Breathe North
"Victor Hugo, Gece."
Ayağa kalkıp, yıldızların altında parlayan bu adama baktım. Tanrı bazılarımızı çok özenli yaratıyordu. Birilerinin kalbini kırmak, birilerininse kalbini onarmak için olsa gerek.
Bu güzel anda gülümsemeden edememiştim. Gözlerim karşımda dikilen adamın gözlerine kenetlenmişti. Başka hiçbir yere bakmak istemiyordum.
"Güzel seçim." Bir kez daha konuştuğunda irkildim. Tıpkı yüz hatları gibi ses tonu da güzeldi.
"Sanırım öyle."
Kendine gel Breathe!
"Anlamadım?" Derin bir nefes alıp düşünmeyi bıraktım.
"Güzel seçim dediniz ya, evet diyorum. Güzel seçim." Kaşlarını kaldırıp anladığını belirten bir hareket yaptı. "Siz kimsiniz?" Nihayet sormam gereken şeyi sormuş bir nebze olsun kendime rahatlama imkanı tanımıştım.
Bu güzel yıldızların altında en sevdiğim şiirlerden birini tamamlayarak yanıma gelen bir adam. Kim bilir belki de beyaz atlı prensimdir.
Breathe!
İç sesimle girdiğim münakaşaya onu duymamaya çalışarak son vermiştim.
"Lucas'la konuşmam gereken önemli şeyler var. Onun için geldim. Burada mı?" Bu Lucas'ın arabadayken telefonda konuştuğu arkadaşı olmalıydı.
"Evet, burada. Fakat uyumak için odasına gitti." Bakışlarını eve daha sonra tekrar bana yöneltti.
"Onunla konuşmam gerek. Gerçekten. Bu çok önemli."
Ona engel olmayacaktım.
"Neymiş önemli olan?"
Lucas'ı çağırmak için gitmem gerektiğini söyleyecekken buna gerek kalmamış kendisi gelmişti. Birbirlerine sarıldıktan sonra bana döndüler.
"Sen uyu Breathe. Ben onunla ilgilenirim." Kafamı olumlu anlamda salladım.
"Ben Justin. Justin Bieber." Gitmeye yeltendiğimde uzatılan elle duraksamıştım. Hiç beklemeden elimi uzattım.
"Breathe. Breathe North. Memnun oldum Justin." Gülümsedi.
"Bende." Elimi geri çektikten sonra arkaya dönmüş ilerlemeye başlamıştım. Fakat uyumak için odama gitmeyecek ne konuştuklarını dinleyecektim. Bahçeden oturma odasına açılan cam kapının hemen yanındaki duvara sırtımı yasladım.
Bu kadar önemli olan neydi bilmek istiyordum.
Ne yapayım? Meraklı bir insanım.
"Dostum sorun ne?"
"Kevin. Sorun Kevin. Rahat durmuyor Lucas."
"Ne yaptı yine?"
"Şirket üzerinden kendine tam bir milyon dolar geçirmiş."
"Ne! Tanrım! Aklını kaçırmış!"
Vay canına!
"Sana daha önce de söyledim. O herif olduğu sürece seninle ortaklık kurmayacağım dedim. Beni ikna ettin ve şimdi olana bak. Dostum paranın nereye gittiğini bile bilmiyoruz. Ben bu işten fazla zarar almadan sıyrılırım fakat bu gidiş senin şirketin için pek iç açıcı değil."
"Haklısın. Erkek kardeşim olduğu için bu kadar rahat hareket edebileceğini sanıyor ama bunun hesabını soracağım."
"Onun şirketinle olan bütün ilişkisini kesmek zorundasın."
"Haklısın dostum. Yarın sabah erkenden bunun icabına bakacağım."
"Neyse. Bu arkadaş nerden çıktı?"
"Helen'ın arkadaşı. Üniversite zamanında tanışmıştık. Çok iyi bir kız. Yalnız bir arkadaşı daha var. Dostum bunu daha önce bana söylemediği için Helen'a kızacağım."
Bahsettiği kişi Jane.
Tanrım!
İyi ki de dinlemişim.
"Ne olmuş arkadaşına?"
"Dostum kızı o mini elbisesiyle görseydin şuan ikimizde çifte hayaller kuruyor olurduk." Lucas cümlesini bitirdiğinde tok bir ses duyulmuştu. "Bu acıttı."
Sanırım Justin, söylediği şeylerden sonra dayanamayıp Lucas'a bir tane patlatmıştı. İstemsizce gülümsedim. Yapmak istediğim şeyi yaptığı için.
"Seninle aynı kadını paylaşmak mı? Sağ ol dostum."
"Dalga geçme. O kız benim olmalı Justin."
Duyduklarıma inanamıyordum. Tam bir ırz düşmanını evime almıştım. Böyle olduğu kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi ki bana karşı tam bir abi modeli üstleniyordu.
Sanırım Helen'a söylemem gereken şeyler var.
"O kadar çok istiyorsan git ve al. Engel olan ne?"
"Anlamıyorsun dostum. Hemen elde edilecek bir kıza benzemiyor."
"Dinle. Senin fantezilerini dinlemek istemiyorum. Ne istersen onu yap ama dikkat et. Arkadaşlığın bozulmasın. Helen'ı da unutma. Ben gidiyorum."
"Dur dur. Nereye?"
"Otele. O kadar çok yorgunum ki."
"Justin, Breathe'in hemen yan tarafta bir oteli var. Orada kalabilirsin. Yani birlikte kalabiliriz."
"Bunu o kız için yapacaksın değil mi?"
"Hayır. Senin rahatını düşündüğüm için yapacağım dostum."
"O kadar iyisin ki."
"Hadi ama. Kardeşini kırma."
"Tamam öyle olsun. Peki buna izin verecekler mi?"
"O işi bana bırak."
"Pekala, şimdilik gidiyorum. Ne yapacaksan yarın yaparsın."
"Tamam dostum."
"İyi geceler sapık arkadaşım."
"İyi geceler rahip arkadaşım. Bak hiç yakışmadı. Karaktersiz herifin teki olduğunu unutma. Benden daha kötüsün."
"Biliyorum, biliyorum. Sadece vicdanımı rahatlatmaya çalışıyorum."
"Görende bir kalbin olduğunu sanacak dostum."
Konuşmaların bittiğini ve Justin'in gittiğini bir arabanın çalışma sesini duyduğumda anlamıştım. Şaşkınlıktan elimle ağzımı kapatmış nefes almayı unutmuştum.
Tanrım neler oluyor böyle?