Hayatımızda yeri çok fazla önemli olan birini kaybettiğimiz zaman sanki tüm dünya başımıza yıkılıyordu. Kendini evsiz gibi hissediyorsun. Kalbin sıkışır gibi oluyor, ama yaşıyorsun.
Bunun yanı sıra kırgınlıklar da peşimizi bırakmıyordu. Kalbin kırıldığı zaman kıran kişi kim olursa olsun hep bir burukluk hissedersin.
Kırmıştım, kırılmıştım.
Yıkmıştım, yıkılmıştım
Kısasa kısastı.
Ama yıkmakta, yıkılmakta benim için bir anlam ifade etmemişti. Pişmanlık duygusu dışında.
Sanırım biraz da özlem duygusu...
İki hafta boyunca ağlayarak Taehyung'un ismini sayıklamam onu bana geri getirmemişti. Delirecek gibiydim. Cenin pozisyonu aldığım yatakta daha da küçülmek istedim. Belki de yok olmak.
Telefonumun yüksek sesi kulaklarımı çınlatınca yüzümü buruşturdum. Hiçbir şeyin, hiç kimsenin sesini duymak istemiyordum. Sadece tek bir kişinin sesini duymak istiyordum.
İki hafta boyunca hem sesini duymadan, hem de yüzünü görmeden nasıl dayandım bilmiyorum. Fakat çektiğim acıyı bir ben, bir de yukarıdaki Tanrı biliyordu.
Telefonun sesi kesilince gözlerimi huzurla kapattım. Fakat zil sesi yine kulaklarımı çınlatınca sinirle inleyerek yerimden doğruldum. Komidin üzerindeki telefonu alarak arayan kişiye bakmadan açıp kulağıma götürdüm.
"Ne var?" Karşı taraftan hâlâ ses gelmezken kaşlarımı çattım. "Alo." Hâlâ ses gelmezken telefonu kulağımdan uzaklaştırdım. Tanımadığım bir numaraydı. Arama suratıma kapatılınca gözlerimi devirdim. Sanırım her kimse yanlış numarayı aramıştı.
Odamın kapısı aniden açılınca bakışlarım oraya döndü. Hoseok ve Jimin gülüşerek içeri girmişlerdi. Bunu iki haftadır düzenli olarak tekrarlıyorlardı. İkisi de yatağımda rastgele bir yerlere geçerken neşeli ifadelerini süzdüm.
"Kalk hadi dışarı çıkıyoruz."
Jimin'in neşeli sesiyle kaşlarımı çattım. Dışarı çıkmak falan istemiyordum. Fakat ikisinin neşeli ifadesinin benim yüzümden bozulmasını da istemiyordum. Sıkıntıyla oflarken ellerimi saçlarım arasından geçirdim.
"Hadi Jungkook, itiraz yok. Seni bekliyoruz."
Oflayarak oturduğum yataktan kalkıp banyoya ilerledim. Banyoya girince kapıyı arkamdan kapatarak aynaya döndüm. Saçlarım dün gece duş aldığım için temiz ve yumuşak görünüyordu. Saçlarımda dolaşan bakışlarım yüzüme düştü. İki hafta önceki kadar olmasa da gözlerimde hâlâ hafif bir şişlik vardı. Geceleri hâlâ ağlıyordum. Yüzüm solgunlaşmıştı.
Soğuk suyu açarak avuçlarımın içine doldurdum. Soğuk sudan çok hoşlanmasamda kendime gelmem lazımdı. Avucuma doldurduğum suyu yüzüme çarptım. Ve bunu birkaç kere tekrarladım. Kenarda duran havluyu alarak yüzümü iyice kuruladım. Bakışlarım yine aynaya döndüğümde göz altlarımın hemen altında oluşan kızarıklıklara gülümsedim. Ne zaman yüzümü havlu ile kurulasam veya temizlesem anında kızarıyorlardı.
Son kez yüzüme baktıktan sonra banyodan çıktım. Jimin ve Hoseok telefonlarıyla ilgileniyordu. Başımı iki yana sallayarak dolabıma ilerledim. Dolabın kapağını açtığımda askılıkta ki mont ve gri kazak ile yutkundum. İkisini de bana Taehyung vermişti. Aramızdaki tartışmadan sonra ilk birkaç gece bunlara sarılarak yatıyordum. Fakat daha sonra bundan vazgeçmiş, ikisini de güzelce dolabıma asmıştım.
Tereddüt etmeden gri kazağa uzanarak onu askıdan çıkardım. Üstümdeki tişörtü bir çırpıda çıkarıp, kazağı hızlıca üstüme geçirdim. Dolaptan rastgele aldığım siyah kot pantolonu da giydikten sonra son olarak askıda ki montu aldım. Onuda giyip, ayakkabılarımı giydim. Arkadaşlarıma dönerek boğazımı temizledim. İkisinin de bakışları hemen bana kayarken oturdukları yerden kalktılar. Üçümüz de aşağı indiğimizde bakışlarım gerginlikle salonda oturan anne ve babama kaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UNIVERSE / TAEKOOK (DÜZENLENİYOR)
FanfictionOkulda kimsenin girmeye cesaret edemediği bodrum katına giren Jeon Jungkook karşılaştığı şey karşısında şaşkına dönmüştü. Kim Taehyung, başka bir evrenden dünyaya gönderilmiş, bir okulun bodrum katına hapsolmuştu. Buradan çıkmak için çözüm ararken a...