Günlerdir Jisung'un yaşadığı yer ile ilgili hatırladığım şeyleri çiziyordum, en azından deniyordum. Parçalar birbirini tamamlasa da her zaman bir boşluk kalıyordu. Ve açıkçası o boşluk her geçen gün büyüyordu.
Köprü, ova, dağ, kasaba... Çizimler duvarda birbiri ardına asılmış, anlamlandırılmayı bekliyordu adeta. Sanırım en büyük sorunum buydu, çizimler hiçbir anlam ifade etmiyordu.
Ne kadar zaman geçti bilmiyorum, ancak her geçen gün görüntüler daha da silikleşiyor. Bir yandan normal hayatıma devam ediyorum, diğer yandan ise bu kasabayı araştırıyorum. Elimdekiler pek iç açıcı olmasa da birkaç sorumu yanıtlar nitelikte.
Çantama koyduğum karalanmış kağıtlar, bölgenin haritaları ve ansiklopedilerden bulduğum fotoğraflara son kez baktım, ardından fermuarı kapatarak evden çıkmak için ayaklandım.
Aramalarım durdu, mesajlarım ulaşmıyor. Bu yüzden Jisung ile buluşmaya karar verdim. Onunla görüşmek istedim ama... Yaşadığı yeri bile bilmezken bu zor olacaktı.
Adımlarım tren istasyonunun girişini bulduğunda gözlerimi odaklandığım noktadan alarak, benim gibi bekleyen insanları incelemeye başladım. Yalnız bir yolculuk olacaktı, gittiğim yerde herhangi bir pansiyonda kalmayı ve araştırma yapmayı planlıyordum. Ancak planlarım her zaman bir açık verirdi, kuşkusuz her zaman.
"Ha, ne işiniz var burada?" Duvara yaslanmış beni izleyen ikili düşünce bulutundan çıkmama sebep olmuştu. Dahyun elinde valiziyle, Jeongin ise tek kolunu sarkıtarak taktığı sırt çantası ile beni izliyordu.
"Jeongin davet etti ben de kabul ettim." Şaka yapıyor olmalısın.
"Senden istediğim mesaimi halletmendi, benimle beraber -davetli olmamasına rağmen- Dahyun ile yolculuk yapman değildi."
"Tren kalkıyor!" Jeongin konuşmak için araladığı ağzını duyduğu cümle ile kapatmış, ardından ben hiçbir şeyin farkına varamadan bileğimden tutup trene binmemizi sağlamıştı. Tren içindeki vagonlardan boş olan birine yerleşmemiz ise fazla zaman almamıştı.
"Neler olduğunu anlatacak mısınız artık?" Yönlendirdiğim soru ile ikili, eşyalarını bir kenara bırakmış cevaplamak adına bana dönmüştü.
"Dışarıda sorduğun sorudan başlayayım o halde, mesaini Hyunjin halledecek. Bak hatta sana özel bir video bile çekti." Cümlesini bitirip elindeki telefonu bana çevirmiş ve kadrajdaki Hyunjin'i görmemi sağlamıştı.
"İşini halledeceğim merak etme, bunun karşılığında döndüğünde yemek ısmarlamaya ne dersin tavşan?"
"Al birini vur ötekine. İyi ki sizden bir şey istedim."
"Senin için endişelendiğimizden geldik." Telefonu cebine koyup, oturduğu yerde rahat bir pozisyon almış ve kollarını bağlayarak bana küçümser bakışlar atmıştı.
"Yalnız gidemezsin, seni kandırıp şantaj yaparlarsa ne yapacaksın?"
"Delirdin mi sen? Ne şantajı?" Gözlerini devirmiş, omuz silkerek saatine bakmıştı.
"Minho, sanal arkadaşın ile buluşacaksın değil mi?" Çıkardığı ceketini bir kenara bırakırken sormuştu Dahyun.
"Hayır, tam olarak bir sanal arkadaş sayılmaz..."
"Sanırım şu tanışma uygulamalarından kullanıyor." Jeongin dalga geçer gibi konuştuğunda Dahyun da gülümsemişti.
"Dalga mı geçiyorsun benimle?"
"Son zamanlarda çok garip davranıyorsun, sana göz kulak olmak için yanında geliyoruz." Dahyun sohpeti yumuşatmak için konuştuğunda Jeongin de onu onaylamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
senin adın 𝜗𝜚 minsung. ✓
Fanfictiontamamlandı. ➴ görüşmemiz imkansız. ama bir gerçek var. olur da karşılaşırsak, birbirimizi tanırız. sonuçta, bedenimdeki sendin. senin bedenindeki bendim.