Salonda saçlarımdan damlayan ıslak damlaları önemsemeden sütyenimi arıyordum. Ne? Orada kalıp duş fantezisine devam edecek halim yoktu ya? Aslında, neyse. Umudumu kesip sehpadaki tshirtü üzerime geçirdiğimde, tamam bu çok saçma ama, bedenimi yeniden kaplayan arzuyla titredim. Kokusu, Tanrım! "Bana bir açıklama borçlusun El!", "Sana hiçbir şey borçlu değilim gerizekalı! Bütün güzel anlarımızın içine etmeye yemin mi ettin?" beline sardığı havluyu henüz sabitlerken ona bakmamaya çalıştım. Bakarsam, bilirsiniz işte. "Adını daha önce duymadığım bir ibne seni arıyor ve yanımda telefonu açmıyorsun. Sonra inatla aramaya devam ediyor ve telefonu açıyorum. Herif bana sekreter muamelesi yapıyor ve ona ulaşmanı istediğini sana iletmemi söylüyor. Kim olduğunu sorduğumda Fransa'dan Pierre, şu davette tanışıp çok eğlendiğin gibi saçma sapan şeylerden bahsediyor. Ha, unutmadan. Erkek kahpesi herif seni görmek için sabırsızlanıyormuş Eliane! Tanrı aşkına, hangi adamakıllı erkek bir kızı arayıp telefonu başka bir herif açtığında bu kadar rahat konuşabilir? Dur, ben cevap vereyim. Karşılıklı flört ettiği kızın ev arkadaşının siktiğimin bir geyi olduğunu düşünen ibne bir erkek!" bağırması karşısında titredim. Ama beni asıl titreten şey sözlerinin altındaki imaydı. Cidden, onu ne kadar önemsediğimi göremeyecek kadar kördü.
Ona cevap vermedim. Sadece suratımı buruşturup iğrendigimi gösteren bir bakış attım. Salonda sağdan soldan topladığım kıyafetlerimi kucağıma alıp yatak odasına koşturdum. Hızla üzerime geçirdiğim kıyafetleri düzeltmeye fırsat bulamadan eşyalarımın gerekli olduğunu düşündüğüm bir kısmını elime geçen bir çantaya tıkıştırdım. Salondan gelen kırık sesiyle bir an duraksadım. Bu kadar sinirli olması korkutucuydu. Odaya daldı. "Eliane ne yapıyorsun?" önümdeki çantayı tek hamlede kenara fırlattığında korku ve şaşkınlıkla büyüyen gözlerim ateş saçan gözlerine takıldı. "Hiçbir yere gitmiyorsun. Bana cevap vereceksin!" şaşkınlıktan açamadığım ağzım ve nefes almaya bile yanaşmayan bir burnum vardı. Bunu bile yapmayacaksa suratımın ortasında ne işi vardı ki? Kolumu sıkıca kavradı ve tam karşıma dikildi. "Canımı yakıyorsun..." fısıltı gibi çıkan sesimin hiç yardımı olmamıştı. Beni duyduğundan bile emin değildim. "Konuş!" diye gürlediğinde yeniden yerimden sıçradım. Gözlerime hücum eden gözyaşlarını geri itelemeye çalıştım. Olmadı. "Harold beni korkutuyorsun..." dediğimde gözyaşlarım çoktan akmaya başlamıştı. Yavaşça elini gevsetip bıraktı. Bacaklarımın üzerinde duramayacağımı anladığımda kendimi yatağın kenarına bırakıp derin bir nefes aldım.
"Ben, bir hayır gecesi vardı ve gittim ve çok sıkılmıştım. Yanıma geldi ve biraz sohbet ettik. Burada okuyormuş ve o iyi biri. Burada da görüşmemiz gerektiğini söyledi. Ben, burada pek arkadaşım yok ve sohbeti güzeldi ve tamam dedim. Hepsi bu.", "İyi biri mi? Saatler içinde tanıdığın birine nasıl güvenip numara verirsin?" bu çocuk beni neden anlamıyordu? Korku ve öfkeyle karışık adrenalin yükselişe geçtiğinde artık patlamıştım. "Sen, sen bana ne ima ettiğinin farkında mısın? Artık kendine gel. Beğenmediğin erkek kahpesi Pierre, bir kızı başka bir ülkede hastanede yatan sevgilisine yetiştirmek için tüm gecesini mahvetti ve bunu henüz iki saattir tanıdığı sıradan bir kız için yaptı. Bil bakalım kim bu kız seni aptal! Ha, sırf problemin bu olduğu için söylüyorum, numaramı filan vermedim. Neden biliyor musun? Çünkü intihar etmemeye çalışmakla meşguldüm! Hayır, iki saat tanıdığım birinin iyi olduğunu iddia etmiyorum, aslında aylardır tanıdığım birinin bile ne kadar iyi olduğunu bilemiyorum çünkü!" sinirden titrerken dik durmaya çalışıyordum.
