-28-/Final

145 10 8
                                    


-28-/Final








Denize taşı önce sen attın, ben sadece onun bıraktığı dalgaları takip etmiştim. Neler olacağı hakkında hiçbir fikri olmayan saf biriymişim o zamanlar. Neyin içine düşeceğim hakkında hiçbir fikrim yoktu, kendi doğruları üzerinden asla çıkmayan biriydim ve hem de öyle kalacağımı zannediyordum.

Sen de beni ilk gördüğünde öyle düşünmüştün. Beni de diğerleri gibi zannetmiş ve direkt kapağına göre etiketi yapıştırmıştın. Ama merak etme bunu yapan sadece sen değildin, ben de hakkında düşündüğüm tüm o şeyleri hala net bir şekilde hatırlıyordum. Asla yakın olmayacağımıza çok emindim mesela, sana hep Dr. Kim diyerek hitap edeceğimi düşünüyordum. 'Arkadaş' kelimesi bizim için lanetliydi ve yanında bir saniye olsun daha fazla vakit geçirmemek için her şeyi yapıyordum. Aynı odada bulunmak bile benim için fazlasıyla yıpratıcıydı.

Evet, o zamanlar gerçekten safmışım.

Sonra zaman geçti, sen beni gördün ve ben de seni. Ruhlarımızın ve kafamızın içinde dolaşan o düşünce kabarcıklarından geçen tüm fikirlerin birbirleriyle tanışmasına izin verdik. Aslında birbirimize ne kadar çok uyum sağladığımızı fazlasıyla geç anlamıştık.

Bizim hakkımızda planlar kurmuştun, çünkü sen bunları uygulamakta hevesli olacağımı düşünmüştün. Belki de haklıydın; eğer bu noktaya gelmemiş olsaydık, başka bir evrende ve başka bir zamanda o Jungkook her bir planın için senin yanında olabilirdi. Ama şimdi, bu evrende, yanındaki boşluğu kendimle dolduramıyordum. Yanından ayrılıyor ve seni kendinle baş başa bırakıyordum. Senin sorgulamanı ve bensiz bir hayatı hayal etmeni sağlıyordum. Sen beni çözerken aslında benim de seni çözmemi istemiştin. Seni çözmüştüm. İkimiz de birbirimize yavaşça karışırken, zayıf noktalarımızı o saklandığımız karanlık odalarda gün yüzüne doğru çıkarmıştık. Tattığımız bu yeni keşif bizi bilinmeyen zenginliklere yol açmıştı. Ama aynı zaman da ikimiz de gururlu insanlardık. Ve ben gururum, amacım ve kendime olan kızgınlığımla bir araya geldiğimde son kozumu kullanmıştım. Her şeyi tekrar yoluna sokmak için yapabileceğim tek şeyi yaptım. Seni kışkırttım, sadece bana gösterdiğin o zayıf yanını kullandım. İşe yarayıp yaramayacağından bile emin olmasam da denemeye değerdi. Bu daha önce beni engellememişti. Ve şu an kaybedecek hiçbir şeyim yoktu, senden başka.

Sana olan kızgınlığım, sevgim gibi hiçbir zaman geçmeyecekti. Ve belki de geçmesine gerek yoktu. İkimiz de mükemmel değildik ve aramızdaki ilişkiyi bu kadar özel kılan da buydu. Birbirimizi değiştirmeye çalıştığımız için nefret ediyoruz ama yine de birbirimizden kopamıyoruz. Öfke ve intikam duygusu bizi canlı kılıyor ama gözlerimiz kesiştiğinde hissettiğimiz en güçlü duygu hiçbir zaman onlar olmuyor.

İşte bu yüzden ne olursa olsun ikimiz de hep kaybeden taraftaydık. Bu batan gemiden ya birlikte kurtulacaktık ya da birlikte boğulacaktık.

~

Tek bir an olsun bile uyumadığım geceden sonra sabah seni evde bulamamıştım. Evin çevresinde de yoktun ve saatler geçmesine rağmen gelmemiştin. Söylediğim sözlerden sonra saygı duyduğunu göstermek için beni rahat bırakacağını biliyordum. Hatta mutfak masasının üstünde kullanmam için telefon bile vardı. Bana iyi niyetini göstermeye çalışıyordun.

Ben kendi rolümü oynamıştım ve sen de seninkini.

Ama hamle sırası tekrar bana gelmişti.

Kahvaltı yapacak kadar iştahlı değildim. Sadece kahveyle idare etsem de birkaç şey de atıştırmak zorundaydım. Midem buna isyan edercesine yediğim o küçük şeyleri bile boğazıma sıralasa da güçlü durmak zorundaydım. Evin içinde gezerken, kendimi oyalarken kendimce sana zaman veriyordum. Benim gibi senin de düşünmen için süre yaratıyordum. Kapalı televizyonda ki siyah ekranda kendimi seyrederken, benim için kendinden vazgeçmeni istiyordum. Çünkü ben senin için vazgeçmiştim. Beni artık manipüle etmediğine, benim için her şeyi yapabileceğine inanmalıydım. Senin de değişebileceğini görmem gerekiyordu.

𝙏𝙧𝙤𝙢𝙥𝙚 𝙇'𝙤𝙚𝙞𝙡Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin