"Sadece benim olduğuna inanamıyorum. Ben senin yanında hep muhteşem hissediyordum ama şu an aynı zamanda çok özel hissediyorum. Senin hakkında yanılmadım, sen çok farklısın Eliane. Seni asla kaybetmek istemiyorum. Hep birlikte olacağız, hiçbir şey bizi ayıracak kadar güçlü olamaz..." gözlerime bakarak bunları söyle, sonra cevap bekle. Nasıl kendime geleceğim ben peki şimdi? "Harold, seni seviyorum." ne dedim ben? Çeneni neden tutamıyorsun seni aptal? "Seni seviyorum Eliane..." dedi dudaklarıma yaklaşırken. Kasıklarım ciddi anlamda ağrıyordu ve ufaktan ilerlemeye başlamış öpüşme olayına yinede karşı koyamıyordum. Beni bu kadar etkilemesi haksızlıktı. "Öte yandan iddiayı kazandım ve istediğim şe-" çalan telefonun sesiyle konuşması yarıda kaldı. Benim telefonum yokken onunkinin olması sinirimi bozuyordu. En kısa zamanda bunu konuşmalıydık, hoş burada daha ne kadar kalacağımızı bile bilmiyordum. Kaşlarını çattı ve meşgule verdi. Bana sarılmaya tekrar yeltendi ama yine şu iğrenç melodi izin vermedi. Telefonu alıp yataktan kalktı. Banyoya girip konuşmaya başladı. Sinirlendiği sesini yükseltmesinden belliydi ama ne dediğini anlamak imkansızdı.
Odaya tekrar geldiğinde saçlarını karıştırıp gergince volta atıyordu. Üzerinde sadece boxer vardı ve oldukça ateşli görünüyordu. Ve bu kadar morali bozukken bunu düşünmem çok iğrençti. "Gitmeliyiz Sevgilim, ne olduğunu sorma gerçekten acil. Problemi çözer çözmez telafi edeceğim, söz." dedi ve alnıma aceleyle bir öpücük bırakıp üzerine alelade bir şeyler geçirdi. Olayın ciddiyetine bir kaç saniye içinde vardım ve bende toparlandım. Yirmi dakika sonra arabadaydık. Yol boyu hiç konuşmadan sadece el ele tutuşarak evimin önüne kadar geldik. Bagajdan valizimi çıkardı ve bana sıkıca sarıldı. "Ne olursa olsun seni çok sevdiğimi unutma. Her şeyi halledip en kısa zamanda seni arayacağım. Sen sadece benimsin ve sadece seninle yaşamak anlamlı. Kendine dikkat et. Seni seviyorum." şaşkınlıkla ağzımı açmaya yeltendim ama bunu beklemeden beni apartmana doğru iteleyip arabaya bindi. Bana sadece arkasından bakmak kaldı.
Geçen iki gün boyunca ne ona ne gruptan başka birine ulaşabildim. Büyük bir sorun olduğu ortadaydı ama ne olduğunu bilmemek beni çıldırtıyordu. Kafamda milyonlarca komplo teorisi kendimi yiyip bitiriyordum. Ne telefonlarım açılıyor ne mesajlarıma cevap alıyordum. Bu arada bir magazin programı iki günde en az otuz kere aramıştı ve yaptığım ne kadar yanlış olsa da beni rahat bırakmaları için ertesi sabahki canlı yayın teklifini kabul ettim. Harold muhtemelen beni öldürecekti ama en azından bu sayede onu görürdüm. Zekanın son kırıntıları, evet nöronlarım bu aralar pek iyi çalışmıyor.
-Yarın sabah E!'de Casey'nin canlı yayın konuğuyum. Haber vermek istedim. Eliane
Harold'a mesajı atmamdan tam bir dakika sonra Zayn aradı. Telefonu açtığımda Harold'ın bu programa, özellikle o kızın sunduğu programa kesinlikle katılmamı istemediği gibi bişeyler zırvaladı. Keşke kendi söyleseydi, belki bir etkisi olurdu. Artık konuşmak istemediğimi ve herhangi bir haber alamayacağımı anladığımda konuşmanın neredeyse tamamında yaptığım gibi bir kaç homurtu çıkarıp telefonu kapattım. Az çalışan nöronlar vardı ya, onlarla bile kolayca anladığım kadarıyla bu programa çıkmamı istemiyordu. Öyleyse, çıkacaktım.
Yatakta yeterince döndüğüme ikna olduğumda buzdolabından uyku hapı aldım ve yarım saat sonunda iki gündür ilk kez uyudum. Pişmanlık ve korku içinde.
Sabah uyandığımda kimsenin saçmalıklarını daha fazla dinlememek için telefonumu kapattım. Kanal bir araba gönderip beni aldırana kadar hızlı bir duş alıp kahvemi içtim. Kısa süre sonra başım korkunç bir belaya girecek gibiydi ve benim düşündüğüm tek şey Harold'dan bu sayede tekrar haber alabilme ihtimalimdi. Saate gözüm çarptığında gitme vakti gelmişti. Yeterince oyalanarak dışarı çıktığımda araç çoktan gelmişti. Süreyi ne kadar uzatmaya çalışsamda şoförün arka kapıyı bana açması ve şu an tepemde saçımı ve suratımı şekle sokmaya çalışan insanların etrafımda koşuşturması arasında sadece bir tek göz kırpması kadar süre geçmiştir, yemin ederim. Kendimi bir anda Amerikan magazin kanalının İngiltere stüdyosunda canlı yayın koltuğunda buldum. Casey denen kız çok mutlu görünüyordu, muhtemelen bugün benimle ayarladığı röportaj sayesinde terfi filan alacaktı. Öte yandan iki kişilik rahat kırmızı koltuğa bile fazlasıyla küçük geldiğimi düşünüp rahatsızca kıpırdanmaktan başka bir şey yapmıyordum. Önümdeki sehpaya bir kadehle su ve bir kupa kahve gelmişti. Kupanın içine kanyak dökebilmeyi dilerdim, litrelerce filan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mal de L'amour
FanfictionHayata dair milyonlarca plan yaparız. Peki verdiği karşılık bizi ne kadar güldürür? Hayalleri için Londra'ya gelmiş şaşkın, sıradan bir genç kız. Düşlemiş olduğu şeylerin ne kadarını buldu?İçine düştüğü ilginç kargaşanın neresi daha komikti? Peki y...