cannot be.

91 10 0
                                    


Ne zamandan beri?

Ne zamandan beri kendimi kaba göstermeye çalışacak kadar vicdansız olmuştum?

Hatırlamıyorum.

"Felix," dedim hafifçe yanımda uyuyakalan arkadaşımı dürterken. Başta hiçbir şekilde tepki vermedi bana. Daha sonrasında elimle saçlarını okşadım ve bir kez daha seslendim.

"Felix, hadi odama geçelim. Güneş yüzüne vurunca hiç uyuyamazsın."

"Hm." Dedi Felix bir gözü kapalı bir şekilde battaniyesini kolunun altına çekiştirerek.

Hafiften gözleri şişmiş saçları dağınık haliyle paytak paytak yürümeye başladığına iki elimle omzundan hafifçe tuttum ve onu odama doğru yönlendirdim.

En az 12 saat uyku alınca bilinci yerine gelen bir koca bebekti Felix. Hiç değişmiyordu.

"Seungmin hava niye soğudu? Yoksa dışarda mıyız?" Dedi ve gözleri kapalı bir şekilde kaşlarını çattı odama girdiği an Felix. Dediği şeyi istemsizce gülerken odamdaki camı kapattım ve perdeyi çektim. "Üşüyorum ben."

"Gel yat şöyle," üşümemesi için onu börek gibi sarmaladığımdan olsa gerek yüzünde ufacık bir sırıtma görmüştüm Felix'in. Hafifçe saçlarını okşadım ve tekrar uykuya daldığında yanında uzandığım yataktan kalkıp dün geceden kalma salona doğru ilerledim.

Felix'e erken yatamayacağımı söylemiştim o yüzden filmden sonra uyumak yerine kendi hür iradesiyle benimle oturmuştu. Bu yüzden salon olması gereken bir tık daha dağınıktı. Dağınıklıktan kastım çöp, bulaşık değil, sadece yastıkların yerde olması, koltukta battaniye ve peluş köpek olmasıydı.

Hava'nın arafta kaldığı bir zaman dilimindeyken salonu aydınlatan ışıkla gözlerimi kıstım ve bu ışığın kaynağının telefonum olduğunu gördüğüme yavaşça koltuğa doğru yanaştım.

Numarası kayıtlı olmayan birinin aradığını gördüğümde ikinci bir düşünceye yer vermeden meşgule attım ve telefonu uçak moduna alıp sessize koydum.

Kim arıyor haftasonu bu saatte?

Minho olamazdı değil mi?

Saçmalama Seungmin.

Bir anda cama vuran bir sesle irkildim ve geriye sendeledim. Birkaç dakika sessizlikten sonra aynı ses tekrarlandığında birinin cama taş attığını anlamış oldum.

Sonra masanın üstündeki telefon çalmaya başladı. Birkaç dakika hiç kıpırdamadım. En sonundaysa ayaklandım ve Felix'in telefonunu elime alıp aramayı cevapladım.

"Alo?"

"Uyanık mısın?" Duyduğum sesle yutkundum be ne diyeceğimi kestiremeden ağzımı araladım.

"Uyuyord-"

"Uyanık olduğunu biliyorum Seungmin." Yalan söylemeye fırsatım kalmadan yakalanınca oflayıp elimi saçlarıma götürdüm.

"Ne istiyorsun? Felix uyuyor."

"Camdan bak." Hızlıca camı açıp dışarıya doğru sarktığımda onu gördüm.

Minho'yu.

5 derece olan havanın aksine ince giyinmiş, bir eliyle telefonu kulağında tutarken diğeriyle de bitmek üzere olan sigarasını içine çekip izmaritini çöpe atmıştı.

Sigara içtiği kısmını tekrar hatırlamak istemesem bile gördüğümde kanın beynime sıçradığını hissetmiştim.

Ama benim hissetmem herhangi bir etki yaratmıyordu. Yaratamazdı. Bu da sanırım onun kendi günahıydı sonuçta.

"Gecenin bu saatinde burda ne işin var?" Diye sitem ettim bir yandan sessizce konuşmaya çalışırken.

"Tanrım, sana şükürler olsun." Dedi sessizce bakışlarını yere doğru çevirip elini alnına koyarak. Telefondan gelen kısık sesini duymamla kaşlarımı çattım.