Derin derin nefes aldığım sessiz geçen bir kaç saniye ardından gözyaşlarımı üzerimdeki bluze sildim ve köşeye fırlattığı çantaya doğru ilerdedim. Çantayı elime aldığımda elimin üzerindeki elini hissettim. "Özür dilerim, ben, kendimi kaybettim. Çok kıskandım ve seni kaybetmekten korktum." pişmandı, bunu görebiliyordum. Yinede canımı yakmıştı ve onu görmek istediğime emin değildim. Elimden çantayı alıp yanımıza bıraktı. Ona bakmıyordum. Kollarını etrafıma sarıp başını omzuma gömdüğünde tepki veremedim. Donup kalmıştım. Geri çekilip yüzümü kocaman ellerinin arasına aldı. "Çok üzgünüm Bebeğim... Çok üzgünüm... Seni seviyorum." cümleleri yüzüme ve dudaklarıma bıraktığı öpücüklerle bölünüyordu. Bense ne yapacağımı bilemiyordum.
Kollarını tekrar etrafıma sardığında hafifçe karşılık verdim. Yere düzensiz şekilde yayılmış kan lekelerini de tam bu anda gördüm. Kokuyla onu kendimden uzaklaştırıp sağını solunu incelemeye başladım. Şaşırma sırası ondaydı. Görünürde bir sorun yoktu. "Ayağını kaldır.", "Ne? Eliane ne diyorsun sen?" ne zamana kadar her söylediğimi sorgulayacaktı bu? "Harold ayağını kaldır dedim!" dedim bıkkınca. Tereddütle kaldırdığı sol ayağındaki kesiği gördüm. "Tanrım, tam bir moronsun Harold! Otur ve bekle." odadan çıkarken ne zamana kadar onun yaralarıyla uğraşacağımı düşünüyordum.
Geri dönüp tüm şu pansuman işini bitirdiğimde eşyaları toplayıp bırakmak için kalktım. Bileğimi kavradı. "Gitmeyeceksin değil mi?" sen bana bu kadar güzel bakarken nasıl gidebilirim ki? Ona gülümsedim. "Bir şartla.", "Kabul ediyorum!" sesindeki çocuksu tını çok sevimliydi. "Bana kazanın nasıl olduğunu anlatacaksın." dedim sabırsızca. Sevdiğim çocuk ölümden dönmüştü ve herkes ağız birliği yapmış, kimse bana bir şey söylememişti.
Yatağa uzanıp elini uzattı. Bende tutup yanına uzandım. Saçlarımı okşayıp gözlerime baktıktan sonra konuşmaya başladı. "Ben sana ulaşamamıştım. Günlerce. İçiyordum. Alain'den başka bir yolum yoktu ve bana çok kızmıştı. Her şeyi yaptım. Bana bir yol göstermedi. O gece yine gitmiştim. Seni rahat bırakmamı söyledi ve beni kovdu. Ben ağlıyordum ve biraz hızlıydım. Ve önümü göremedim. Sonrasını biliyorsun işte..." beklentiyle yüzüme bakarken bir şey söyleyemedim. Alain'in ortalıkta görünmemesinin sebebini anlamış olduk.
Elimi yüzüne götürüp yavaşça okşadığımda gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Az önce olanların aksine bebek gibi görünüyordu. "Seni seviyorum Eliane. Elimde olsa kimseye göstermem seni, sadece kendime saklarım. Sadece benim ol, hep." diye mırıldandı. "Seni seviyorum. Senden başka bir şeyi sevecek kadar sevgimde kalmadı. Seninim, hep." diye fısıldadım yüzüne. Gülümseyerek uykuya daldı.
Onundum.
Hep.
Bilirsiniz, ben Harold'ın Kızı'ydım. Şu kıskanç olanın...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mal de L'amour
FanfictionHayata dair milyonlarca plan yaparız. Peki verdiği karşılık bizi ne kadar güldürür? Hayalleri için Londra'ya gelmiş şaşkın, sıradan bir genç kız. Düşlemiş olduğu şeylerin ne kadarını buldu?İçine düştüğü ilginç kargaşanın neresi daha komikti? Peki y...