-19-

41 8 0
                                    

-19-






Hayatımızın bir noktasında, kaçmaktan ve yakalanmaktan yoruluruz. Belki de ben fazla erken pes etmiştim, dayanabilirim sanmıştım ama dayanamamıştım. Hayalimi gerçekleştirmek isterken kendimi cennetten kovdurtmuş, cehennemin kapısına getirttirmiştim. Tek bir adımla geri dönüşü olmayan kapıyı aralayacak ve sonsuza kadar kendimi cehenneme hapsedecektim. Cennetteki korunaklı günlerimi özlesem bile artık oraya dönemezdim. Oraya dönmek için artık fazla kirli ve suçluydum.

Sen ise, beni cehenneme büyük zevkle kabul edecek olan şeytandın. Gelişimi kutlamak için parti bile vermek istiyordun ama işler pek senin istediğin gibi gitmeyecekti çünkü cehenneme gidecek olmam bile beni şeytanı taşlamaktan alıkoyamayacaktı.

Üç saat süren yolculuğun sonunda Baekhyun'un eski evine gelmiştik. Arabayı sen kullanmıştın çünkü benim kullanabilecek durumda olduğumu düşünmemiştin. Haklıydın, hem benim için bu çok daha kolay olmuştu. İkimizin arasındaki adı konulmamış gerginlik o kadar yüksekti ki, sanki avucumla tutabilirmişim gibi hissediyordum. Sanki o gerginliği yutmuş ve boğazımda takılı kalmasını sağlamıştım. Savsak adımlarla arkadan seni takip ederken eve girdik. İçeriye girmemiz sandığımızdan daha kolay oldu. Boşaltılmış ve hala kiracısı olmayan evin kapısı son olaylara rağmen oldukça güçsüzdü. Birkaç omuz atmayla kırık kapı açılmıştı. Adımımla beraber en son burada yaşadıklarımın görüntüleri beni takip ettiğinde, bunun beni etkilememesi için beynimi tamamen senle meşgul ettim. Senin rahat tavrın bir süre sonra benim gerginliğimi de yok etmiş ve daha çok kendimden emin olmamı sağlamıştı.

Tozlu ve boş evde gözlerini gezdirirken ellerini pantolonunun cebine koydun. "Buraya uzun zamandır gelinmemiş gibi görünüyor."

"Belki de böyle görünmesi için elinden geleni yapmıştır."

Etrafında dönerek vücudunu bana doğru çevirdiğinde gözlerimiz kesişti. "Baekhyun'u buraya getirdiğinden bu kadar emin misin?" diye sordun.

"Emin değilim ama buraya bir kanıt daha bırakmış olabilir. Kendince bizle dalga geçiyor, zevksiz bir şaka anlayışı varken neden burayı da kullanmasın?"

Onaylayarak başını salladın ve küçük bir gülümseme dudaklarının köşesinde yer alırken, "Beni şaşırtmıyorsun Jungkook," dedin.

"Neden?"

"Seni çözdüğümü düşünüyorum artık. Diğerlerinden daha zekisin ve onların aklına daha geç gelen fikirleri erkenden düşünebiliyorsun. Bu da ikimizin anlaşmasını daha kolay kılıyor. Sana saygı duyduğumu bilmeni isterim."

Neden böyle konuştuğunu o an için anlayamamıştım. Seni her çözmeye yaklaştığımda önüme yeni bir gizem ortaya atıyor ve o yemi kapmamı bekliyordun. Kaşlarımı kırıştırarak bir süre sana baktığımda omuz silktin ve mutfağa doğru yürümeye başladın. Kendimi derin bir nefes almaya zorlarken seni yine takip etmiştim. Güneşin içeriye yansıttığı tüm ışık mutfakta toplanmış gibiydi. Benim için fazla parlak ve fazla aydınlıktı. Ruhumun karanlığı bunu reddediyordu o an için. Ya da bunu reddeden başımdaki korkunç ağrı da olabilirdi.

Sanki burada daha önce bulunmuş gibi, o olaydan sonra, direkt mutfak tezgâhların bulunduğu yerde durmuştun. Parmakların kirli fayans da dolaşırken derin bir nefes aldın ve "Buraya neden geldik  Jungkook?" diye sordun. Artık birbirimizin etrafında dans etmemizden sıkılmış gibi omuzların çökmüş ve müziği kapatmıştın.

"Neden bahsettiğini anlamıyorum." Ben ise hala dans adımlarını devam ettiriyordum. Senle beraberken ne kadar kötü bir dansçı olduğumu söylememe gerek bile yoktu.

𝙏𝙧𝙤𝙢𝙥𝙚 𝙇'𝙤𝙚𝙞𝙡Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin