Alarmı aktifleşen telefonu kapatmaya çalışıyordum. Uyanmak istemiyordum. Elim komodinin üzerinde titreyen telefona dokunuyordu ancak sadece dokunuyordu. Neden kapanmıyor bu lanet olası şey?! Kafamı yastıkta kaldırıp hâlâ çalmaya devam eden telefona sinirle bakma başladım.
"Hadi ama." Doğrulup telefonu almaya çalıştığımda komodin ile yatak arasındaki boşluğu hesaptan kaçırmış olacağım ki ciddi anlamda yere yapıştım.
Şimdi ise yerde yüzüstü uzanmış tavanı seyrediyordum, evet alarm hâlâ çalıyordu. Kendime gelmem birkaç dakikayı bulduğunda olduğum yerden kalkıp alarmı kapattım, ardından yatağa oturdum karşımda duran kitaplığı incelemeye başladım. Birçok kitap dizilmişti raflara, bir de takvim vardı. Olayları yeni idrak ederek yataktan birden ayaklandım.
"Burası-" bu da ne böyle, sesim neden bu şekilde çıkıyor? Ayna, ayna nerede? Odadan çıkıp banyo olduğunu düşündüğüm yere doğru ilerledim, musluğu açıp avucuma biraz su alarak yüzümü yıkadım. Hiçbir şey değişmemişti, aynada hala farklı bir yüz vardı. Ben bu yaşadığıma anlam vermeye çalışırken içeriden bir ses geldi.
"Minho, uyandın mı?" Yoksa evde benden başka kişiler de mi var. Bir süre sesin geldiği yöne doğru gidip gitmemeyi düşündüm, ardından ise iç sesimi dinleyerek sesi takip ettim. Kapı eşiğinden çalışma masasında oturan adama bakıyordum. Geldiğimi farketmiş olacak ki arkasını dönerek konuşmaya başladı.
"Yemek hazırlama sırası sendeydi." Yüzüne anlamaz bakışlar attığım sırada tekrar konuştu.
"İyi misin sen?" Kendime gelerek yaslandığım duvardan ayrıldım. Onaylar biçimde başımı sallayarak karşılık verdim.
"Ah, evet ben iyiyim, üzgünüm." Keşke neden özür dilediğimi bilsem, henüz o bile bilmezken.
"Kafasını olumsuz bir şekilde sağa sola sallayıp önüne döndü. Tam gideceğim sırada söze girdi.
"Çorbanın bitirmeyi unutma." Cevap vermek yerine öylece bekledim. O ise ayağa kalkıp yerdeki çantasına kaldırdığı bilgisayarı koyarak bana doğru geldi. Bir elini omzuma atıp hafifçe okşadı.
"Geç de olsa okula gitmeyi unutma." Elini omzumdan indirip kapıya doğru hareket etti, bana dönüp gülümsedi ve bir şey demeden evden ayrıldı.
Arkamı dönüp yürümeye başladım. Sırayla önüme gelen odaya giriyor ve içeriyi inceliyordum. Son olarak mutfağa geldiğimde masanın üzerinde duran yemekleri gördüm. Karnım guruldamasaydı aç olduğumu farketmeyecektim sanırım. Önündeki sandalyeyi çekip oturdum.
"Ne garip bir rüya." Tam yemeğe başlamıştım ki birden odada duran telefon tekrar çalmaya başladı. Yerimden kalkıp hızla odaya ilerledim. Telefonu yatağın üzerinden alarak alarmın üzerinde yazan yazıya baktım, 'okul zamanı' kafamı telefondan kaldırdığımda ise dolabın yanında asılı duran forma karşıladı beni. Bunu yapacak mıydım cidden?
Üzerime giydiğim formanın yakasını düzeltirken bir yandan ağzıma attığım domatesi çiğniyordum. Kravatı düzelttikten sonra masanın üzerinde duran çantayı ve anahtarı alarak kapıda doğru ilerledim.
"Ne gerçekçi bir rüya." Ardımda kalan kapıyı kapatıp uzaklaşırken merdivene doğru adım atmaya başladım. Aşağı doğru yürürken camdaki manzara gözüme takıldı. Heyecanıma yenik düşerek iki kat merdiveni hızla inip kendimi dışarıda bulduğumda aklımı kaçırdığımı düşündüm çünkü burası yaşadığım kasaba değildi, burası yüksek binaların ve asla kesilmeyen araba seslerinin olduğu bir şehirdi.
Önüme bakmadan yürüdüğüm sırada kazara birine çarptım ve elindeki kitapların yere düşmesine neden oldum. Kafamı kaldırıp çarptığım kişiye baktım, geç bir kızdı. Daha sonra da benim yüzümden düşen kitaplari yerden alıp kendisine verdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
senin adın 𝜗𝜚 minsung. ✓
Fanfictiontamamlandı. ➴ görüşmemiz imkansız. ama bir gerçek var. olur da karşılaşırsak, birbirimizi tanırız. sonuçta, bedenimdeki sendin. senin bedenindeki bendim.