmamıştı. En azından iyi düşünmeliydim.
Banyodan dönerken Minho'nun 'sizin sokaktayım.' mesajını gördüğümde odama gittim ve çantamı alıp Somin'e evden çıktığımı belirten birkaç şey söyleyip hızlıca apartmandaki merdivenleri inmeye başladım.
Sakin ol Seungmin
Sakin.
Sakinim.
Montumu kolumdan geçirirken giriş kata inmiş oldum ve dış kapıda Minho'yu görmemle derin bir nefes alıp apartmandan dışarı çıktım.
Minho bu sefer genelde giyindiğinden kalın giyinmişti. Dahası saçları olduğundan düz gözüküyordu ve daha önce hiç denk gelmediğim üzere ince çerçeveli bir gözlük takıyordu. Gözlüğün buğulanınca gözlünü çıkarıp silmeye çalışırken beni farkettiğinde elini kaldırdı ve selam verdi.
"Selam."
"Selam." Dedim sessiz bir şekilde. Minho'nun gözlüğünü silemediğini gördüğümde o gözlüğü elinden dikkatlice aldım ve kendi sweatshirtimle iyice sildiğimden emin olduktan sonra ona geri uzattım.
"Ne zamandır gözlük takıyorsun?" Diye sordum merakımdan.
"Aslında uzun zamandır. Ama çok fazla bozuk olmadığı için takmayı bıraktım. Teşekkür ederim." Dedi ve gözlüğü geri taktı Minho. Daha sonrasında çarşamba günü ona vermiş olduğum atkıyı çıkardı ve benim boynuma bağladı.
"Geri getirmene gerek yoktu. Ben de çok atkı var." Dedim göz teması kurmamaya özen göstererek. Çünkü göz teması kurduğum her an apapyrı bir duygu karmaşına giriyordum kendi içimde. Dahası bunu alıkoyamayacak kadar çok istiyordum.
"Bu atkının senin için özel olduğunu biliyorum. Onu dikkatli bir şekilde yıkadım o yüzden endişelenme." Atkıyı boynuma sardığında ellerini geri çekti arkasında birleştirerek yürümeye başladı.
Ona verdiğim atkı benim için özeldi çünkü onu bana ben ilkokuldayken Somin örmüştü. O zamanlar bir şeyleri örmeye çok meraklıydı ve ilk düzgün örebildiği şeyi bana hediye etmişti. Bu atkıyı.
"Sana bundan bahsettiğimi hatırlamıyorum." Dedim kaşlarımı çatarak.
"Yakında anlayacaksın." Dedi Minho aramızdaki mesafeyi açacak kadar uzaklaştığında. "Gitmemiz gereken yer birkaç saat içinde kapanacak o yüzden acele edelim."
Onun cümlesiyle beraber kol çantanım sapını tuttum ve hızlıca Minho'ya yetişmek amaçlı adımlarımı serileştirdim.
Birkaç sokağı geçerken aramızda geçen ufak tefek konuşmalar olmuştu. Ama genelinde kısa cevaplardan ibaret olduğu için her seferinde başka bir konuya dönüyordu.
Bundan rahatsız değildim. Ama daha önceki davranışlarımdan ötürü kötü bir şey olmasını ya da rahatsız edecek bir davranışta bulunmayı gerçekten istemediğim bir haldeydim. Hatta o kadarki stresten dişerimi sıktığımı daha sonradan, damağım ağrımaya başlayınca anlamıştım.
"Otobüse binicez. Senin için sorun olur mu?" Diye sorduğunda olumsuz anlamda kafamı salladım. Minho oturup yanında boş yeri patpatladığında yavaşça yürüdüm ve çok da yakın olmayacak şekilde yanına oturdum.
"Öcü değilim Seungmin. Seni yemem."
"Bütün bank boş. Bu kadar alan varken dibine mi girmemi bekliyorsun?"
Verdiğim cevaba karşılık sadece gözlerini devirmekle yetindiğinde bense ayaklarımı sallayarak otobüsü beklemeye başladık.
Göze tanıdık gelen otobüsün yanaşmasıyla Minho ona binmemiz gerektiğini yoksa diğer türlü aktarma yapmak zorunda kaldığımızı söyleyince ortak kararla otobüse bindik. Bu garip bir bilgi ama biliyor musunuz? Eskiden bu otobüsü çok kullanırdım ve tekrardan binmek bana deja vu hissiyatı yaratmıştı.
"Boş yer var mı?"
"Var bir tane. Oturmak ister misin?" Diye sorduğunda olumsuz anlamda kafamı salladım. O da dudaklarını birbirine bastırıp beni onayladığında kendimi cam kenarına olacak şekilde yasladım camdan dışarıya bakmaya başladım.
"Ne düşünüyorsun şu an mesela? Aşırı merak ediyorum."
"Şu an mı?" Dedim gözümü gökyüzünden çekmeyerek. "Eskiden bu otobüse çok binerdim. Deja vu yaşamış gibi hissettim."
"Ne kadar oldu ki?"
"4-5 sene falan herhalde. Ortaokulun ilk yılı için binmeye başlamıştım sonra bıraktım."
"Gerçekten hatırlıyorsun yani? Hangang'ın nerede olduğunu gerçekten biliyor musun?"
"Ordan unutkan gibi mi duruyorum?" Dedim gözlerimi Minho'ya çevirerek. Kendi başına omzunu silkip dudağını büzdüğünde kaşlarımı çattım. "Evet hatırlama sorunu yaşıyorum ama bu okulu da unutacağım anlamına gelmiyor."
"Yani doğruyu söylemem gerekirse," cümlesini devam ettirmeden o anki duyguyla Minho'nun omzuna vurdum.
"Yalnız bu pahalıya patlar Seungmin-sshi." Dedi Minho yüzünü büzmüş bir şekilde omzunu ovarken.
"Onu görücez Minho-sshi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sorry, i love you -2min.
FanfictionSana yakın olmak için yaptığım şey aramıza duvar örmekmiş, diyecek hiçbir şeyim yok. Kendimi suçluyorum, seni suçluyorum.