Jake'tenSabah uyandığımda Sunghoon'u yine sarılmış halde bulacağımı düşünmüştüm ama yanılmıştım. Üzerimdeki onun pijamalarıyla mutlu olsam da bağırışma seslerinin kulağıma doluşuyla ayağa kalktım ve kulağımı kapıya dayadım.
Seslerin boğuk boğuk gelişi yüzünden hiçbir şey anlamıyordum. Odanın kapısını yavaşça açtım ve seslerin geldiği odanın kapısının önünde durdum. Başkası olsa dinlemezdim ama Sunghoon'un sesini duyduğum anda vücudum kitlendi.
"Hiçbir zaman bana saygı duymayan birisine daha fazla katlanamamak benim sorunum mu? Her kavga ettiğimizde dans pratiğine gidiyorum diyerek ortadan kaybolman benim suçum mu? Kendi sevgilini kardeşine bakıcılık yapmak için kullanman peki? Sürekli Jake'le yalnız kalmamız ve senin dans pratiğinde olman?"
Sunghoon'u tanıyordum. Onun sandığından daha fazla tanıyordum. Onu daha önce hiç bu kadar sinirli gördüğümü hatırlamıyordum. Tamam, teknik olarak görmüyordum ama sesinin ne kadar kalın ve çatallı çıktığından anlayabiliyordum.
"Peki sana ne demeli? Partide bir kere bile yanıma gelmedin, buraya geldiğimizden beri asla konuşmuyoruz ve oda arkadaşı olmamıza rağmen beraber kalmıyoruz?"
"Bu benim suçum mu sence? Partide seni aradım, telefonuna bakmadın bile. Otele geldiğimizden beri Yuna'yla takılıyorsun, her şeyi benden beklemek yerine fedakarlık yapmak çok zor galiba."
"Gidiyorum ben, buna katlanamayacağım." Adım sesleri yaklaşıyordu. "Git tabii, dans pratiği yapman gerekiyordur kesin." İkisinden de ses gelmiyordu. Wonyoung'un adım sesleri durmuştu. Acaba birbirlerine bir şey mi yapmışlardı?
"Yuna ve ben çıkıyoruz, tıpkı senin Jake'le benden gizli çıktığın gibi. Ayrıca..." Kapının bir anda açılmasıyla kendimi yerde bulmuştum.
Sunghoon hızlıca yanıma geldi ve beni kaldırarak yatağa oturttu. "İyi misin? Dizini mi vurdun? Buz getirmemi ister misin?" Kafamı olumsuz anlamda salladım. Wonyoung bize bakıp gözlerini devirdi. "Tam bir enayi." Ayağa kalktım.
"Hayır değil. Sen kimseyi savunacak kadar sevememişsin, kimse de seni savunmamış. Bırak gerçek aşkı, ufak bir sevgi bile seni şımartmaya yettiği için olayları sürekli yanlış yorumlayarak hem kendini, hem de çevrendeki insanları yıpratıyorsun. Uğrunda ölsem bile Sunghoon'u savunurum, ama senin bunları söyleyecek kadar sevdiğin birisi yok."
Konuşmaya yeltendiği sırada susturdum onu. "Yuna mı? Güldürme beni, tabii ki ikinizin arasında geçen şeyleri biliyorum. O seni sevmiyor Wonyoung, dans klübünün başına geçmek istiyor. Çevrende sana değer veren kişileri üzdün ve şimdi de yanlış kişilere güveniyorsun."
Birkaç adım yaklaştım ve işaret parmağımı Sunghoon'a doğrulttum. "Bir daha onun hakkında ileri geri konuşursan, babamla güzel bir konuşma yaparım, ayağını denk al." Onun bana daha önce yaptığı gibi babamla tehdit etmiştim.
Sunghoon'u kolundan tutarak odadan çıktım ve odamıza geçerek kapıyı kapattım. "Sen.." Ağzı bir karış açık ve gülerek söylediği şeyle ellerimle yüzümü kapadım. "Lütfen konuşma, çok utanıyorum şu an." Tanrım, bu yaptığım bir anda aşırı utanç verici gelmişti ama söylediğim her şeyin arkasında durabilirdim.
"Beni bu kadar sevdiğini bilmiyordum. Ayrıca sondaki gönderme aşırı iyiydi." Gülümsedim. "Tabii ki seni o kadar seviyorum, sonuçta, öyle işte! Beni daha da utandırma!" Yanıma geldi ve kafamı kaldırdı. Ayakta olduğu için gözlerimi yukarı diktim.
"Jake, seni çok seviyorum. Tahmin edebileceğinden de çok. Seninle yapmak istediğim şeylerin hiçbirini hiç kimseyle yapmak istemedim bu zamana kadar. En ufak bir hareketinde bile o kadar çok duygu değişimi yaşıyorum ki, bana neler olduğunu anlayamıyorum bile."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Wonyoung's Brother
Fanfiction"Sunghoon, ben seni hiç bırakmak istemiyorum." Dudaklarını dudaklarıma değdirdi. Gözlerinin benim gibi dolduğunu görsem de hızlıca gözlerini kırpıştırdı. "Bırakmayacağız, Jake. Asla bırakmayacağız. Gerekirse ülkeyi zombiler bassın, gerekirse salgınl...