Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Havanın tamamen kararmasının üstünden birkaç saat geçmişti. Bir süredir Liyue'deydim. Gün içinde işlerimi halledip şehirden ayrıldım ve kuzeydeki hana gidiyordum, son iki haftadır her gece düzenli olarak yaptığım gibi.
Hana her vardığımda çeşitli yerlerden maceracılar ve gezginlerle karşılaştım. İyi arkadaşlar edinmiştim ve her geçen gün yeni kişilerle tanışıyordum.
Liyue'deki ilk aylarımı geçirdiğim sürede şehrin halkına ve kültürüne de aşina olmuştum, hâliyle bir o kadar da efsanelerine.
Kulağıma en çok gelenlerden biri en sevdiğimdi; İblislerin fatihi.
"Onu görebilen ölümlüler kutsanmışlar kadar şanslıdır, insan dünyasına karışmayan bir adeptus ile karşılaşmak ilahi bir olaydır. Koruduğu şehir olan Liyue halkının oldukça saygı duyduğu, kendini bir günahkâr olarak gördüğünden fani duygulara ve kalbe uzak, soğuk bir savaşçıdır."
Hakkında kimsenin pek bildiği bir şey yoktu, ancak kulaktan dolma bilgilerle genellikle Wangshu Inn etrafında görüldüğü ve Almond Tofu sevdiğini öğrenmiştim. Elbette, doğruluğundan şüpheliydim. Ne de olsa insanların ağzından her şey çıkıyordu bu günlerde.
Geceleri uykum pek gelmezdi, ben de yapacak iş bulamadığımdan... Evet gerçekten yapacak iş bulamadığımdan. Başka neden olabilir ki? Değil mi?
Günlerdir bir umut düzenli olarak Wangshu Inn yakınlarında geziyordum ama hiç tahmin ettiğim gibi şeyler olmadı. Beklenmedik şekilde her şey normaldi ama ben bu normalliğin kutsal ve insan dünyası dışı bir şey tarafından bozulmasını istiyordum. Onu görmeyi gerçekten istiyordum.
Sıradan insan çabalarım sonuç vermeyince ben de şansımı denemeye karar verdim. Bir tarafım özellikle ilgimi ona, insanlardan sakınan bir adeptus'a yöneltirsem daha da elim boş döneceğimi söylüyordu ama denemeden sonuç alamamaktansa, başarısızlığımı görmeyi yeğlerdim.
Handaki merdivenlerden indim ve Yanxiao'dan izin alarak mutfakta bir tabak Almond Tofu hazırladım. İyi bir aşçıydım. Kültür farklılığından dolayı Mondstadt yemeklerinden sonra Liyue halkının damak zevkine uyum sağlamak zaman almış olsa da üstesinden gelmiştim. Elimden gelen en iyi şekilde tabağı süsledim. Kokusu hoştu ama tadına bakmak istemedim. Kim dokunulmuş bir tabaktan yemek isterdi ki?
Dökülmemesi için tabağı özenle daha büyük bir tabağa yerleştirip üstünü kapattım. Çatıya çıkıp bekleyecektim. Nedensiz, beklerken başarısızlığımın geleceğini hissediyordum.
Yemek yapmak zordu, ama kabul etmeliyim ki tabağın başının çaresine bakarak çatıya çıkmak katbekat daha zorlayıcıydı. Sadece ay ışığıyla görebildiğim kadar ve kimseye görünmeden en tepeye çıkmıştım. Tabağı önüme koyup bağdaş kurdum, ismini fısıldadım.
"Conqueror of demons"
. . .
"İblislerin fatihi"
. . .
Bir süre beklemeden sonra hiçbir şey değişmemişti. Derin bir nefes verdim ve ciğerlerimi boşaltmamla titredim. Aniden üşümüştüm, sanki beni saran hava birden değişmişti. Gidip dinlenmeye karar verdim. Ne olur ne olmaz diye, tabağı da orada bırakmak istedim. Başım ağrımaya başlamıştı.
Ayağa kalkıp arkamı döndüğüm anda tabağın tıkırtısını duydum. Uzun süre dinleyip sakinliğine alıştığım sessizliğin ardından gelen gürültüden sonra birden tabağa baktım.
Tabak, çok kısa süreli de olsa görebildiğim, içindeki parlak partiküllerle karanlık bir sisi yerinde bırakarak gitmişti.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
. . .
Selam (._. ) Xiao çıkarmamın şerefine bir ay sonra Xiao yazdım, mutluyum. TT TT
Umarım hoşunuza gitmiştir bölüm kısa olduğu için çabuk yb atıcam merak etmeyin >:))