20. Bölüm: Uyumlu, Uysal, Usanmış

19.7K 1.6K 478
                                    

"Olur kocam, tamam kocam."

𓆱𓆱𓆱𓆱𓆱𓆱𓆱𓆱𓆱𓆱

Perdelerin arasından içeriye sızan güneş ışığı tenimi beslerken yavaşça iç çektim ve kışın soğuğuna rağmen sıcacık olan güneşin tadını çıkardım. Hayali müzikte hafifçe dans ederken omuzumla kulağımın arasına sıkıştırdığım telefonun açılmasını bekliyordum. Ellerim reçel doldurmakla meşguldü.

Uzun bir gün, yorgun bir geceden sonra bu kadar enerjik olmamam gerekiyordu. Sancar dediği gibi söylediklerim için pişman olmamı sağlamıştı. Onu çileden çıkardığıma, bu yanıyla tanıştığıma memnundum ama aynı zamanda bu kadar ileri gitmenin pişmanlığını yaşamıyor da değildim.

Alpay'a yakışıklı dememe hiç gerek yoktu mesela. Sancar bunu onu sinirlendirmek için söylediğimi, benim için bir anlam ifade etmediğini biliyordu ama bu yine de öfkelenmesini engellememişti.

İntikamını almak istiyordu. Üstelik bunu yaptığında haklı olduğu için susmamı bekleyecekti ama çok beklerdi. Benden başka herhangi bir kadına iltifat ettiğini duysam kafasını ısırırdım.

Adil davranmıyordum ama kime neydi? İntikamını zaten almıştı bana göre.

"Alo?" Telefonun diğer ucundan duyduğum tanıdık ses beni düşüncelerimden uzaklaştırırken reçel tabağını masaya bırakıp elimi suyun altına tuttum.

"Hocam!" dedim heyecanla. Bugün günlerden pazardı. Saat dokuza geliyordu. Birini aramak için yanlış gün ve yanlış zamandı. Mehmet Akif hocanın tatil gününün pazar olmadığını bildiğim için bunu sorun etmemiştim.

"Kızım?" dediğinde yüzüm kocaman bir gülümsemeyle aydınlandı. "Duru mu?" diyen eşi Lale ablanın sesini duydum.

"Evet, Duru."

"Selam söyle, evlendikten sonra unuttu bizi."

"Duydun mu kızım?" dedi hocam keyifli bir şekilde.

"Duydum hocam, duydum da olur mu hiç öyle şey?" dedim mahcup mahcup. Tam da öyle olmuştu aslında.

Benim bir kocam vardı, malum. İşte o adam bana kendinden başka her şeyi unutturuyordu.

Tabii ki de suçu Sancar'a atacaktım.

"Eğleniyor seninle Duru." Mehmet Akif hocanın anlayışlı tavrı asla değişmezdi. "Nasılsın? İyi misin? Nasıl gidiyor?"

Sohbetin seyrinin değişmesinden memnun, rahat bir tavırla çöktüm sandalyeye. "İyiyim, siz nasılsınız hocam?" Klasik hâl hatır sormadan sonra arama sebebime dönecektim. Kendisini sordum, eşini, çocuklarını... Bu aralar tüm sevgisini üstüne alan torununu da atlamadım. Torununun doğumuna gidecek kadar yakındım ailesine. Üniversite hocamdan daha fazlasıydı Mehmet Akif hoca.

"Ee..." dedi en sonunda hâl hatır sorma faslı bitince. "Ne konuşacağız?" Bu bizim için klasikleşmişti.

Eğer aramanın başında uzun zamandır konuşmadığımızı, nasıl olduğunu merak ettiğimi söylersem bu soruyu sormuyordu ancak söylemezsem bir şeyler konuşmak istediğimi, fikrine ihtiyacım olduğunu anlıyor ve bu soruyu soruyordu.

"Şey, şöyle bir şey var." diye acınası bir giriş yaptım. "Sancar'la tanışmıştınız düğünde hocam. Onunla ilgili konuşacaktım."

"Hı hım." diyerek devam etmem için beni teşvik etti. Terapi oturumlarında sıklıkla başvurduğumuz bir yöntemdi. Şu an bir terapide değildik ancak günlük hayatta da teşvik için önemli bir unsurdu. Anlatmak isteyen, iyi bir dinleyici isterdi. İyi bir dinleyici olmak sadece susmak değildi.

SÜRGÜN MAVİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin