-27-

46 8 0
                                    


-27-









Gözlerim kapalı olsa da birisinin kucağında taşındığımı hissedebiliyordum. Bir ara yağmur damlaların yüzümde bıraktığı ıslaklıkla kasılmış, rüzgârın sert esintisiyle titremiştim. Artık neden acı içinde kıvrandığımı bile unutmuş, sadece karnımdaki yoğun kana odaklanmıştım. Sıcak kollar bedenimden ayrıldığında bir arabanın içine konulduğumu anladım. Yer sanki altımda kayıyormuş gibiydi ve zaman kavramını çoktan yitirmiştim. Ne ara uyanıp ya da uyuduğumu bile bilmiyordum. Bildiğim tek şey vardı; çok kan kaybediyordum. Elimin altındaki sıcak sıvı her saniye içinde daha fazla akıyordu.

Birisi bana, kulağıma doğru fısıldayarak iyi olacağımı söylüyordu. Her ne kadar sesler çok boğuk gelse de bu sesin sahibinin sen olduğunu biliyordum. Bal gibi yumuşak olan sesin beni ikna etmek, beni uyanık tutmak için her şeyi yapıyordu. Ama belki de ilk defa bunu umursamadım. Seni dinlemek istemedim. Beni içine çeken karanlık o an çok daha cazip görünmüştü gözüme. Başımı göğsüne yasladım. Kurumuş kanlı ellerinden biriyle yüzüme yapışmış saçları ayırıyor ve alnıma kuru, kısa öpücükler konduruyordun. Diğer elin ise puslu zihnimle anlayabildiğim kadarıyla yaralı olan karnıma bir şey tutuyordu. O an için benim mi yoksa senin mi vücudun titriyor ayırt etmek zordu ama o halde bile fazla telaşlı olduğunu hissedebiliyordum ve bu çok ironikti. Eğer yeterince gücüm olsaydı belki bu haline gülebilir daha sonra da kızabilirdim.

Nerede olduğum ve ne zamana ait olduğum birer sırken, çok kısa süreliğine de olsa bu sefer gözümü bambaşka bir yerde açmıştım. Ağzımda solunum cihazı, yanımda ise öten aletler vardı. Canım hala acıyor, yorgunluk bir örtü gibi üzerimi kaplıyordu. Kulağıma gelen boğuk seslerin kime ait olduğunu artık bilmiyordum. Etrafımda toplanmış birileri olsa da o an benim için önemli değildi. Sadece uyumak ve bu acının tamamen bitmesini istiyordum. Tekrar gözümü kapattığımda, diğerlerine göre çok daha uzun olan bir uykunun içine çekilmiştim.

~

Oltamı nehre atıyorum, benim gibi atmasını beklerken ona bakıyorum. Baekhyun daha önce yüzünde hiç görmediğim geniş bir gülümsemeyle bana bakıyor. Güneşin altında gözleri parlıyor ve beni taklit ediyor. "Böyle mi?" diye soruyor, başımı sallıyorum.

Ayaklarım suyun altında serinlerken pantolonlarımızın ıslanmasını umursamıyoruz. Balıklar etrafımızda hızlıca yüzerken, suyun berrak görüntüsüyle onları rahatça izliyoruz. Garip bir şekilde mutlu, rahatlamış hissediyorum. Sanki üstümdeki tüm yükler kalkmış, ilk defa bir tüy gibi hafif olmanın yarattığı huzuru yaşıyorum.

"Jungkook?" diye seslendiğinde ne ara kapattığını bilmediğin gözlerimi açıyorum. "Artık uyanma vaktin gelmedi mi?"

Uyanma vaktim gelmiş miydi? Belki.

Uyanmak istiyor muydum? Hayır.

Baekhyun parlak gülümsemesiyle bana bakarken gözleri anlayışla kısıldı. "Jungkook... uyanma vaktin geldi, daha fazla burada duramazsın." Neden ki? Burası fazlasıyla huzurlu. Tüm o karmaşadan, acıdan ve ihanetlerden uzaktaydı.

Derin bir nefes alıyorum ve gözlerimi son kez Baekhyun'a çeviriyorum. Her şey yavaş yavaş bulanıklaşmaya başladığında tüm o güzel duygular da onlarla beraber siliniyor ve bir karanlığın içine doğru sürüklenmeye başlıyorum. Kalbimde ki ve karnımın hemen altındaki sızıyı tekrar hissediyorum.

Uyandığımda, tüm o ışıltı kaybolmuş ve gözlerim tanıdık olmayan bir odada açılmıştı.

Elbette, hala yaşıyor olacaktım. Kimse günahlarından o kadar çabuk kaçamazdı.

𝙏𝙧𝙤𝙢𝙥𝙚 𝙇'𝙤𝙚𝙞𝙡Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin