Cidden sıkıldım. Geleli bir hafta oldu ama iki gece önceki 'Fakülte Kaynaşma Zamazingosu' hariç sokak yüzü görmedim. Evet zamazingo. Acaba büyüdüğüm şehrin tıp fakültesine bile alışamamışken uzaklaşmak için hayallerimin dev dönme dolaplı kentine kimseyi tanımadan ve doğru düzgün bi planım bile olmadan ilk fırsatta koşarak gelmem çok mu aptalcaydı?
Sanırım öyle, çünkü evimi yerleştirdikten sonra sosyalleşme adına gidip eğlence oranı açısından tavan beklentimin olduğu nalet davet kabus gibi geçti. Dönen inek muhabbetinden kaçmak için kendimi alkole verip kafam hafif sallanmaya başladıktan sonraki konuşmaların ana fikri aynen şu; biz seni geldiğine pişman edecek kadar sıkıcı tipleriz. Ve doğru okudun, nalet. Çünkü lanet dersem gerçek olur gibi batıl inançlara sonuna kadar bağlı bi doktor adayıyım ben.
Tanrım, lütfen buraya gelişim hata olmasın.
Ne kadardır dalmış vaziyette ekrana bakıyorum ben? Harika, neredeyse filmin sonuna gelmişim. Biram ısınmış ama elimin bulduğu herşeyi ağzıma götürüp öğüttürme alışkanlığı sayesinde kilitlenmiş olsam bile koca iki paket mikrodalga mısırından geri kalmamışım.
Olamaz, kendimi depresyona sokuyorum sanırım! Ama madem suç üstünde yakalandım bu yöndeki eğilimlerin tamamından men ettim beynimi.
Tamam, toparlanma vakti. Kendinize gelin Miss.Moore, çünkü bu hayatınızın kalanını geçireceğiniz, çok başarılı bir pediatri uzmanı olacağınız, aşık olup yıllara meydan okuyacağınız hayallerinizin şehri.
Bu, Londra.
Hızlı bi duş ardından kısa, salaş, rengarenk ve beni çok sevimli gösterdiğine inandığım rahat bi tulum giyindim. Telefonumun navigasyonunu açtım ve Princess Street'te bulduğum stüdyo dairemden çıkıp kendimi Regent Street yolunda attım. Ve şuan tek düşündüğüm bunun bir rüya kadar muhteşem olması.
Hiç gereksiz yere bi heyecan duydunuz mu içinizde? Hani şu tam arkasından önemli bir olay gelenlerden diyorum... İçimde tam da ondan yüksek bi doz barındırıyor olmam neye alamet acaba? Umarım kötü bir şey değildir çünkü henüz herhangi bir acil durum numarası filan bilmiyorum. Peki ya öğrenene kadar araba filan çarparsa, ya iki ayağımı birbirine takıp düşersem ve ön dişlerim kırılırsa, ya yolunu kaybetmiş bi yarasa bana değip kuduz bulaştırırsa? Evet, ders çalışmaktan arda kalan boş vakitlerimin çoğunda kendime fobi edinmek gibi bir hobim var. Fobilerimden bahsetmisken, Tanrım, ya Supernatural arşivimin üzerine bir şey dökülür ve tüm o bölümleri izleyemez, resimleri göremez, röportajlarda benden bahsettiğine emin olup kesip montajlayıp egomu tatmin ettiğim videolarım yok olursa? Supernatural demişken, Ackles, umarım karşılaştığımız zaman kendini kollayabilecek kadar iyi durumda olursun çünkü sana dair çok yaratıcı planlarım var, mesela... "Hey! Önüne baksana, gözlerini kapatıp yürümekte nesi? Sokaklar senin yalnız yürümen için yapıldı sanıyorsan yanılıyorsun bücür!". Çarpışma anında açmayı akıl ettiğim gözlerime giren üzerinde ne cehennem varsa onun bi düğme uzantısı gibi bi şeyi yüzünden kör olmak üzereyim ve bi de azar mı yiyorum? Dostum, kork benden. "Gözümü oydun ve hala konuşuyorsun öyle mi? Tamam, ben bir şey düşünüyordum ve daldım diyelim, sen ne yapıyordun peki ukala? Ben görmesemde sen çekilebilirdin, tabi sokaklar senin yalnız yürümen için yapıldı sanıp gözlerini kapatmıyorsan?" o an sonunda gözlerimi açtım ve gözlerine diktim. Amacım onu korkutmaktı ama gözlerini görünce kesilen nefesim buna izin verecek gibi durmuyordu. Ne diyebilirim, sanırım tüm senaryolar içinde ağzım düşmüş halde bi ukalaya kilitlenebilme ihtimalini unuttum. Sanırım o numaraya en çok şu an ihtiyacım var..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mal de L'amour
FanfictionHayata dair milyonlarca plan yaparız. Peki verdiği karşılık bizi ne kadar güldürür? Hayalleri için Londra'ya gelmiş şaşkın, sıradan bir genç kız. Düşlemiş olduğu şeylerin ne kadarını buldu?İçine düştüğü ilginç kargaşanın neresi daha komikti? Peki y...