çok sık bölüm atıyom oylamayı unutmayın 🥹🥹
Sunghoon'dan
Bugün lisemiz bizi Daegu'ya götürüyordu. Aslında geçen ay gitmemiz gerekmesi ama kar yapmadığı için gidemememiz ayrı bir komikti.
Çantamın içine birkaç kazak ve Jake için kalın bir kapüşonlu sıkıştırdım. Saat sabahın 5'iydi ve hava buz gibiydi. İçime siyah boğazlı kazak, üzerine siyah sweat ve onun üzerine de yine siyah montumu giydim. Dün Jake'in sevdiği bitter çikolatalardan birkaç tane almıştım, onları da cebime koydum ve her şeyimi kontrol edip evden çıktım.
Babam ısrarla beni okula bırakmak istemişti ama son zamanlarda aramız limoni olduğu için nazikçe geri çevirerek otobüs beklemeye başladım.
Babamla aramızın son zamanlarda bozuk olmasının sebebi annemdi. Kadın ölmüş haliyle bile bizi rahatsız etmeyi beceriyordu. Annem ben 15 yaşındayken vefat etti. Zaten anne dememin de çok doğru olduğunu düşünmüyorum çünkü her doğurabilen kadının anne olabileceğini düşünmüyorum.
Annem beni okula götürmez, toplantılarıma gelmez, küçükken benimle asla ilgilenmezdi. Kendimi bildim bileli her zaman babamın elini tutuyordum. Annem vefat ettiğinde gözümden bir damla yaş bile akmadı. Jisoo teyze bile bana küçükken daha fazla bakmıştı, sadece genlerini taşıdığım bir kadın için ağlamam rezillik olurdu.
Babam neredeyse 5 yıldır tamamen içe dönük birisine dönüştü, tabii ki benim için hala aynıydı ama etrafındaki insanlara karşı çok soğuktu. Her zaman onunla konuşup derdini anlamaya çalışsam da bana hiçbir şey çaktırmıyordu. Konuşmamamızın sebebi de buydu zaten.
Otobüse binerek en arka koltuğa oturdum ve kulaklıklarımı takarak yolu izlemeye başladım.
__________
Okula vardığımda neredeyse herkes gelmişti ve okul oldukça kalabalıktı. 12'lerden çok az gelen olduğu için -sadece bizim tayfa ve birkaç kişi gelmişti- rastgele bir 11. sınıfı bizim sınıfla birleştirmişlerdi. İki katlı otobüsün üst katını biz, alt katını 11'ler kullanıyordu. Wonyoung'un otobüse girdiğini gördüğümde onu takip ederek içeri girdim. "Selam." Çantamı, onun çantasını koyduğu koltuğun yanına koydum.
"Şey, biz Yuna'yla beraber oturmayı düşünüyorduk aslında. Sen Jake'in yanına geç istersen." Şaşırmış şekilde kaşlarımı kaldırdım. "Biliyorum, seni tehdit ettim ve Jake'ten uzak durmanı söyledim. Sırf o üzülsün diye sanki öpüşmüşüz gibi davrandım. Ama artık umrumda değil, ondan hoşlandığını düşünmem tamamen saçmalıktı ve takıntılı davrandım."
Gülmek ve ciddi kalmak arasında ince bir çizgide yürüyordum. Ne diyeceğimi bilemeyerek kafamı salladım. "O zaman ben üst kata geçiyorum." Kafasını salladı ve üst kata çıktım. Hangi çantanın Jake'e ait olduğunu bilmeden ilerlerken, gelen nefes alma sesleriyle arkalara doğru ilerledim.
Jake tıpkı 3 yaşındaymış gibi ağzını şapırdatarak uyuyakalmıştı. Koltukların arasındaki kolluğu indirerek çantamı koydum ve yanına oturdum. Yüzüne gelen saçları parmak uçlarımla onu uyandırmayacak şekilde kulağının arkasına attım ve dudaklarına minik bir öpücük bıraktım. Geri çekileceğim sırada ellerini enseme atıp tekrar dudaklarımızı birleştirdiğinde şaşkınca gözlerimi açtım.
Dudaklarımızı ayırdığında gözlerini yavaşça açtı. "Eğer öpeceksen adam gibi öp." Dediği şeye güldüm ve elimi yüzüne çıkarıp yanağını okşadım. "Her gün daha da mı güzelleşiyorsun, yoksa ben mi deliriyorum?" Güldüğünde yanağına bir öpücük kondurdum ve sırtımı koltuğa yasladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Wonyoung's Brother
Fanfiction"Sunghoon, ben seni hiç bırakmak istemiyorum." Dudaklarını dudaklarıma değdirdi. Gözlerinin benim gibi dolduğunu görsem de hızlıca gözlerini kırpıştırdı. "Bırakmayacağız, Jake. Asla bırakmayacağız. Gerekirse ülkeyi zombiler bassın, gerekirse salgınl...