"Saatin kaç olduğunun farkında mıs-"

"Dalga mı geçiyorsun?" Minho sinirden olduğunu belli edecek bir şekilde güldüğünde bu sefer soğuktan değildi ürperme sebebim. Anlayabildiğim tek şey buydu.

"Neden bahsettiğini anlamıyorum. Lütfen gider misin?" Tekrar belli belirsiz gevelediğim cümleleri düzgün bir ses tonunda söyleme umuduyla gözlerimi yumduğumda sadece gitmesi için af diledim.

Sabahın 5'inde binanın önünde durması kadar saçma bir şey yoktu. Dahası havanın karanlık olması, lambanın ışığıyla onu zar zor seçebilmeme sebep oluyordu.

"Yazdığın mesajların beni ne kadar korkuttuğunun farkında mısın? Hayır. Hayır hayır. Sen anlayamazsın." Dediğinde kaşlarımı çattım ve gözlerimle her nefes verdiği de buhar çıkan Minho'ya doğru indirdim.

"Neden bahsediyorsun?"

"Yazdığın mesajların ciddiyetini anlamıyorsun galiba? Sen delirdin mi? Bak gerçekten ne derdin var benimle bilmiyorum. Gerçekten bilmiyorum ama bunun için beni suçlayamazsın." Dedi ve elini saçlarına geçirdi Minho sert bir şekilde.

"Siktiğimin mesajlarını atmaya başlıyorsun nedensiz yere. Ve bunlar kesinlikle normal değil, hepsinin ucu beni suçlamanla ya da kendini rencide etmenle alakalı ve sana yardımcı olmak istesem bile dışlıyorsun beni."

"Ne diy-"

"Nedenini bilmediğim şeyler için beni suçladığını bile bile açıklamıyorsun. Bunu geçtim. Tamam evet orospu çocuğunun tekiyim belki de, gerçekten böyleyimdir belki de ama vicdanımla oynamak hoşuna mı gidiyor Seungmin? Gece yarısı intihar yönelimli mesaj atacak kadar mı düşüncesizsin?"

"Sus." Dedim yere doğru çömelirken. Düşüncesiz değildim. Minho'ya yazdığım. Ona yazdığım hiçbir şey intihar içerikli mesaj değildi. Neden böyle algılamıştı? Yanlış bir şey mi demiştim? Belki de Felix'e ulaşamayınca olabilecek bir şeyden korkmuştu.

"Burda ölecek birisi varsa o da zıkkımlanan senden başkası değil," dedim kendime hakim olamayıp kızgınlıkla söylediğim kelimeleri yarım bırakmadan. Sözlerinde haklı olabilirdi ama bu bir gece yarısı resmen haneye tacizde bulunmasından başka bir şey sayılmazdı. Çünkü burası benim evimdi, onun herhangi takıldığı birisinin değil.

"Dediklerini kulağın duysun. Nasıl birini kendisini öldürmekle suçlarsın? Önce kendinden utan. Burdaki herkesten daha fazla yaşamak isteyen biriyim ben."

İlk kez.

Hayatımda ilk kez sesimin titrediğini hissettiğim an kafamı sallayıp derin bir nefes alıp verdim. Konuşmanın başında haklıydı, taki intihar meyilli olma iddiasını ortaya atana kadar. Öyle birisi değildim. Olamazdım.

Sadece duygulardan yoksundum.

"Kendi vicdanını rahatlattıysan lütfen git." Dedim kendimi birkaç dakika sakinleştirdikten sonra toparlanmaya çalışarak. "Yaptığımın yanlış olduğunun farkındayım ama kendimi birkaç duygu karmaşası yüzünden öldürecek kadar düşmedim."

Bana şaşırdığını belli eden ifadesiyle öylece bakmaya devam ettiğinde kendimi tutamadım ve konuşmaya devam ettim.

"Gecenin bu saatinde kapımın evinde olman hiç hoş değil ayrıca, iyi geceler." Telefonu kapattıktan sonra oturduğum halıdan ayağa kalktım ve camı kapatmak adına koluma kulpa kadar uzandım.

Havanın hafiften aydınlamaya başlamasından biraz daha görünür olmuştu vücudu. Bu tarafa doğru baktığını gördüğümde birkaç dakika sessizce onu izledim. Uzaktan izledim. Her zamanki gibi. Kendimi tutamadım ve camı kapatmadan önce son bir kez daha camdan dışarı sarktım.

"Gün tamamen aymadan eve git, yoksa yine geç kalacaksın."

Yine.

Sorry, i love you -2min. Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin