"Tanrım, orada mısın? Ah! Biliyorum aramız pek iyi değil. Aslında Fransa'dan döndüğümden beri kiliseye bile gitmedim. Yani ben çocuklarının arasında en vefasız olanı olabilirim. Ama yalvarırım beni küveti olmayan herhangi bir yaşam alanından koru. Amen." sanırım kafayı yiyordum. Bin çeşit yağdan ve köpükten sonra tüm beynim sudan buruş buruş olmalı ki duşta kendi kendime, hayır aslında teorik olarak duş başlığına aynen bunları söylüyordum. Hey, boşversenize! Kafayı filan yemiyordum. Sadece biraz kafam güzeldi ve ne yani? Siz duşta şarkı söylerken ben dua ediyorum! Teorik olarak daha hayırlı bir iş yaptığıma kalıbımı basarım. Yani, dağılın.
Şarabımdan bir yudum daha aldıktan sonra çalan telefonun sesini duydum. Nalet şey nasıl benim köpükler içinde olduğum zamanları biliyordu böyle? Bir süre sonra susacağını ümit ederek başımı arkaya yaslayıp gözlerimi kapattım ve bingo! Üç uzun arama sonra cep telefonum kesinlikle susmuştu. Yalnız unuttuğum bir şey vardı. Nalet olası ev hattı. Sinyal sesini takiben gürültülü ve abartılı İngiliz aksanını dinlemeye başladım. Bu çocuğu Liam'ın kazıtılmış saçlarını örmeye çalışırken görmesem, kesinlikle sadece derinden bir 'Merhaba!' diyerek tavlayabilirdi. Saçmalıyorum. "Merhaba benim Ateşli Turtacım! Doğru tahmin, Lou konuşuyor! Cep telefonuna cevap vermeyecek kadar tembel olmanı anlayamıyorum Minik Kuşum. Yine de bu güzel cumartesi öğleden sonrasını normal genç kızların aksine Oxford Caddesi tarafında alışveriş yapmak yerine evde miskinlik yaparak geçireceğine emin olmama yardımcı oluyor. Yani, benimki kadar güzel olmayan poponu kaldırıp telefonu eline al, yoksa yarım saat içinde sinirlerini bozmak için yanında olacağım! Vay canına, uzun bir telesekreter mesajı oldu ha?" peki ama neden şu güzel cumartesi öğleden sonrasını beni nalet küvetimde az da olsa rahat bırakmak için harcamıyordu Lou? Belki sadece nalet perdelerimi çekip, nalet bir film oynatıp, nalet bir şişe şarap açıp, nalet koltuğumda sızmak istiyordum? Ah, nalet olsun! Bu nalet şeylerin hepsini bu nalet cumartesi sabahında yaptmıştım bile. Bayağı hızlı yaşıyordum ne dersiniz? Louis! Bu çocuk hiç vakit kaybetmiyordu. Nereden mi biliyordum? Köpüklerimin üzerine geçirdiğim bornozla yatak odasında cep telefonumu aramamdan!
"Tomlinson yemin ederim geçerli bir bahanen yoksa seni lime lime edip reçelini, hayır o kadar tatlı değilsin, turşunu yapacağım!" dedim yeterince ciddiye alınmayı bekleyerek. Telefonun diğer ucundan kopan kahkaha kesinlikle ne kadar ciddiye alındığımın kanıtıydı. "Sakin ol Hayat Işığım, kimsenin zehirlenmesini istemeyiz değil mi?", "Henüz kayda değer bir açıklama yapmadınız Bay Çizgili, Çizgili, Her Neyse!" takdir etmelisiniz ki bende takma isim uyduramayacak kadar yorgun, bitkin ve bıkkın olabilirdim değil mi? Çok incesiniz! "Pekala! İrlandalı, bebeğimiz için bu gece bir parti veriyor ve şu psikolog kızla yaptığı seans gibi şeylerden birinde olduğu için davetlileri ben arıyorum. Bebeğimiz demişken, umarım bana benzer! Tanrı korusun Niall'a benzediğini düşünsene, kabus! Gerçi kısa zamanda ne kadar süt emdiğine bakarak ona mı yoksa bana mı benzediğine karar vereb-", "Iyk Louis! Ve cidden mi? Ve ıyk Lou! Ve Tanrım tam bir moronsun, umarım bebek ikinizden birine değilde şeye benzer, şeye, ımm-", "Harry'ye mi?" hey, bunu söylemeyecektim! Tamam içimden geçirmiş olabilirim. Ama hey, bunu söylemeyecektim! "Louis son kez söylüyorum, ıyk! Ve Harry demişken, akşam gelmiyorum. Bilirsin, onunla aynı ortamda eğlenebilecek kadar medeni değilim, ben daha çok şeyim-", "Eski kafalısın." lafı ağzımdan almak diye buna derim ben işte! "Sanırım öyleyim, evet." diye tamamladığımda derin bir iç çekti. "El, savaşı kazanmak istiyorsan buna göre davranacaksın. Madem sen haklısın, rahatsız olmanı gerektirecek bir şey yok. Saat sekizde seni alıp cepheye götürürüm. Şimdi hazırlan. Cevap vermeni istemediğim için suratına kapatıyorum." ve meşgul tonu.
Suratımı buruşturup telefonun ekranına baktığımda birden fazla şey düşünüyordum. Louis Tomlinson isimli bir arkadaşım vardı. Bu arkadaşımın milyonlarca hayranı vardı. Ve beni, Niall Horan isimli ikinci milyonlarca hayranı olan arkadaşımın partisine milyonlarca hayranı olan eski sevgilimle savaşmam için çağırıyordu. Hey, Niall'ın beni aramaması büyük kabalıktı! Ah, her neyse...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mal de L'amour
FanfictionHayata dair milyonlarca plan yaparız. Peki verdiği karşılık bizi ne kadar güldürür? Hayalleri için Londra'ya gelmiş şaşkın, sıradan bir genç kız. Düşlemiş olduğu şeylerin ne kadarını buldu?İçine düştüğü ilginç kargaşanın neresi daha komikti? Peki y...