Katsuki'nin ağzından
Eve gelince direk yattığım için uyandığımda saat 21.47 di. Telefonumu alıp biraz oyalandım. Tekrar saate baktığımda saatin 00.06 olduğunu gördüm. Evet 'biraz' oyalanmışım. Tekrar uyumaya çalışsam da uyuyamadım. Bende kalkıp valizimi hazırlamaya başladım.
Tüm kıyafetlerimi valize soktum neyse ki valiz büyüktü ve hepsini aldı. Bir el valizinin içine tarak, diş macunu, diş fırçası, havlu, deodorant gibi kişisel eşyaları, yüzükleri ve bir kaç kolye ile takılarımı, yüz maskesi, krem, fondöten gibi bir kaç hafif makyaj malzemesi ve ders kitapları, bir kaç tane defter, bir kaç tane roman koydum. Son olarak bir sırt çantasının içine şarj aleti kulaklık cüzdan falan koydum.
Yorgunluktan ölüyordum. Telefonuma baktım ve saat neredeyse 4 olmuştu bu saatten sonra uyursan uyanamazdım çünkü sensei saat en geç 8' de yurtta olun demişti.
Neden sabahın köründe yurda yerleşiyoruz gram fikrim yok. Sinirle mutfağa gidip bir kahve yaptım kendime. Kahveyi içerken telefonla oynuyordum. Bir kaç saat sonra kalkıp duşa girdim soğuk bir duş alıp açılmaya çalıştım. Duştan hemen sonra üzerime siyah bol bir t-shirt altına bol askeri yeşil renginde bir pantolon giymiş ve ayakkabı olarak siyah bir bot tercih etmiştim.
Parmaklarıma siyah bir kaç tane yüzük ve bileğime bir siyah bileklik takıp kombinimi bitirmiştim.
Saat neredeyse 7.50 olmuştu koşar adımlarla yurdun yolunu tuttum. Okulun hemen birkaç metre ilerisinde olduğu için nerede olduğunu biliyordum. Zaten bilmeyenler için Aizawa sensei konum atmıştı.
Sabahın soğuğu yüzüme vururken saçlarımı kurutmadığım için içten içe kendime söverken buldum kendimi.
Sonunda yurda varmıştım ortak salon dedikleri yerde çoğu kişi gruplar halinde sohbet ediyorlardı. Çoğunluk gidip yerleştiği için bende hemen odamı bulup odama yerleştim. Yani sadece çantalarımı ve valizimi dolabın yanına attım ve yatağa uzandım. Uyumak için yalvaran gözlerimi kapatmadan odanın içini gözlerimle turladım.
Kapının hemen yanında duvara asılı bir askılık vardı. Kapının tam karşısında pencere onun yanında balkon kapısı ve balkon kapısının önünde çalışma masası vardı. Çalışma masasının karşında yatak, yatağın ayak ucunun biraz ilerisinde dolap vardı. Oda o kadar da küçük değildi ama çok da büyük bir oda olduğu tartışılırdı.
Kendime daha fazla eziyet çektirmemek için gözlerimi kapattım.
Aradan taş çatlasın 10 dakika geçtiğinde kapı çaldı. Yerimde kıpırdandım ama kalkamadım. Tekrar tekrar çalan kapı sonunda sustu. Birkaç saniye sonra kapı usulca açıldı.
Karşımda biri okyanus mavisi diğeri ruh gibi ama huzur veren gri renginde bir çift göz belirdi. Bu yarı yarıya piçti. "Niye odama giriyorsun lan" demek istedim ama öksürük yüzünden boğazımda takıldı.
"Bakugou, Aizawa sensei çağırdı seni."
Ona ters ters baktım boğazım o kadar ağrıyordu ki konuşamadım ama o bakışlarımdan anlamış ve
"Yan odada kaminari kalıyor ona söyledi seni çağırması için ama o da senden çekindiği için bana çağırmamı söyledi."
demişti. Çatılı kaşlarım biraz yumuşadı ama ardından öksürmem ile tekrar çatıldı.
"Hasta mısın?"
"Yok oyun yapıyorum"
Sesim ölü gibi çıkmıştı ve sinirim bozulmuştu sorduğu soruya bak amina koyayim.
"Sensei çağırıyor aşağı inmeliyiz"
Kafamı olumsuz anlamda salladım ve yatakta küçüldüm. Yanıma yaklaşıp beni dürtmeye başlaması ile benimde inat yapmam üzerine biraz boğuştuk ve onun bileğini çektiğimde üstüme düştü.
Evet üstüme düştü.
Şokla gözlerini açtı ve bana baktı benimde ondan farkım yoktu. İkimizde gözlerimizi irileştirmiş birbirimize bakıyorduk sonra kendini çekti ve yarı kızarık bir yüzle başını eğerek
"Aizawa sensei ye hasta olduğunu söylerim."
Diyip odadan çıktı. O gittikten sonra ellerimi yanaklarıma çıkardım ve yanaklarımın yandığını hissettim. Sonra hasta olduğum için ateştendir diyerek üstelemedim. Ama ateşten olmadığını biliyordum
544 kelime