𝘋𝘪𝘭𝘶𝘤 /

1.1K 45 130
                                    


Hava yavaş yavaş kararırken geçen hafta bugün Diluc ile sözleştiğimiz üzere, Dawn Winery'e gidiyordum. Mondstadt'den ayrılıp biraz da vakit geçmesi için sallanarak adımlarımı sürdürürken beni buraya getiren hadiseyi kafamda tekrar canlandırmamak elimde değildi.

-------

** 1 hafta öncesi **

Canımın şarap çektiği nadir günlerden birindeydim. Gece gece nedensiz, bara gitmek istemiştim. Yakın arkadaşım, Kaeya'nın zamanının çoğunu geçirdiği bir mekana göz atmak iyi fikirdi, aynı zamanda boş vaktimi can sıkıntısından eğlenceye çevirebilirdim.

Mondstadt her ne kadar şarap şehri olsa da ve Crepus'un oğlunun işlettiği bir yer her ne kadar bu şarap zincirinin en büyük halkası olsa da Kaeya'nın davetleri dışında 1-2 seferken fazla uğramamıştım.

İçeri girdiğimde beklemediğim ancak birazcık da olsa kafa yorsam oldukça tahmin edilebilir bir manzara karşılamıştı beni.

Mondstadt'ın sözde en centilmen adamı, Diluc; kafasının hafif iyi olduğu her hâlinden anlaşılan sırtı duvara dayalı Kaeya'nın yakasına yapışmış, iğrenir bir ifadeyle bağırıyor ve bir sebepten hesap soruyordu.

Diluc'un meyhanesindeki herkes, şehirdeki mahkeme suratlının üvey kardeşini azarlaması alışılmışın dışında bir olay olduğu için ağzını kapamış şekilde izliyordu.

Bağrışma ve seyrek fısıltı seslerinin arasında gıcırtı ile açılan kapıdan şaşkın bir ifadeyle içeri girmem masalarda oturan tüm müşterilerin ve eski kardeşlerin bakışlarını üstüme çekmek için yeterliydi anladığım kadarıyla.

Kaeya, boynuna yapışan sinirli ve kırmızı yumaktan kurtarılmak için yardım istercesine bana seslendi.

"Ah.. Hahah! .. Merhaba Y/N!"

"Heh.. Selam?"

Diluc kafasını benim olduğum taraftan önüne, aşağı eğip sesli bir nefes verdi. İki parmağını burun kemiğinde birleştirdi ve ben içimde yapacağım şeye pişman olacağım hissiyle ikisinin yanına yürüdüm. Yaklaşırken Kaeya'nın bana bakışı gitmemi, hatta kaçmamı söylüyordu. Zavallı; bir kez daha kendim gibi davranarak ona kiminle baş etmeye çalıştığını hatırlatıyorum çünkü ikimiz ne zaman bir problemle başa çıkmaya kalkışsak o bana hep ne yapmamam gerektiğini söyler, ben de söylediği şeyi harfi harfine yapar, çoğu zaman da pişman olurdum. Bana ne kadar gitmemi söylerse söylesin, onu dinlemeyeceğimi biliyordu. Hafifçe gülümseyrek ortamı yatıştırmak için fısıldadım:
" Meseleyi benimle paylaşmak ister miydiniz? "

Öfkeden köpüren kızıl bana sorgular bakışlar atarken Kaeya da bana tutunur gibi işbirliği içerisinde geçiştirdi.

"Ahah.. önemsiz bir şey, Y/N.. Alt tarafı sarhoş bir ozan arkadaşlarıyla haber vermeden borcunu bana yazdırmış, o kadar.."

"Oh.. Ben de senden yardım isteyecektim... Bu Keseyi Master Jean'e götürmem gerekiyor ama Barbara'ya temizliğe yardım için söz vermiştim de.. hehe"

"Ah evet, evet elbette.."

Kaeya'nın kıçını kurtarmak için öylesine uydurduğum bir şeydi bu; kedi yavrusu gibi görünen mavi buzun eline içi alakasız eşyalarımla dolu keseyi tutuşturup meyhaneden gönderdim. Diluc yeniden tezgahın arkasına geçti, kalabalık yeniden canlandı ve ben de tezgahın bitişiğindeki yüksek sandalyelerden birine oturdum. Beton suratlı kızılcık sakinleşmeye çalıştığından arkası dönüktü. Etraftaki bazı gözlerin onun üstünde olduğunu rahatlıkla anlayabiliyordum, bir süre bekledim ancak daha fazla bekleyerek beyaz gömleğinin örttüğü sırtı dışında bir şey göremeyeceğimi anladım..

genshin impact // Oneshots !!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin