Bölüm 9:HALA OLMAK

14 7 0
                                    

Fransa... modern edebiyatın ve milliyetçilik akımının doğduğu ülke.

Yeğenimin büyüdüğü, ilk adımlarını attığı ülke. Yüzyıllar önce matem ilan edemiş ve halen esir düşen Fransa prensinin yasını tutarcasına kasvetli, renksiz...
Sanki biri gelip bütün hayat enerjilerini yok etmiş gibi. Bana burada yeğenimden başka hiç bir şeyin iyi gelmeyeceğini kesindi.

Hakan Bey onun için buraya geleceğimi duyunca çok sevindi ama geçici olarak buradaydım. Asla onun hayalindeki abi - kardeş olmayacaktık.

Babama gelince... o zaten bizi bir aile olarak görmek isteseydi bizi birbirimizden ayırmazdı. Yeğenim için gidiyorum dediğimde tepki bile göstermedi. En azından bir açıklama yapması gerekirdi ama o her zamanki gibi olmayan ailemizin temeline dinamit yerleştirip olduğu yerden seyretti hâlimizi.

Hakan benden daha önce buraya dönüp hastane işlemlerini tamamladı. Beni havaalanında karşılarken yüzünde anlam veremediğim bir ifade vardı. Merak edip sordum

"Neyin var senin?" Yine ne sakladın benden?"

"Yemin ederim söyleyecektim. Uygun zamanı bekliyordum sadece. Mert'in vurulma olayından sonra ortalık karışınca söyleyemedim."

"Sen bana ne söyleyebildin ki zaten. Babam her ne kadar bizi birbirimizden ayırmış, gizlemiş olsada korkak olduğunu inkar edemezsin. Yıllar ya yıllardan bahsediyoruz. Yeğenim ne beni ne Şifa'yı tanıyor. Sen zaten ayrı manyaksın. Mektup ne be mektup ne?! Neymiş annemle mektuplaşmışlar. Mektupla anı biriktiremezsiniz Hakan Bey, mektupla bana yeğenimin kaçırdığım ilk adımlarını veremezsin. İlk kelimesini de veremezsin, seninle geçireçirebileceğimiz çocukluğumuzu da veremezsin."

"Anlaşıldı sen bana karşı oldukça dolusun. Daha ne anlatatacağımı bilmeden bu kadar tepki verme. Tamam sinirlisin ama gerçekten söyleyeceğim şey kızacağın bir şey değil."

"Söyle merak ettim."

"Yengen gavur."

"Nasıl yani, abimi bir gavura mı kaptırdı ben şimdi. Ayy benim miniğim de yarı gavur o zaman!"

"Sen bana ilk kez abi mi dedin yoksa ben mi yanlış duydum?"

"Yanlış duymuş sunuz Hakan Bey. Artık şu havaalanından çıkabilir miyiz. Burası beni darlatmaya başladı da artık."

Arabaya bindikten sonra uzun süre hiç konuşmadık. Sesizliği ilk bozan Hakan oldu

"Hâla sormadın yeğeninin adını."

"Seninle daha fazla muhatap olmaktansa ona sormayı tercih ederim çünkü."

"Türkçesi çok iyi Türkçe sorabilirsin."

"Bir zahmet iyi olsun. Çocuğu Allah bilir kaç kez Türkiye'ye getirdin. Anası da ecnebi, bir zahmet öğret yani."

"Aslında getirdim. Hatta seni tanıyor. Şifa'nın da resimlerini görmüştü."

"Neden Şifa'nın sadece resimlerini gösterdin? Beni nerede gördü?"

"Mezüniyetinde tutturdu halamı görücem diye. Şifa o sırada neredeydi bilmiyorum ama onu göremedi."

"Yeğenimiz yanı başımızdaydı ama biz onu göremedik öyle mi? Ve sen buna rağmen yeğenimin önünde beni salak yerine koymaya devam ettin. En kısa zamanda Şifa da buraya gelecek. Sonucu ne olursa olsun, yeğenimi görmek onun en doğal hakkı, onu bundan mahrum edemezsin."

