"Yine mi reddedildin? Minho, bu kaçıncı iş görüşmen oğlum? 23 yaşına geldin ve hâlâ elinde bir mesleğin yok. Sence de yanlış giden bir şeyler yok mu?"
Babası telefonun diğer tarafından ardı ardına sorular sıralamaya başlamıştı bile. İş görüşmesinin kötü gittiğini her ne kadar babasına söylememiş olsa bile bir şekilde öğrenmişti. Bu konuşmadan sıkılmıştı Minho. Ama sıkıldığını şey babasının iş bulamadığı için ona yakınması değil, bu zamana kadar her şeyini ortaya koyup kendisini okutan, ona hem annelik hem de babalık yapan adamı hayal kırıklığına uğratmaktı.
"Üzgünüm... Yeni bir iş ilanı arıyorum, bu sefer söz veriyorum kabul edileceğim." Derin bir nefes alıp telefonu kulağından uzaklaştırdı Minho. Sayısız red yemiş olmasına rağmen halen çevresindeki insanları mutlu etmek için çabalıyordu.
Telefonu oturduğu koltuğun en köşe tarafına fırlatıp, kafasını koltuğun başlık kısmına yasladı. Gözlerini kapatıp kendini düşüncelerden arındırmaya çalıştı.
Sessiz geçen birkaç dakikanın sonunda karın gurultuları yüzünden oturduğu rahat koltuktan kalkmak zorunda kaldı Minho. Eğer biraz daha yemek yemezse açlıktan ölecekti.
Mutfağa vardığında su ısıtıcısını yarısına kadar doldurup düğmesine bastı. Hep yaptığı gibi hazır ve kolay yiyecekler tercih etmişti yine. Bugün ise menüde acı tavuklu noodle vardı.
Açtığı paketin tamamını kaba aktardıktan sonra ısınan suyu da üzerine ilave etti. Dolapta bulduğu ilk içeceği de beraberinde oturma odasına götürdü. Yemek yerken bir şeyler seyretmek hoşuna giderdi Minho'nun. Birkaç dakika boyunca yalnız olduğunu unuturdu.
Günlük bir program eşliğinde yemeğini bitirdiğinde, tabağını mutfağa bırakıp salona geri döndü. Akşam olmasına halen saatler vardı. Bakışları pencereye iliştiğinde ise sonradan pişman olacağını bile bile montunu almaya gitti.
Kar yağışı durmuştu, hazır rüzgar da şiddetini azaltmışken dışarı çıkmak pek de kötü bir fikir olmayabilirdi.
Gelişigüzel giydiği siyah kazağın üstüne kar beyazı şişme montunu da giyerek kapıya doğru ilerledi. Eline ilk geçen botu da aynı hızda ayağına takarak anahtarını alıp evden ayrıldı. Dışarı çıkmak için hazırlanan bir diğer kişi ise Jisung'tu.
Giydiği ten rengi, balıkçı yaka kazak ve siyah kaban mevsime uygun bir kombindi. Altına da kabanı ile uyumlu bir bot giydiğinde dışarı çıkmaya hazırdı.
Kapının ardına adımını attığı an iliklerine kadar hissetmişti soğuğu. Hoşuna da gitmişti bu his. Mutlu olmasını gerektiren bir durum yoktu aslında ancak bugün, içinde yatıştıramadığı bir enerji vardı Jisung'un.
Kardan beyaza boyanmış ağaçlar, karla kaplı çatılar ve evinin önünde birikmiş karı kazıyan insanalar, ha bir de kartopu oynayan çocuklar... Kış ruhunu seviyordu Jisung, soğuk ama iç ısıtan bir manzarası vardı.
İnsanların kalabalık olduğu şehir meydanına doğru ilerliyordu. Birçok insan tatilin tadını çıkarıyor olmalıydı. Bu sene kış hiç olmadığı kadar ağır yaşanıyordu. Yine de insanlar hallerinden memnundu. Kar yüzünden okulları kapanan çocuklar durumlarından rahatsız gibi durmuyorlardı.
Soğuktan donan göl çok güzel görünüyordu. Köprüden yürürken manzaranın birkaç fotoğrafını çekmeyi de unutmadı. Bir daha bu görüntüleri ne zaman görebilirdi ki? Gölün resmini farklı açılarda çekerken kadraja beklemediği bir şey girdi, bir leylek. Suyun buz tutmuş olmasını umursamadan kendine yiyecek balık arıyordu. Uzun uğraşlar sonucu istediğini elde etmişti de zaten.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
senin adın 𝜗𝜚 minsung. ✓
Fanfictiontamamlandı. ➴ görüşmemiz imkansız. ama bir gerçek var. olur da karşılaşırsak, birbirimizi tanırız. sonuçta, bedenimdeki sendin. senin bedenindeki bendim.