Bu hikayenin gerçek olay ve kurumlarla ilgisi yoktur, ve her detayı kurgudan ibarettir.
Başlangıç tarihi: 09.01.23
Liva Akel
Ayaklarımı hızlıca yere vurarak koşuyordum, ve her zamanki gibi şu psikolojinin içindeydim;
"Koşarsan kurtulursun. Ama koşamazsan ölürsün..."
Botlarımın topuklarından çıkan tok sesler çatıda yankılanıyordu. Esen rüzgarla saçlarım geriye savruldu.
Durmadım.
Bana durmak yasaktı.
Peşimde iki adam vardı ve ben duramazdım.
Daha da hızlandığımda çatının sonuna yaklaştığımı gördüm.
Kalp atışlarım hızlandı.
Sağıma, soluma baktım. Mantıklı düşünmeliydim.
Aşağı baktım. Benim için fazla yüksek değildi. Atlasam ölmezdim.
Biraz daha bakındım. Aşağıda, kasasında bir sürü mobilya ve örtü olan kamyon vardı.
Daha fazla düşünmeden aşağı atladım. İki ayağımın üzerine düştüm, elimle yerden destek alarak. Kasadaki büyük mobilyaların arasına sokuldum. Ve örtüyle hızlıca üstümü örttüm gizlenerek.
Çatıda gitgide bana yaklaşan ayak sesleriyle nefesimi tuttum.
İki üç adımdan sonra durdu ayak sesleri. Birkaç saniye sonra konuşma sesleri duyuldu.
"Nerede bu?" dedi bir erkek sesi.
Diğerinden cevap gecikmedi.
"Kaybettik, kahretsin! Başkan bizi öldürecek.." Dudaklarım hafifçe yukarı kıvrıldı.
Başarmıştım. Biraz daha bakındıklarını düşündüğüm, gergin geçen 2 dakikanın sonunda nihayet ayak sesleri önce uzaklaştı, sonra ise kayboldu.
Tam örtüyü üzerimden atacakken kamyonun yavaşça hareket ettiğini hissettim ve şansıma biraz sövdüm. Saklandığım eşyaların arasından ayağa kalkıp yavaşça ilerleyen kamyondan dışarı atladım. Etrafta kısaca bir göz gezdirdikten sonra hızlı adımlarla caddeye ilerledim. Cebimdeki telefonu alıp en yakınımdaki bir çöpe attım. Şuan yanımda ne kadar az eski elektronik eşya, o kadar iyiydi.
Gözlerimle dükkanları taradım.
Lokanta, kuyumcu, hediyelik eşya satıcısı... Ve elektronik eşya satıcısı.
Beklemeden dükkana girdim.
Baya doluydu dükkan şansıma. İçimden şansımın az önceki sövmeden dolayı gönlünü aldıktan sonra şeytanlığıma kaldığım yerden devam ettim.
Gözümü gezdirdim deneme için açıkta olan telefonlarda.
Satıcı şuan diğer insanlarla konuşuyordu. Dudaklarım kıvrılırken satıcının başkalarıyla konuşmasından faydalanarak boşta olan bir telefonu alıp cebime attım. Birisi gördü mü diye oradaki insanlarda ve satıcıda göz gezdirdim. Konuşmaya dalmışlardı. Hiç çaktırmadan dükkandan çıktım.
Tekrar caddeye indiğimde başımı önüme eğdim ve adımlarımı hızlandırdım.
Adımlarım caddenin taşlı yolunda ilerledi bir süre. Ta ki caddenin ikiye ayrıldığı yere kadar.
Tam bir adım daha atmıştım ki sağ bileğimi soğuk parmaklar kavradı.
Kim olduğuna bakmadan dirseğimi yüzüne geçirmek için kaldırdığım sırada dirseğimi tuttu ve sağ tarafa döndürdü yabancı. Canım acımıştı. Fakat bunu belli edip ona karşı güçsüz konumuna düşemezdim. Bu iyi bir psikolojik hileydi. Sağ ayağımla sertçe dizine tekme attım. Botumun topuğu dizine sertçe vurduğunda acıyla hafif şekilde eğilir gibi oldu. Bundan faydalanıp cebimdeki bıçağı boynuna bastırdım. Bıçağı boynundan çekmeden arkasına geçtim ve ayağımla bu seferde diz kapağının içine vurdum.
Diz çöktü. Adamı süzdüm arkasından.
Kahverengi, hafif karışık, dalgalı saçları vardı. Göz rengini görememiştim.
"Kimsin lan sen, it?!" Güldü adam. Bunu sevmemiştim. Hoşuma gitmemişti.
Kontrol bende gibi hissetmiyordum.
Sakin kalmam ve oyuna düşmemem gerekiyordu.
Kahkaha attı bu sefer iç sesimi duymuş gibi.
İşte bu daha kötüydü. Bedenimi yöneten nerdeyse her zaman mantığımdı. Ve şuan zihnimde sirenler çalıyordu. Bu olmamalıydı. Kontrolü kendi elime almalıydım hemen.
Yabancı, benim bu yoğun düşüncelerimden yararlandı ve iki kolumun dirseklerini sıkıca tutup omzunun üstünden beni yere fırlattı. Kemiklerim fena halde sızlıyordu.
Ama bunu göstermedim.
Çünkü bana yasaktı.
Vakit kaybetmeden bana doğru ilerledi.
Hâlâ yerden kalkamamıştım. Omurgam sızlıyordu resmen. Şoktaydım. Benim üstüme geldi ve elini boğazıma sardı. Sıkıca boynuma doladı parmaklarını. Nefes alamıyordum.
Çırpınmaya başladım. Tırnaklarımı eline, yüzüne batırmaya çalıştım.
Ayaklarım durmadan çırpınıyor, kurtulmaya çalışıyordum.
Fakat unuttuğu bir şey vardı ki, bıçak hâlâ elimdeydi.
Hızlıca yabancının sırtına saplayıp aşağı indirirken derin bir çizik attım. Kabul ediyorum, çizik sayılmayacak kadar derin olabilirdi.
Acıyla geri çekilip parmakları boğazımı serbest bırakınca hızlı ve rahatça birkaç nefes aldım. Ardından ayağa kalktım, ve yere eğilmiş, sırtındaki derin yarasından dolayı acıyla inleyen yabancıya yaklaştım. Arkasına geçtim, ve başının arkasında, ense ve saçının birleştiği noktaya, ense köküne tüm gücümle vurdum.
3 saniye sonra devreleri kapandı..
***
Yavaşça gözlerini araladı yabancı.
Omuzlarımı dikleştirdim.
Etrafına bakındı önce. Gözleri en son beni buldu.
"Hiç uyanmayacaksın sandım.." dedim dalga geçerken.
"Katil olmak istemem.."
"Sanki daha önce hiç olmadığın şey," diye yanıt verdi yabancı. İşte şimdi zihnimde yeniden siren sesleri çalmaya başlamıştı. Bu yolun sonu iyi bitmeyecekti...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZEHİRLİ SU YILANI
Ação4 Sene önce annesini kaybeden Liva, yakın zamanda babasını da kaybetmesi üzerine intikam duygusuyla dolup taşar. Anne ve babasını kendisinden ayıranlara büyük bir intikam planı hazırlar. Fakat hazırladığı planın içinde Uraz Evran Duman'da vardır. ...