-26-

49 8 0
                                    


-26-






Winston'un havlamaları gittikçe sabırsız ve yüksek olmaya başladığında duşa kabinden elimden geldiğince hızlı bir şekilde çıktım. Bir havluyu vücuduma sarıp diğerleriyle de saçımdaki suları alırken, Winston'u sürekli çalarak rahatsız eden ev telefonunu açmak için rotamı salona yönlendirmiştim. Telefonu kulağıma dayarken bana merakla bakan sevimli arkadaşıma gülümsemeye çalıştım. Eve geldiğimden beri üstümdeki gerginliği algıladığı için çok mutsuz ve huysuz görünüyordu.

"Jungkook!" Açıldığı gibi Mina'nın hafif telaşlı sesi yükseldiğinde, tüm dikkatimin onda toplanmasını sağladı.

"Mina? Bir sorun mu var?" diye sordum kaşlarımı çatarak.

"Sana ulaşmaya çalıştım ama cep telefonunu açmadın."

"Ah... evet, sessiz de olmalı." Ona, aslında senin aradığını gördüm ama cevap vermek istemedim, demedim elbette. Ya da yalnız kalmak için mağarama çekildim ve herhangi bir insanın nefesini bile duymak istemiyorum.

Mina derin bir iç çekti ve "Jungkook acil bir durum var," dedi bir anda ses tonunu düşürerek. "Namjoon ile ne zaman konuştun en son? Ona ulaşamıyorum, bugün planladığınız tarih değil mi?"

Saçımdaki havluyu omzuma atıp bakışlarımı pencerenin camından görünen ormana doğru sabitledim. "Taehyung gitti," dedim sakin ama oldukça yorgun bir şekilde. O kadar yorgun hissediyordum ki tüm hücrelerim neredeyse çığlık atıyordu. Dünya ile bağlantımı tamamen kesmek için uyku hapı bile alabilirdim.

"Ne? Nasıl gitti?" Mina anlamayarak sorduğunda parmak uçlarımla burun kemerimi sıktım. "Çok uzaklara, bir daha onu göreceğimizi sanmıyorum."

Telefonun diğer ucundan birkaç hışırtı ve kapının açılıp kapanma sesi yankılandı. Mina bir süre konuşmayınca, sessizce onun uygun bir yer bulmasını bekledim. Ortada garip bir şeyler dönüyordu, Mina normalde bu kadar gergin birisi değildi. Bir an için benim Taehyung'a her şeyi itiraf ettiğimi öğrendiğini zannetsem de sonunda Mina tekrar konuşmaya başladığında durum zannettiğimden çok daha başkaydı.

"Jungkook... Üstlerine haber vermeden gizli ve kanuni hiçbir yanı olmayan bir operasyon düzenlediği için Namjoon hakkında tutuklama emri çıktı." "Ne??" Telefonu farkında olmadan sıktım. Bu oldukça saçmaydı. Namjoon'u asla bu kadar kolay harcayamazdılar.

"Aynı şey senin için de geçerli. Jungkook, Namjoon'un yanında hiçbir şekilde yardım olmayacak. Ama sen Taehyung'un uzaklara gittiğini söylüyorsun, değil mi?"

Gözümü kırpmadan ormana bakarken yutkundum, derin bir nefes aldım. "Evet, gitti. Her şeyi öğrendi Mina."

"Siktir..."

"Namjoon'a ulaşamadığını mı söylüyorsun şimdi sen?"

"Evet! Nerede olduğunu biliyor musun?"

"Bana attığı en son mesaj da Jimin'in evinde olduğunu ve hazır bir şekilde beklediğini söylemişti. Sence hakkında ki karardan haberi yok mu? Yardım gelmediyse bunu bana söylemeliydi."

"Bilmiyorum, Jungkook. Sence bilse yine de buna devam eder miydi?" diye sorduğunda ikimiz de bir süre sessiz kaldık. Buna cevap vermeye bile gerek yoktu çünkü ikimiz de biliyorduk ki, Namjoon kafasına bir şey koydu mu ne olursa olsun sonuna kadar onun peşinden giderdi. Mina kısa bir duraksamadan sonra, "O zaman Jimin'in evine uğramamız gerekiyor," dediğinde başımı iki yana salladım. O an beni göremediğini hatırlayınca, "Hayır, ben giderim," dedim keskin ve kesinlikle itiraz kabul etmediğimi belli eden ses tonumla. Neyse ki Mina da bu konuda fazla ısrarcı olmayıp bu işi bana bırakmıştı.

𝙏𝙧𝙤𝙢𝙥𝙚 𝙇'𝙤𝙚𝙞𝙡Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin