Yeni bölümle devam!
Her şeye, kendine rağmen devam edenlere:
Bölümden bağımsız bir şarkı yazmak istiyorum, devamını konuşmalar kısmından getirirseniz sevinirim: ''Throw em back till i lose count...'' bekliyorum. Ne zaman gördüğünüzün bir önemi yok, biliyorsanız her zaman yazabilirsiniz.
Sizin yara bandınız nedir?
Yara bandı olmak:
Yara bantları yarayı korumak için değil, saklamak için vardır. Yarayı gizlediğinde geçtiğini sanan insanlara baktığınızda onları anlayamazsınız, onlar yara bantlarını ruhlarını gizlemek için kullanırlar. Onları anlayamazsınız çünkü yüzlerce yara bandını birleştirip saklanırlar. Kendine yara bandı olmak fedakarlık ister: Yapışkanı gücünü her yitirdiğinde o yaraların üstünü tekrar kapatmak sanıldığı kadar kolay değildir.
Okuldan çıktığımda hemen yanda külah bir dondurma satıcısı gördüm, bu yazın geldiğine, en azından yaklaştığına işaretti. Vanilya ve çikolatadan oluşan bir külah aldıktan sonra adımlarımı usulca sahile yönlendirdim, gün batımı beni çağırıyordu.
Rüzgarın gittiğim yöne doğru esmeye başlaması saçımın ikide bir dondurma külahına girmesiyle sonuçlansa da hiç bozuntuya vermeden yoluma devam ettim. Sahile geldiğimde her ne kadar istemesem de güvenlik amaçlı, bu koruma güdüsü daha çok insanaları benden, ateşimden korumak içindi, akşamları en işlek olan bir kısma ilerleyip kayalara oturdum.
Sevgililer dilek feneri uçuruyor, çocuklar kedi besliyordu... Onlara imrenerek baktım.
"Ben de nereye gidiyor diyordum."
O, tanıdık ses kulaklarıma döküldüğünde duruşumu hiç bozmadım, varlığını reddederek dalgaların kayalara vururken çıkarttığı sesi dinledim. Varlığının reddedilmiş olmasını umursamadan yanıma oturdu, o kadar sessizdi ki öne doğru uzatmış olduğu bacaklarını görmesem gerçekten yok diyebilirdim.
"Ben..." diye gevelemeye başladığında sesindeki çatalaşma dikkatimin ona kaymasına sebep oldu.
"Ben yaptığım şey için... yani, kusura bakma."
"Ha," dedim imalı bir şekilde, "Ufuk'cum sen özür dilemeye çalışıyorsun?" sözlerimi hiç esirgeme gereği duymamıştım.
"Evet."
"İyi," dedim umursamazca, bakışlarımı tekrar denize çekirdim, "Affetmiyorum." yüzüme doğru esen rüzgarı hissetmek için gözlerimi kapattım.
"Ama ben özür diledim?"
Onu duymazdan gelmeyi tercih ettim, içimden kaç ölüme şahit olduğumu hesaplamaya çalışıyordum; 1, 2, 3, 4..."
"Bir şey demeyecek misin?"
Yüzümde bir gülümseme belirdi, "Derim," dedim belli belirsiz bir heyecanla; "Mesala; canımı yakarken pişmanlık duymadığını, yargısız infaz kestiğini, bana zayıf hissettirdiğini..." derince bir nefes aldım, "şu an aklıma gelen yalnız bunlar oldu, yeterli mi?" anlatmak istediğimi anlayıp anlamadığını merak ediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜMÜN BEKÇİSİ
Fantasy"Mutlu son diye bir şey yoktur. Ölümü sevmeyenler için 'son' her zaman mutsuz biter." İnsan sonunu neden sever ki, insanlar ölümü sevmez. Kimi ölümü kaçmak için kullanır. Sevdiği için değil, kurtuluş yolu olarak gördüğü için. İnsanlar bir kere göre...