Günü konuşarak geçirdiler, Hoseok, Seokjin'in hamuru karıştırıp yoğurmasını, yuvarlamasını ve unları serpiştirmesini izledi.
Seokjin'in işine konsantre olduğu zaman ki görünüşünde ruhani bir şeyler vardı.
Genel olarak Seokjinde ruhani bir güzellik vardı ve Hoseok, buradaki ruhani yaratık kendisi olduğu için bunun haksızlık olduğunu düşünüyordu.
Sitemini yüksek sesle dile getirdiğinde, Seokjin gülmüş,sorun olmadığını çünkü Hoseok'un gülümsemesinin yaz güneşi kadar parlak olduğunu söylemişti.
Hoseok kızarabilseydi, yüzü sürekli kırmızı olurdu.
Seokjin'le konuşmak güzeldi,rahatlatıcıydı ve Hoseok,bunun nedeninin komik bir şey söylediğinde sesinin nazik tonundan mı yoksa gözlerinin yumuşak kırışıklığından mı ya da Hoseok'un söylediği her şeyi gerçekten dinleme ve önemseme şeklinden mi olduğundan emin olamıyordu.
Hoseok, gün ilerledikçe endişesinin azaldığını hissedebiliyordu. Tüm o çalkantılı endişeler ve şüpheler, sonsuza kadar böyle sıkışıp kalacağı korkusu, geçmiş hayatını hatırlayamadığı için duyduğu pişmanlık...
Tamamen ortadan kaybolmamışlardı, hala aklının bir köşesinde bir ses vardı ama şimdi daha sessiz, daha az yoğundular. Artık o kadar korkmuyordu.
Öğle yemeğinde Seokjin, arkadaşına ulaşamamıştı ve bir sesli mesaj ve bir sms bıraktı. Alıştım artık, demişti. Yoongi gerçekten telefonunu açmıyordu. Her zamanki gibi.
Can sıkıcıydı. Gerçekten, gerçekten sinir bozucuydu ama Seokjin'in hüsrana uğramış yüzü çok sevimliydi, bu yüzden Hoseok kendi içinde çok da fazla umursayamıyordu.
Seokjin'in vardiyası bittikten sonra en yakın cenaze evlerini ziyaret ettiler. Hiçbirinin Jung Hoseok veya yirmili yaşlarının başındaki herhangi bir erkek için cenaze töreni yoktu.
Seokjin'in mahallesinden uzaklaştıkça ve Seul şehir merkezine yaklaştıkça aynı cevapları almaya devam ettiler.
Hoseok,sonunda güneş battıktan ve Seokjin'in burnu soğuk rüzgardan kıpkırmızı olduktan çok sonra Seokjin'in dairesine geri dönmeleri konusunda ısrar etmeye başladı.
"Üzgünüm,"
Seokjin iç çekti, döndüklerinde koltuğa yığılıp kolunu gözlerinin üzerine attı.
"Daha ilk gündü."
Hoseok,Seokjin'e gülümserken şakacı bir şekilde onu sallayabilmeyi dilemişti.
"Harika iş çıkardık, pek çok kişiyi eledik. Hey." Seokjin küçük bir ses çıkardı ve kolunu yanına bıraktı.
"Her zaman bu kadar iyimser misin?"
"Her zaman," diye yanıtlayıp mutlu bir şekilde bağırdığında Seokjin kıkırdadı.
"Her zaman böyle gürültülü müsün?" diye sordu ama Hoseok,sesindeki neşeyi duyabiliyordu.
Hoseok bir an iç çekip kaşlarını çattı.
"Bunu şimdiye kadar anladığını düşünmüştüm."
Seokjin'in gülümsemesi dudaklarında kalırken ayağa kalkıp mutfağa girdi.
"Akşam yemeği yapmalıyım," dedi buzdolabından malzemeleri çıkarıp tezgahın üzerine yerleştirirken.
"Yarın nereye gidelim?"
"Seul mü yoksa banliyö mü?" Tanelerini karıştırarak bir kase pirinç yıkadı. "Sevgililer Günü'nde öldüysen, bugün üçüncü gün olmalı. Yarın ayın on sekizi, sanırım cenaze törenin her nerede yapıldıysa kaçırdık."
YOU ARE READING
TANIDIK HAYALET ⟬ 2SEOK ⟭
Fanfiction"Sadece küçük bir yudum? En kötü ne olabilir ki ?" "Uh, gıda zehirlenmesi, alerjik reaksiyon, boğulma. Ölüm, Ölüm,Ölüm,Ölüm," diye yanıtladı Hoseok,üstüne üstüne gelen Taehyung'dan uzaklaşmaya çalışarak. Taehyung gülümserken şişeyi Hoseok'un yüzüne...