"Tabi ki ama sonuçta Şifa hassas bir kız biliyorsun. Senin kadar cesur değil, babasını kaybetmekten korkuyor. Ve üzülmemesi gerek. Ben de onun buraya gelmesini çok isterim."

"Bak, onunla konuş, bana nasıl anlattı yan ona da anlat her şeyi. Evet hassas bir kız olabilir ama çocuk değil anlayacaktır. "

"Anlatacaklarımın onu kötü etkilemesnden korkuyorum."

"Yardım alabilirsin biliyorsun değil mi? Eğer kaçmaya daha fazla devam edersen bu hiç iyi olmayacak, Şifa hassas olduğu kadar ailesine düşkündür. Bunu uzatırsan seni affetmez. Tıpkı benim gibi."

"Beni affetmen için yapmayacağım hiç bir şey yok. Beni affetmeden gitmene izin vermem. Bir gün mutlaka beni affedeceksin."

"Ne zaman nerede istersem orada olurum. Buna kimse karışamaz, hele sen hiç karşamazsın."

"Onu göreceğiz küçük hanım. Senden şu an için tek bir şey istiyorum, Nicolie' nin yanında gerçek bir abi - kardeş olalım. Onun bu konuyla ilgili hiç bir suçu yok, onu üzme olur mu?"

" Ben hiç bir zaman senin kadar düşüncesiz olmadım sen merak etme. Bu arada hastanede annemle seni konuşurken duyduğumda Nicolie kim demiştim. O muydu?"

"Evet o, bak o çok yanlız büyüdü. Hastalığı yüzünden evde özel ders alması gerekti. Arkadaşı olmadı hiç, yaşıtları ondan hep uzak durdu. Sana, ilginç çok ihtiyacı var. Bana kızıp onu yanlız bırakma."

"Asla böyle bir şey yapmam ben." Bu konuşmadan sonra içim burkuldu. Buraya yerleşemem ama bir yolunu bulup onu sık sık ziyarete geleceğim.

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

Eve geldiğimizde Nicolie daha biz kapıyı çalmadan büyük bir sevinçle boynuma atladı.

"Hala Nerede kaldınız çok merak ettim!"

"Trafik yüzünden geç geldik meleğim, merak edecek bir şey yok." Hakan kızını sakınleştirmeye çalışarak araya girdi

"Kızım bırak ta halan içeri girsin, yol yorgunu o kadar yoldan geldi konuşursunuz yine."

İçerde girdiğimde Fransız perdelere Türk dantellerini aynı evde görmeyi beklemiyordum doğrusu.

"Hala, diğer halam niye gelmedi?"

"Onun işleri vardı fıstık, o da gelir merak etme."

"Onu sadece resimlerden tanıyorum, anlatır mısın biraz.

"Şifa adı gibi bir kızdır. Sevgisi, şefkati o kadar derin ve içtendir ki ona sarılmak insan bütün dertlerini unutur. Fiziksel olarak da mavi gözlü, sarışın." Ben konuşunca Hakan'ın gözleri doldu, galiba kaybetmekten korkuyor. Ama Şifa ailesi ile ilgili sorun çıktığında konuyu hiç uzatmaz, tartışma hemen bitsin ister. Hakan bu konuda gerçekten çok şanslı.

"Derin, sen benimle bi mutfağa gelsene Türk Kahvesi yapıcam, yardımın lazım." Mutfağa geldiğimde bana bakışları değişti. Soğuk bakmaya başladı birden bire.

"Noldu, sorun ne?"

"Sana onu üzme demiştim,sen ise ona halasının ne kadar sevgi dolu olduğundan bahsediyorsun."

"Onu üzmek hayatta isteyeceğim en son şey bile değil. Bundan sonra daha dikkatli olurum tamam." Biz mutfaktayken kapı çaldı. Hakan yengeme

"Sen dur ben açarım Tiffany."dedi ve kapıyı açtı

"Sen hangi yüzle, hangi cesaretle evime gelirsin lan it herif!"

Ben olduğum yerde gördüklerimin şokuyla çakılı kalırken Hakan onun yakasına yapışmıştı. O buraya nasıl gelebildi!

AİLE SIRRIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin