Dokundum, dokundum...
Ben size söyleyeyim ben bu yavaşlıkla... neyse, nasılsınız?
Yıldızlar yine görünmüyorlar ama oradalar.
∞
Korkaklık güçsüzlük belirtisi değildir. Hatta korkmana rağmen ilerliyorsan bu senin güçlü olduğunu gösterir.
Acı çektiğimi söylediğimde bedenimde bir yara olmadığını söylediler. Beden tek başına yaşamaya yetiyorsa ruhumun ne işlevi var, anlamıyor musunuz? Ruhum acıyor.
Bütün yol kucağımda taşımak zorunda kaldığım kitabı ağrımaya başlayan belimin acısıyla (ki elimdeki yaralarda hala geçmiş durumda değil) kitabı büyük bir gürültüyle dün bana notu yazan çocuğun kapısına bıraktım yani bırakış şeklime göre attım da diyebiliriz.
Aslında kitabı ilk önce Okan Amca'ya sonrada Fırat Abi'ye vermeye çalıştım ama garip bir şekilde ikisi de günlerdir ortada yoktu, ben de istemeye istemeye de olsa kitabı pek güvenmediğim bu çocuğa getirdim.
İsmini hâlâ öğrenememiştim ama sorun değildi, ihtiyaç duymuyordum. Zile basmak için elimi uzattığım sırada karşımdaki kapı bir hışımla açıldı ve dün bana notu veren çocuk önümde belirdi.
Çatık kaşlarıyla ilk önce bana ardından da önündeki kitaba baktıktan sonra eğildi ve kitabı yerden kaldırıp evin içinde kayboldu, bir süre öylece ne yapmam gerektiğini düşündükten sonra işimin burada bittiğini fark edip arkamı döndüm ve Melda'nın kapısının önüne geldim.
Yol boyunca kullanmak zorunda kaldığım ellerim onları aşırı zorladığım için ağrısa da benim için asıl sorun zarar görmüş avuç içlerimdi, onları sürekli böyle kullanmaya devam edersem iyileşmeleri uzun zaman alacaktı ama ben bir an önce eldiven takabilmeyi umuyordum.
Avuç içlerimin durumunu kontrol ettikten sonra zile basmaya yeltendiğim sırada arkadan uzanan bir kolun bana dokunmak üzere olduğunu fark ettiğimde kendimi öne doğru atıp kolun sahibine doğru döndüm, bu kitabı alan o çocuktu.
''Temas sevmem.'' dediğimde tepkisiz bir şekilde bana bakmayı sürdürdü, arkasını döndü ve evine geri girip göz teması kurma gereği duymadan bana seslendi, ''Beni takip et.'' dediğini yapıp yapmamak konusunda kararsız kaldığımda açık kapının önünde durup içeriyi kolaçan ettim.
İçerisi tamamen güvenli görünüyor olsa da kapıda bekleme kararı alıp öylece duvara bakmaya başladım. Efekan'ın durumu nasıldı acaba...
Anlatmaya çalışsam da dinleyen yoktu, dinleyen olmayınca kelimeler sadece beyhude; onlar sessizliğimi kabulleniş saydılar. Oysa, sözcükler bile kanıt için beden diline ihtiyaç duyarken onlar bunu göremiyor muydu? Gerçi görmek istemeyeler için ne sözcükler kafi ne beden dili.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜMÜN BEKÇİSİ
Fantasia"Mutlu son diye bir şey yoktur. Ölümü sevmeyenler için 'son' her zaman mutsuz biter." İnsan sonunu neden sever ki, insanlar ölümü sevmez. Kimi ölümü kaçmak için kullanır. Sevdiği için değil, kurtuluş yolu olarak gördüğü için. İnsanlar bir kere göre...