Zayn beni aradıktan sonra tüm o lezzetli ve çok yüksek kalorili çikolataları evimde bilgisayar karşısında bırakıp koşturarak hastaneye gittim. Sarı olan ne yapacağını şaşırmış ve kara olan onunla başa çıkamamış. Bütün şu Ziall olaylarıyla benim iki satırlık depresyon keyfimi kelimenin tam anlamıyla mahvetmişlerdi anlayacağınız. İkisindende nefret ediyordum. Ve yanlarına vardığımda bunu burunlarından fitil fitil getirecektim. Kesinlikle yapacaktım bunu.
Tabi ki yine yapamadım...
Doğumhane katına vardığımda Zayn bir camın arkasındaki bebeklere daha önce hiç bebek görmemiş gibi garip garip bakarak kendi kendine konuşuyor, Nialler ise biraz daha ilerideki doğumhane kapısının karşısındaki koltuklarda Azurine olduğunu tahmin ettiğim kızın omzuna başını yaslamış kapıya bakıyordu. Zaten açık olan ten rengi tamamen beyaza dönmüştü ve gergince ayağını sallıyordu.
"Sen ne yapıyorsun, ne konuşuyorsun Tanrı aşkına?" dikkatini çekmeyi başardığımda önce yanıma gelip bana sıkıca sarıldı sonra içeri baktığı camekanın önüne çekiştirdi. "El, sence de çok buruşuk ve çirkin değiller mi? Yani bebeklerin güzel ve ne bileyim işte sevimli olması gerekmiyor mu?" içeride henüz nefes sayısı üç haneli rakamları geçmemiş, gözleri açılmamış minik yaratıklara baktım. Bakışlarımdaki imayı anlamasını dileyerek abartılı bir şekilde yüzümü buruşturup kafamı sağa sola salladım. "Malik, bu şeyler dokuz aydır bir karın dolusu suyun içinde yüzüyorlar. Bir saat küvette kaldıktan sonra ne kadar çirkinleşirsin hayal bile edemiyorum!" bir anda rahatlayan suratına baktım. İnanın, bazen zeka yaşları şu içeride yatan bebeklerden bile daha küçük oluyor. "Ahh! Acınası haldesiniz, cidden." dedim ve önüme döndüm. Alacağım cevap şimdiden keyfimi yerine getirmişti. "Ünlü Azurine o mu?" yarım ağız gülümsememle yüzüne baktığımda pis bir sırıtış eşliğinde başını yukarı aşağı salladı. "Bana onunla başa çıkamadığını söylemiştin, oysa kedi gibi olmuş!" havaya diktiğim kaşlarımla ona hesap sormamı önemsemeden dünyanın en önemli şeyini yapmış gibi cevap verdi. "Sıkıldım! Ve senin burada olmanın ona iyi geleceğini düşündüm. Kız çok tatlı ama biraz çekingen ve kelimeleri doğru kullanmakla ilgili bazı sorunları var gibi." birbirine kollarını dolamış güzel çiftin yanına doğru yürümeye başladık. "Yine de bir gün sen, Haz ve Nialler gibi mutlu olacağım. Az kaldı, bunu biliyorum." az ilerideki mide bulandırabilecek kadar tatlı görüntüye baktık. Ah. "Tabi, mutluluk uzun zamandır yapışık ikizim zaten. Bir an bile yanımdan ayrılmadığı için bile çok mutluyum! Ayrıca dahiyane planınla zavallı kızı tavlayabileceğini düşünmene inanamıyorum. Moron." çok bilmiş bir edayla omuzlarını silkti.
Aramızda bir iki adımlık mesafe kaldığında durup bir an için gülümsedim. "Nialler?" önce ona seslendiğimi anlamadı. Kızın omuzuna doladığı eliyle hafifçe onu dürtmesiyle kendine gelip başını bana çevirdi. İdrak edebildiği an hızla yerinden kalkıp bana sarıldı. Kollarını sıkıca etrafıma sardı ve bir an bile ayrılmadan konuşmaya başladı. "El, iyi ki geldin. Tam bir buçuk saattir içerideler ve doğum çok zor geçiyormuş. Ve Greg'de orada ve babam dayanamadığı için hangi lanet yere gitti bilmiyorum ve annesine veya yeğenime bir şey olursa ne yaparız biz? Kimse dışarı çıkmadı, içeriden hiç haber yok-", "Kes artık Niall!" omuzlarından tutup onu kendimden uzaklaştırdım. "Tanrım! Saniyede yüz kelime hızla ilerliyorsun ve cidden seni anlayamıyorum! Rahatla, kimseye bir şey olmayacak. Günler süren doğumlar var. Birazdan çıkarlar, çıkmazlarsa girer orayı dağıtırız tamam?" başını yukarı aşağı sallarken gözlerim omuzlarının üzerinden arkasında oturan kıza kaydı. Şu durumdan inanılmaz rahatsız görünüyordu ve şu an benden nefret ettiğine emindim. Niall'ı kolundan sola doğru ittirip kendime bir yol açtım. Hızlı adımlarla kıza yöneldim. "Merhaba!" dedim heyecanla. Uzun süre tepkisiz kalıp ne yapmaya çalıştığımı anlamaya çalıştı. Sonra bir anda kendine geldi ve ayağa kalktı. Ağzını araladığında konuşmasına izin vermeden devam ettim. "Ben Eliane. Sende Azurine olmalısın. Tanıştığımıza çok memnun oldum. Seni o kadar merak ediyordum ki!" kıza doladığım kollarımı geri çektiğimde şaşkınlıkla havaya diktiği kaşlarıyla bana bakıyordu. En azından artık beni düşman gibi görmediği kesindi. Cevap vermeyince konuşmaya devam ettim. "Niall'ı nasıl böyle rahatlattın bilmiyorum ama bu kesinlikle bir mucize! Lütfen ne yapıyorsan yapmaya devam et ve bende gidip bilgi almaya çalışayım tamam mı?" Niall'ı ona doğru hafifçe itelediğimde kızın şaşkınlıktan düşmüş ağzına gülümseyerek baktım ve kafamı köşede kıkırdayan Zayn'e çevirdim ve yapmaması konusunda uyarıcı minik bir bakış attım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mal de L'amour
FanfictionHayata dair milyonlarca plan yaparız. Peki verdiği karşılık bizi ne kadar güldürür? Hayalleri için Londra'ya gelmiş şaşkın, sıradan bir genç kız. Düşlemiş olduğu şeylerin ne kadarını buldu?İçine düştüğü ilginç kargaşanın neresi daha komikti? Peki y...