Bölüm 13:BİR UMUT

12 6 0
                                    

Derin'in ağzından

Peyami Safa'nın Dokuzuncu Hariciye Koğuşu adlı kitabında yazdığı gibi ağaçların bile sıhhatine imrenerek yürüdüm Nicolie'nin tedavi gördüğü hastanenin koridorlarında. Yolda gelirken gördüğüm her çocuğa dikkatlice bakarak, Ben Peyami Safa kadar iyi kalpli değilim, kıskandım hatta onların aileleriyle paylaştığı mutlu anıları; benim beklide yeğenimle paylaşamayacağım mutlu sonlu anıları. Yavaş yavaş topuklarımı sürüyerek doktorun kapısına kadar geldiğimde bir saniye durup kafamdaki hüzün bulutlarını dağıttıktan sonra kapıyı çalıp içeri girdim.

"İyi günler, ben Nicolie'nin halası Derin. Tedavisinin gidişatı hakkında bilgi edinmek için gelmiştim."

"Buyurun Derin Hanım, babası Hakan Bey gelebileceğinizi söylemişti lütfen oturun."

Eliyle işaret ettiği sandalyeye oturdum ve doktorun bana söyleyeceklerini düşünürken yüz ifadesine dikkatlice bakarak vereceği bilgilerin iyi ya da kötü olup olmadığını tahmin etmeye çalıştım. Adam herhalde hasta yakınlarıyla bu tür konuşmaları defalarca yapmış olacak ki yüz ifadesi tıpkı duyguları yok olmuş ruhsuz biriymiş gibi donuktu hiç bir şey anlayamamıştım

"Nicolie tedavisi son derece iyi giden bir hastamızdı, kendisinden umutluyduk fakat son zamanlarda tedaviye yanıt vermemeye başladı ve bu bizi endişelendirdi. Bu sebeple de ailesinden bir kişinin daha iliğine ihtiyaç duyulabileceğini düşündüm."

"Ben de buraya gerekli tetkikleri yaptırmak için gelmiştim. Sizce bir anda tedavinin kötü gitmeye başlamasının bir sebebi var mı?"

Hakan Beye Nicolie'nin mutlu olması gerektiğini, psikolojinin bu tür hastalıklarda çok önemli olduğunu söylemiştim. O küçük kızın yüzünü son iki haftadır ne ben ne de hasta bakıcıları ne yaptıysak güldüremedik. Eminim babası da annesi de kızları için ellerinden geleni yapıyorlardır ama benim kanaatim evde bir şeylerin ters gittiği yönünde."

Hiç şaşırmadım aslında, benden yine bir şeyler sakladıkları belliydi ama bu sefer yirmi dört yıl kadar uzun sürmeyecek. Doktora teşekkür edip nakil için gereken tetkikleri yaptırdıktan sonra arabama binip evin yolunu tuttum.

Araz'dan

Sürpriz doğum günü planım kusursuz işliyordu, önce Şifa'nın çalıştığı kafeye gidip patronunun onun için yaptığı ve benim ufak bir dokunuşla süslediğim pastasını alıp kamp alanına getirdim. Aslında aklımda kafeye gelip onu delirterek bana elleriyle hamburger yapmasını sağlamak ve en sonunda ona duygularımı açıklamak vardı ama bugün onun doğum günü olduğunu öğrendiğimde planı değiştirdim. Hem böylesi benim gibi okulun kötü çocuklarından biri olan birine daha çok yakışırdı.

"Ee civciv, çok yorulmadın umarım."

"Yo, ben gayet iyiyim. Sen çadırı nereye kuracağını göster de çantanı koyayım." Zaten fazla engebeli ve ağaçlarla kaplı bir alanda olduğumuz için yeterince gergindim. Bu tür yerlerden kaybolma korkum yüzünden hiç hoşlanmazdım ve sırf Araz beni ablamla tehdit ettiği için gelmiştim. Üstüne bir de yarım saattir yürüyordum.

Sen bozuntuya vermemeye devam et küçük hanım, bakalım bu gece benimle aynı çadırda uyumak zorunda kalınca ne yapacaksın.

"Sen benim çadırı nereye kuracağımı boş ver de asıl kendi çadırın nerede senin?"

"Sana ne benim çadırımdan! Unutacak kadar salak değiliz herhâlde."

(Unutacak kadar salak değilsin ama benim çantandan çadırı alabileceğimi düşünemeyecek kadar safsın)

"Tabi ki değilsin, sadece sordum tamam boş ver."( ben uyardım)

Bizden sorumlu olan Akif hoca hepimizi kamp alanına toplayıp belirli alanların dışında ormanın uzak bir bölgesinde çadır kurmamızın yasak olduğunu söyledi ve hepimiz ikişerli guruplar hâlinde çadırları paylaşacağımız için herkese kiminle kalacağını sorup not etti. Ben çadırımı daha önce konuştuğumuz gibi Gamze ile paylaşacaktım fakat koskoca çadır çantası sanki buhar olup gitmiş gibi hiç bir yerde bulamıyordum oysaki çantaya koyduğumdan adım gibi emindim. Bütün ihtimallerin sonunda geriye tek bir seçenek kaldı: ARAZ PARLAR

AİLE SIRRIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin