-18-

39 8 0
                                    


-18-







Acı, insanları hem zayıflatan hem de güçlendiren en kuvvetli duyguydu. Aşk bile onunla yarışamaz, boy ölçüşemezdi. Filmlerde gördüğümüz klişe bir senaryo vardır; adam intikam almak ister ama kadına âşık olunca bu iki duygu arasında sıkışıp kalır ve seyirci tüm film boyunca adamın bununla mücadelesini izler. Eğer son, adamın aşkı seçmesiyle biterse o zaman senaristler sırf romantik yapmak için gerçekliği yok saymış ve acıyı küçümsemiş olurdu. Genelde böyle filmlerin nasıl biteceğini baştan anladığım için hiçbirinin sonunu getirememiştim. Ben romantik saçmalıkların adamı değildim. Hiçbir zaman da olmayacaktım.

Eğer içimde yaşadığım çatışmayı dışarıdan da gösterebilmişsem o zaman ne kadar korkunç göründüğümü tahmin edebiliyor ve bu yüzden de yolda ve koridorda karşılaştığım yüzlerin bana attıkları dik, endişeli bakışlarına hak verebiliyordum. İçimde kopan bir şeyler vardı, canımı yakıyor ve nefes almamı zorlaştırıyordu. Sanki kâbuslarımdan birinin içerisindeydim ve her an uyanacaktım. Kendimi yine yatağımda bulacak ve böyle rüyalar gördüğüm için lanet etmeye devam edecektim. Ama tüm bunlar gerçekti, olmasını dilediğim kâbuslardan biri değildi ve ben bu son 5 günü hayatımdan silip atmak için her şeyi yapardım.

Ofise girdiğimde Namjoon ve Mina'nın durumunu umursamamış, onlara düzgünce bakma şansım bile olmamıştı. Gözlerim ne aradığını biliyormuş gibi duvara asılmış beyaz tahtada duran fotoğraflarda durmuş, ayaklarım ise yaklaşmam için hareket etmişti. O an kendimi suyun üstünde yürüyormuşum gibi hissediyordum. Ayaklarım her an kayıp batacakmışçasına titriyor, mide öz suyum boğazıma kadar gelip geri iniyordu. Fotoğraf hariç etrafımdaki her şey bulanıklaşmaya başlamıştı bile ve ben güçlü durmak için elimden gelenin en iyisi yapmakta bile zorlanıyordum. Kesilmiş bir başparmağın fotoğrafıydı ilki. Dibimde olduğunu tahmin ettiğim  Namjoon'un sesi çok yakınından gelirken, bana dna testinden bu parmağın Baekhyun'a ait olduğunu doğruladıklarını söylüyordu. Diğeri ise büyük miktarda kanın odayı boyamış olan fotoğraftı. Baekhyun'un kaldığı bakım evindeki hemşire kontrol için odaya girdiğinde gerçek ortaya çıkmış ve o zamandan beri Baekhyun'dan haber alınamamıştı. Öldürüldüğüne ve bunu yapan her kimse de bizle alay etmek için delil bıraktığı fikrindeydiler. Ve ben itiraz etmek için bile ağzımı açamıyordum çünkü bana göre de aynen böyle olmuştu ama tek fark vardı aramızda, ben katilin kim olduğunu ve bunu neden yaptığını biliyordum.

Namjoon ve Mina durumumun ne kadar kötü olduğunun farkında olarak benim bu dosyadan çekilmemi istediler. Biraz dinlenip kendime geldiğimde onlara yardımcı olabilirmişim. Şu an ki psikolojim düzgün düşünmemi engelliyormuş. Odaya girdiğimden beri ilk defa  Namjoon'un gözlerinin içine bakıp odadan defolmadan önce, "Canın cehenneme," demiştim ben de. Şu saatten sonra kimse bana karışamazdı artık.

Kapının çarpma sesi arkamda yankılanırken baş ağrım mükemmel zamanlamasıyla kendini bana hatırlatmaktan da geri duymadı. Saç diplerimin ve kıyafetlerimin altındaki tüm vücudumun terlediğini hissediyordum. Ve herkes kışlık montları üstünde taşırken benim böyle hissetmem problemli olduğumun en büyük kanıtıydı. Neyse ki bunlar önemli ayrıntılar değildi. Ya da öyleydi ama benim o için umurumda değildi. Burada asıl üstünde durmamız gereken şey; acıydı. Tüm iliklerime kadar hem fiziksel hem de duygusal olarak hissettiğim ve bunu sonlandırmak için her şeyi yapmaya hazır olduğum duyguydu. Damarlarımdan kan yerine artık bambaşka bir şey akıyordu sanki. Gözlerim doluyor ama kesinlikle tek bir gözyaşı bile dökmüyordu. Arabanın ön koltuğunda oturan Kyungsoo bile gözlerini bana dikmiş, "Mirasımı koruyamadın," diye sayıklarken o sabah benim için tüm duygu yoğunluğu fazlasıyla ağır yaşanıyordu.

𝙏𝙧𝙤𝙢𝙥𝙚 𝙇'𝙤𝙚𝙞𝙡Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin