-25-

51 8 0
                                    


-25-







Namjoon'un ofisine ilk kez giren Jungkook ile şu an ki ben çok farklıydık. O zaman ki Jungkook her ne kadar korksa da cinayetleri çözme, kötü adamları yakalama hevesi hepsinin üstünden gelmişti ama bu yolda kendinden vazgeçmenin yarattığı yükün altında kalkmak hoşuna gitmemişti. Hala da gitmiyordu. Her şey olabilirdim ama mazoşist değildim.

O zaman ki Jungkook eğer iyi tarafı seçerse iyi olacağını düşünüyordu. Ama iyi tarafta olması onun iyi biri olduğu anlamına gelmiyordu.

Şu an ki Jungkook, yani ben ise siyah ve beyazın ortasında kalmıştı. İyilik ve kötülük kavramları yavaşça önemini yitirmeye başlamıştı ve kendi iç sesinin ona ne söylediğini duymaya çalışıyordu. Beynimdeki hastalığın gitmesinden sonra daha sakin düşünebiliyordum. Etrafta tuhaf halüsinasyonlar görmesem de beynimin içinde onlar hala kendi varlıklarını sürdürüyorlar ve bana tavsiye vermeye devam ediyordu. Elbette onları dinlememem gerektiğinin bilincindeydim, onları görmezden gelmeye alışmıştım ama bazen her şey art arda geldiğinde, eğer onları dinleseydim nasıl olurdu diye merak ediyorum. Seni anlamam o zaman çok daha kolay olurdu, bizim için düşündüğün gelecek o zaman belki gerçekleşirdi.

Ama o zaman da o kişi ben olmazdım. Beni ben yapan tüm özelliklerim bir kum tanesi gibi dağılır ve rüzgârın savurmasıyla kendi kişiliğim beni terk ederdi.

Kimseyle paylaşmayacağım tüm bu düşünceler karşısında, en yakın arkadaşım dediğim insanın büyük gözlerinin kenarında oluşmuş kırışıklarına bakarken ne kadar yalnız olduğumu bir kez daha fark ettim. Belki dıştan değildim ama iç dünyam hem yalnız olmaya devam edecekti sen gittikten sonra. Beni anlama şansı olan son insan tamamen hayatımdan çıkacaktı çok yakında.

Namjoon gözlerini bile kırpmadan bana bakarken, tüm bu taşıdığı sinir ve gerginliğin yüzünden erken yaşlanacağını ve sonra kimsenin onunla evlenmek istemeyeceğini ona söylemek istedim. Kelimeler dilime kadar dizildi ama şu an için bu şakayı kaldıracak bir havada olmadığı için geri yutmak zorunda kaldım. Eskiden çok daha eğlenceliydik. Eskiden tüm kötülükleri dünyadan silebileceğimize inanırdık.

Şimdi ise, aynı şu an ki gibi belirlenen sınırlar içerisinde iki farklı taraflarda duruyorduk. Namjoon masanın diğer tarafında, ben ise öbür tarafta. Aramızdaki uçurumlar göründüğünden çok daha derindi ve ben tek başıma bir zamanlar ki biz için yas tutuyordum.

Namjoon plandan memnun değildi, ona göre Mina ile iş birliği yapmak çok daha iyi bir seçenekti ama ben çoktan başlatma düğmesine bastığım için bana ayak uydurmaktan başka çaresi kalmamış ve ona düşen görevi çoktan başarıyla tamamlamıştı bile beni şaşırtarak. Park Jimin'i ikna edeceğinden oldukça emindim ama şu an yanımızda oldukça rahat bir şekilde otururken bunun bu kadar kolay olacağını düşünmemiştim. Karşılığında ne istediğini şu an için bilmesem de hislerim hiç hoşuma gitmeyeceğini ve yakın zamanda zaten öğreneceğimi söylüyordu.

"Kim Taehyung'un bu kadar kolay ikna olması yine de şüpheli değil mi?" Alaycı ses tonu bile omurgamdan aşağısının rahatsızlıkla titremesine sebep olurken, onu yok saymak sandığımdan daha zor bir hale geliyordu. Masanın önünde diğer tekli koltukta oldukça rahat bir şekilde otururken, ikimize de sırıtarak bakıyordu. Gözlerindeki açlığı fark etmemek imkânsızdı. Sonunda onun yardımını istediğimiz için bu anın keyfini istediği gibi sürdürüyor, bize eziyet etmeye çalışıyordu. Namjoon bu durumdan ne kadar hoşnutsuz olduğunu açıkça gösterse de ben kendimi göstermemeye kararlıydım. Ve bu da sandığımdan çok daha zordu. Park Jimin bir yılan gibiydi, sana belli etmeden sessizce etrafında sürünüyor ve seni sokacağı zamanı çok iyi biliyordu. Zehrini sonuna kadar akıtma derdindeydi.

𝙏𝙧𝙤𝙢𝙥𝙚 𝙇'𝙤𝙚𝙞𝙡Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin