-20-

46 7 0
                                    


-20-






Uyandığımda fark ettiğim ilk şey hastane kokusu olmuştu. Metalik ve dezenfekte kokusu burnumun direğini sızlatırken, diğer ilk başta önemsemediğim ayrıntılar ise yavaşça belirginleşmeye başladı. Vücudumda hafif bir ağrı ve yorgunluk olsa da onun haricinde beklediğimden çok daha iyi hissediyordum kendimi. Sanki hasretle beklediğim o uzun, derin uykuyu almış ve sonunda yeterince enerji depolayınca da o uykudan uyanmıştım. Beni öldürmek isteyen o baş ağrım yoktu artık. Ya da tüm bedenimin alevler içinde yanmasını sağlayan ateşim. Bir şeyler yanlış gibi hissettirse de bunu umursamayacak kadar memnundum durumumdan o an için. Ama sonra gözlerimi açtım ve gerçek dünyaya döndüm.

Gözlerimi bir süre kırpıştırarak boş bir şekilde tavana bakmış ve ardından yavaşça yatağımın ucundaki sandalyede oturan sana dönmüştüm. Sanki burada olduğunu hissetmiş gibiydim. Kollarını göğsünde birleştirmiş, bir ayağını diğer ayağının üstüne atmış bir şekilde uyuyordun. Pozisyonun buradan bile çok rahatsız edici görünse de sen derin bir uykuya dalmış gibiydin. Üstündeki takım elbise uzun süredir burada ve bu şekilde durduğunu göstererek fena halde kırışmıştı. Sessiz geçen dakikalarda kıpırdamadan seni izledim. Neden burada olduğunu bilmiyordum. Ya da ne zamandır. Tahmin ettiğimden daha fazla bu hastanede yattığımı söyleyen iç sesime hak verdim. Her iki omzumdaki kurşun yarası bile oldukça iyileşmiş gibi görünüyordu.

Uyurken daha genç ve rahat görünen yüzünün her bir ayrıntısını farkında olmadan hafızama kaydederken, tüm olanları bir kez daha düşündüm. En başından, Namjoon'un  sınıfıma girdiği andan itibaren olan her şeyi anımsamak ve incelemek sanki benim için artık daha kolay olmuştu. Zihnim daha berrak ve sanki yeni doğmuş bir bebeğin ki gibi yepyeniydi. Bu yüzden kaçırdığım tüm o ayrıntılar, konuşmaların, bana verdiğin gizemli ipuçları ve daha birçok şeyi özümsemek bana farklı hissettirdi. Cehennemin inine girmiş ve kapıyı aralamış olmama rağmen yanmamış, hatta eskisine göre çok daha sağlam bir şekilde karşısındaydım. Sen ise, yaşadığımız onca şeyden sonra hala hastane odasında benim için bekliyor ve bana kendince göz kulak oluyordun. Aramızdaki garip ilişkinin bir benzerinin daha olmadığının farkındaydım. Hastalıklı ve takıntılıydık belki de. Birbirimizden farklı olmamıza rağmen artık aynı arabaya binmiş ve direksiyona geçmek için kavga eden yolculardık.

Önce hafifçe kıpırdandın ve ardından gözlerini yavaşça açtığında, uzun kirpiklerinin altından gün yüzüne çıkan siyah irislerine bakmak derin bir nefes almak gibiydi. Bakışlarını odaklayarak benimkilere bakarken dudakların küçük bir gülümsemeyle kıvrıldı ve yeni uykudan uyanmış boğuk sesinle beraber, "Günaydın," dedin. Sen söyleyene kadar kapalı perdelerin ardından güneşin doğduğundan bile haberim yoktu. Sen de bunu fark ederek ayağa kalkmış ve bir süre uyuşmuş kaslarını hareket ettirip pencereye doğru yürümüştün. "Kendini nasıl hissediyorsun?" Perdeleri açıp bir anda odayı güneşe boğarken sordun.

"Ölümden dönmüş gibi," dedim dalga geçerek. Boğazım uzun zamandır konuşmamanın verdiği etkiyle acımış, sesim ise kulağa oldukça tırmalayıcı gelmişti. İstemsiz yüzümü buruşturdum.

"Gerçekten de ölümden dönmüş sayılırsın." Benim aksime sen gayet ciddiydin. Kaşlarımı kaldırarak, "Namjoon ölümcül olacak şekilde beni vurmadı," dedim. Sesim en azından bu sefer daha az pürüzlü çıkmıştı. Bedenini bana doğru döndürdüğünde pencereye yaslandın ve dikkatli bir şekilde bana bakarken hem eskisi gibi hem de yaşanan şeylerin getirdikleri aramızdakilere yeni bir yön vermiş gibiydi.

"Sürekli halusinasyon görmen, baş ağrıların ve yüksek ateşin sebepsiz değilmiş. Beyninin sağ lobu tamamen iltihaplanmış. Seni ayrıntılı bir şekilde kontrol ettiklerinde ortaya çıktı. Bu yüzden seni uyutmak zorunda kaldılar, bir süredir uyuyordun. Virüs önleyici ve steroid tedavisi uyguladılar. Sen de tedaviye cevap verdin. Kendini eskisine göre daha iyi hissediyor musun?"

𝙏𝙧𝙤𝙢𝙥𝙚 𝙇'𝙤𝙚𝙞𝙡Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin