11

11 2 12
                                    

Helen Miller

2 ay sonra

"Tamam sevgilim." Mutfak kapısından yüzünde güller açarak giren Jane'e baktım. Lucas'la bu kadar mutlu olacağını hiç düşünmezdim. Aralıksız 2 aydır birliktelerdi ve her gün bir yerlere gidip çeşitli aktiviteler yapıyorlardı.

Keza Breathe ve Justin'de öyle. Onların ilişkisi daha romantik ilerliyordu. Justin'in Breathe'e aldığı çiçekler o kadar çoktu ki bir kısmını Jane ile ben alıp saksılara ekmiş odamıza koymuştuk.

"Bu gerçekten sıkıcı olmaya başladı." Mutfak tezgahındaki tabakları masaya yerleştirdiğimde derin bir nefes alıp sandalyeye çöktüm.

"Sıkıcı olan ne?" Tavadaki spagettiyi tabaklara bölen Breathe'e baktım.

"Jane'in aşkım hayatım sevgilim birtanem bebeğim diye ortalıkta dolanması." Jane'e döndüm. "Anladık tatlım sevgilin var. Çok mutlusunuz."

"Kıskanma." Kaşlarımı çattım.

"Sizin vıcık vıcık olan ilişkinizi kıskandığım falan yok tamam mı?"

"Justin arıyor." Breathe mutfaktan şimşek mcqueen gibi ayrıldığında gözlerimi devirdim.

Şaka mı bu? Sanırsın Nato'dan arıyorlar!

"Güzel. Evlilik ne zaman?" Jane yönelttiğim soru karşısında ağzına aldığı spagettiyi tekrar tabağa çıkarttı. "Bu iğrenç."

"Evlilik mi? Daha çok gencim bu olmaz."

"Evet canım, Lucas'ta benimle evlen Jane diye ortalıkta dolaşıyordu." Alayla gülümsedi.

"Ha ha ha."

"Justin geliyor." Bir kez daha gözlerimi devirip geriye yaslandım.

"Aman ne güzel."

"Sevgilimin beni görmeye gelmesi kötü bir şey mi Helen?"

"Kötü olan her gün gelmesi. Evin giderleri için ondan ücret almamın vakti geldi." Gülümsedi.

"Beni görmek ona pahalıya patlamalı. Göster marifetini." Parmak şıklattım.

"Elbette."

"Kapı çalıyor." Jane'e baktıktan sonra Breathe'e baktım.

"Senin ki kapıda bekliyormuş anlaşılan."

"Benim küçük bebeğim." Dilimi çıkartıp tiksindiğimi belli ettim.

"Selam kızlar." Mutfak kapısından içeri giren Justin o kadar enerjikti ki sinir olmamak elde değildi.

"İşte yeni bir çiçek daha. Onun saksısını dün almıştım. Tuvaletin hemen yanına koyacağım." Justin'in elinden aldığım çiçeği masanın boş kısmına yerleştirdim.

"Tuvalette güzel durur." Justin masadaki sandalyelerden birinde yerini aldığında Lucas gelmişti.

"Hani çiçek nerede?" Birbirimize sarıldık.

"Jane çiçeklerden hoşlanmıyor. Bizim ilişkimiz farklı." Yüzünde anlamsız bir zafer gülümsemesi vardı.

"Ne güzel."

"Masaya bir tabak daha koy Breathe. Son'da bize katılacak."

Güzel. Her gün onu gördüğüm yetmiyordu.

Yaklaşık 2 aydır proje üstünde çalışırken sürekli gelip nasıl gittiğini soruyor, iş çıkışı beni eve bırakıyor, yeni telefon alacağım zaman bile benimle geliyordu. Bir ara alışveriş merkezinde tuvalete giderken sende gel dediğimde kafa sallayıp içeriye girmeye çalışmış onu zorla dışarı çıkarmıştım. Ve tabi tuvaletimi yapamayıp eve kendimi zor atmıştım.

Üç günde bir istifa etmek istediğimi söylüyordum fakat sürekli işin sonunda bana vereceği ücreti artırdığı bir kontrat getiriyordu. Bu ücretin karşılığını veremezsem kendimi kötü hissedeceğim için bir şekilde işte ilerleme kaydetmeye çalışıyordum.

Şu an için tek istediğim projeyi bir an önce bitirip sanat galerime koşmaktı.

-

"Şişeyi düzgün çevirir misin? Bak iyi dönmüyor hep Justin'e geliyor."

Akşam yemeğini yedikten sonra şişe çevirmece oynamaya başlamıştık. Şişe sürekli Justin'e geliyordu.

"Tamam, çeviriyorum." Jane şişeyi bir kez daha çevirdiğinde şişenin ucu Son'u göstermişti.
"İşte bu."

"Cesaret." Son, hiç beklemeden hangisini seçtiğini söylemişti.

"Tamam. Bir düşüneyim." Jane bir kaç saniye düşündükten sonra bana baktı.
"Helen'ı öp. Dudağından." Ayrıntı vermese yanağımdan öpüp bu itici anı sonlandırabilirdi fakat ayrıntı vermişti. Jane'e öldürücü bakışlarımı atıp daha sonra ona yapacaklarımı hayal etmesini sağladım. Omuz silkti.

"Yap şunu."

Breathe!

Ben hareket etmiyor sadece olanları izliyordum. Eğer Son beni öpmeye çalışırsa kesinlikle geri çekilecektim.

Kafamı çevirip ona baktığımda derin bir nefes alıp bana uzandığını görmüştüm. Gittikçe yaklaşıyordu.
Tam kendimi geri çekecektim ki Lucas yüksek bir sesle konuşmuş hepimizi korkutmuştu.

"Dur!" Ona baktık. "B-Bunu yapamazsın." Az önce yüzünde güller açan kuzenim şimdi kötü bir ifadeye bürünmüştü.

"Sorun ne?" Jane, Lucas'a bakıp neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. Fakat Lucas gözlerini bir saniye olsun Son'un gözlerinden ayırmıyor ciddi bir yüz ifadesiyle durmaya devam ediyordu.

"Bunu yapmamalısın, değil mi dostum?" Ne ima etmeye çalıştığını anlamıyordum. Fakat yüzüne biraz olsun gülümseme yayılmıştı.

"Lucas, sakin ol. Bu bir oyun." Justin de gözlerini Lucas'tan ayırmıyor ağzından çıkacak tüm kelimeleri merakla bekliyor gibiydi.

"Oyun olsa bile bunu yapmamalı. Değil mi dostum? Helen benim kardeşim."

"Lucas." Justin bir kez daha uyarı niteliğinde Lucas'ın adını söylemişti.

"Lucas haklı Justin." Son, konuşmaya dahil olduğunda derin bir nefes aldım.

"Onun beni öpmesine izin vermeyecektim. Şimdi sakin olur musunuz?"

"Bu oyun sıkıcı olmaya başladı. Biz kalkalım." Justin, Lucas'ı kolundan tuttuğu gibi ayağa kaldırmış Son'la ikisini çekerek götürüyordu. "İyi geceler kızlar." Apar topar ikisinide evden çıkardığında oturduğumuz yerde kızlarla kalakalmıştık.

"Az önce ne oldu öyle?"

Save meHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin