"Onu görmelisin El. O kadar güzel ki! Uzun kestane rengi saçları var, kalın dudakları, gözleri açık kahverengi ve çok güzel gülümsüyor. Çok zayıf değil, yusyuvarlak hatları var ve çillerini görsen o kadar sevimli ki..." Niall yanımızdan geçerken bir anlığına fısıldamayı kesti ve ona gülümsedi. Bu Sarı Kafa neden sürekli üstsüz dolaşıyordu? "Nerede tanıştınız?" merakla bekliyordum. Zayn bu kızı sadece benimle paylaşıyordu. Sanırım çocukların dalga geçmesinden filan korkuyordu ki, aslında sonuna kadar haklıydı. "Geçen gece barda tanıştık. Benden ateş istedi ve resmen havalı görünmek için kendimi paraladım!" gözlerindeki çocuksu heyecan muhteşemdi. Sanki yepyeni bir oyuncağı vardı. Düşünsenize benim minik Rampa Kafam aşık olmuş, çok sevimli! Aman Tanrım! Bu çocuğun elinden kızın çekeceklerini düşünemiyorum bile! "İsmi bile güzel, Anyssa. Ve o kadar masum ki, yani kötü kız gibi görünmeye çalışıyor ama..." sesini iyice kısıp daha çok yaklaştı "...daha önce kimse ona dokunmamış!" Zayn kafayı yemiş olabilir miydi? "Seni aptal! Yoksa ilk günden kızla...?" kocaman açtığım gözlerimi tam gözlerinin ortasına diktim. Şaşkınlıktan ve korkudan pörtleyen gözleriyle oyuncak bir ayıya benziyordu. "Ben-", "Zayn, ağzını sevgilimin kulağından çek ve artık onu rahat bırak!" koltuğa ikimizin ortasına zıplayan Harold'ın yanağına sulu bir öpücük kondurdum ve saçlarını karıştırdım. Niall arkadan garip kusmuk sesleri çıkarıyordu. "Nialler, Fransız Usulü Eliane Sufle'si istiyorsun sanıyordum. Yanlış anlamışım demek..." kafamı çevirip üzgün bir surat ifadesiyle ona baktığımda elindeki topu düşürüp, evin içinde elinde topla ne yapıyor bu, bana cevap verdi, "Si- şey yani lanet olsun. El ben senin en sevdiğin sarışın değil miyim? Lütfen! Sabah yediğim bişey dokunmuş kendimi tutamadım. Sen bilirsin, şu doktorculuk şeyleri, insanların kusmuklarını tutmaması gerekir ve-", "Aman Tanrım Niall!" diye dehşetle açılmış gözlerimi suratına diktim. "Ne? N'oluyor?" diye çırpınırken ellerimle yanaklarımı kavradım ve başımı sağa sola salladım. "Burnun! Burnun uzuyor! Bu, bu çok..." elini hızla suratına götürüp kendini yoklarken hala olayın farkına varamamıştı. "Bu çok komik Aptal ve Sarışın Pinokyo! Hey, bunu yediğine inanamıyorum..." hepimiz kahkahalarla gülerken derin bir nefes aldı. Cidden buna inanmış sonra da cidden rahatlamıştı ve bu cidden komikti. Çocuklardan dalga geçen sesler artmaya başladığında utanıp kızarmaya başlamıştı. Durumu anlayıp ona kocaman sarıldım. "Düş peşime İrlandalı, sana gerçek bir Avrupa lezzeti nasıl olur göstereyim." ağzını açıp milliyetçi bir savunmaya geçecekti ki tek kaşımı kaldırıp ona emin misin bakışımı attım. Hemen vazgeçip mutluluk saçarak peşimden gelmeye başladı. Aniden ona döndüm ve kaşlarımı çattım. Teslim olur gibi ellerini kaldırdı. "Hey, ben evdeyken üstsüz gezmek yok! Mutfağa gelmeden git üzerine bişey giy, göğsündeki olmayan sarı tüylerin tatlıya dökülmesini istemiyorum!" bir anda sağa sola koşturarak bulduğu atleti üzerine takıp mutfağa yanıma geldi ve oyun bekleyen bir bebek gibi gözlerini bana dikti. Bu çocuğu yanıma alıp Hansel ve Gretel hikayesindeki cadının evine gidebilirdim. Kesinlikle muhteşem bir yıkım ekibi olurduk.
Mutfakta bulunduğumuz süre içinde ona yapmadığım eziyet kalmadı. Elle çırpma işleminde, elle krema yapma işleminde -ki sanırım ona acı çektirmeye çalıştığımı o anda anladı- güveçleme ve fırınlamada nokta koydum. Ama işkence halinde bile kıpkırmızı ve yanakları sıkılası ve ısırılası ve tereyağlı ve- bir dakika? "Nialler! Ne yaptın? Hatta daha doğrusu, bunu yapmayı nasıl becerdin?" korkuyla kafasını bana çevirirken atletinin içinden çıkan minik tereyağı parçasını yere düşürdü. Hakikaten hangi dünya starı, nasıl kıyafetinin içine tereyağı sokabilir? Cehaletimi mazur görün ama varsa da ben bilmiyorum. "Ben sadece biraz yemek istemiştim, elimle, ve sen bi anda gördün sandım ve kızarsın diye, elimden kaydı El. Üzgünüm." o an içinde bulunduğumuz duruma gülmek mi ağlamak mı gerek bilmiyordum. Sadece başını eğmiş elleriyle oynayarak komşunun camını kırmış bir çocuk gibi hesap veriyordu. Yani, benden bu kadar korkuyor olamazlardı değil mi? Tamam bazen terör estiriyordum ama bu çok saçmaydı ve çok şey, hoşuma gitmişti. Kusura bakmayın ama karşınızda kıvranan bir Niall Horan varken olay inanılmaz keyifli bir hal alıyor. Alo? İrlandalı Seksi Ses. Tanıdık geldi mi? Ah, boşverin! Düşüncelerim kıkırdama isteği yaratırken nasıl olduğunu bilmeden oluşturduğum bu dominant ve hata kaldırmaz otoriter imaj çizilmesin diye kendimi tuttum. Bu arada tek başına tereyağı yemek mi? Iyyk! "Hey, sorun değil. Git ve beş dakika içinde temizlen, on dakikaya fırını kapatacağım ve sen servise yardım edeceksin. Nialler, dört saniye kaybettin bile... Hadi!" gözlerimi kocaman açıp vurguladığım son kelime üzerine kendine gelip koşarak mutfaktan çıktı. Kahkahalarımı serbest bıraktıktan iki dakika sonra fırının alarmını duydum. Niall'a on dakika demiştim ama çıktığında her şey hazır olsun istiyordum, onu biraz daha mutlu görmek hoşuma gidiyordu. Çocuklar arasında en yakın olduğum kişi kesinlikle Zayn'di ama Niall, ona karşı korumacı bir yapım vardı. Zayn abim gibiyken Niall daha çok minik kardeşim sayılırdı. Kendini daha yalnız hissediyor gibi bir hali vardı ve o gerçekten, çok iyiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mal de L'amour
FanfictionHayata dair milyonlarca plan yaparız. Peki verdiği karşılık bizi ne kadar güldürür? Hayalleri için Londra'ya gelmiş şaşkın, sıradan bir genç kız. Düşlemiş olduğu şeylerin ne kadarını buldu?İçine düştüğü ilginç kargaşanın neresi daha komikti? Peki y...