"Minho, Minho, Minho... Unutmamalıyım." Bir yandan kasabaya doğru koşuyor, diğer yandan sevdiği adamın ismini hafızasına kazımaya çalışıyordu Jisung.
"Minho, Minho, Minho... Sorun yok, hatırlıyorum." Ay gökyüzünde yerini alırken etraf çoktan kararmıştı. Terk edilmiş orman baykuşların ve ağustos böceklerinin sesiyle doluydu.
Kasaba halkı festival için hazırdı. Sayısız tezgah kurulmuş, en güzel müzikler seçilmişti o gece için. Aşıklar el ele tutuşmuş gecenin tadını çıkarıyor, küçük çocuklar ise her şeyden habersiz meydanda oyun oynuyordu.
Eğer Minho'nun planı işe yararsa herkes kurtulacaktı. İlk aşama tamamdı, sıra Jisung'un halletmesi gereken kısımdaydı.
Santrallerin bulunduğu alana doğru ilerliyordu Jisung. Felix, onu bekliyor olmalıydı. Vücudu fazla koşmaktan git gide halsizleşiyordu. Ama durursa, her şey için geç olabilirdi. Bunun bilincinde hareket ediyordu.
Nihayet gözüne çarpan demir parmaklıklar ile santrallerin bulunduğu alana yaklaştığını anladı. Ancak görünürde ne Felix vardı ne de bir başkası.
Tutunduğu parmaklıklardan destek alıp nefesini düzenlemeye çalıştı bir süre. Ardından ise boş alana doğru seslendi, ancak karşılık alamadı. Tam ümidini kaybetmişken arkadan gelen ışık ile bedenini o yöne çevirdi. Gelen kişi Felix'ti.
"Nerde kaldın? Beni ektin diye ne kadar endişelendim haberin var mı?!" Jisung'un ani çıkışı Felix'i şaşırtmış olsa da fazla umursamadı.
"Şu şeyin içindeki aletler ne kadar ağır haberin var mı? Bisikletimi sen aldın, mecbur yürümek zorunda kaldım." Elindeki alet çantasını Jisung'un gözüne sokmak ister gibi havaya kaldırıp konuştu Felix.
"Üzgünüm, düzgün düşünemeyecek kadar telaşlıyım. Ayrıca, bisikletin için özür dilerim." Felix tek kaşını kaldırıp 'ne diyorsun' bakışları atarken, elindeki çantayı yere bırakıp kilitlerini açtı.
"Çok fazla şey var. Hangisini kullanacağız?" Soruyu duymazdan gelip eline demir kesme makasını aldı. Jisung, kocaman olmuş gözlerle sarışın gence bakıyordu. Onunla ne yapmayı planlıyordu?
"Yardım et de kapıdaki zincirleri kıralım." Jisung aydınlanmış gibi parlayan gözlerle arkadaşına bakıyordu. Ona dönen sinirli gözlerle bakışlarını parmaklıklara çevirdi.
İki tarafından tuttuğu zinciri esnetmek ister gibi farklı yönlere çekiştirdi. Felix de fırsattan istifade makası zincirin ince kısmına getirip kesti. İkiye ayrılan zincir toprak zemine çarptığında, sarışın genç elindeki devasa makası çıkardığı çantaya geri koydu.
İkili santrallere doğru giderken Yuqi ise yayın bürosunda son düzenlemeleri yapıyordu. Eline aldığı telefondan abisinin numarasını bulup arama tuşuna bastı. Birkaç bip sesinin ardından açılan telefonu hoparlöre alıp konuşmaya başladı.
"Yapmak zorunda mıyım gerçekten?" Stresten eli ayağına dolanacak hale gelmişti genç kız. Daha önce hiç yasadışı bir şey yapmamıştı. Eğer yakalanırsa sonuçları kötü olabilirdi.
"Kasabanın elektriği gittiğinde oradaki ekipmanlar çalışır halde kalacak."
Abisinin cümlesi biter bitmez Jisung'un sesi duyulmuştu.
"Lütfen Yuqi, anonsu elinden geldiğince çok tekrar et!"
İkilinin sesi koştukları için kesik kesik çıkıyordu.
"Pekala!" Son sözlerim ardından telefonu kapatıp bir kenara fırlattı Yuqi. Anons için hazırlıklar tamamdı, son birkaç düğmeyi de ayarladıktan sonra gelecek komutu bekledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
senin adın 𝜗𝜚 minsung. ✓
Fanfictiontamamlandı. ➴ görüşmemiz imkansız. ama bir gerçek var. olur da karşılaşırsak, birbirimizi tanırız. sonuçta, bedenimdeki sendin. senin bedenindeki bendim.