7.BÖLÜM: KAYIP

45 12 9
                                    

  Can sıkıntısı yerini korkuya bırakırken nefesimi düzene sokmaya çalışıyordum. Titremelerime rağmen hızlı adımlarla ayağıma ayakkabılarımı geçirip, çantamı da alıp evden çıktım. Koşarak kalabalığa karıştım, aynı zamanda arkamdan birileri geliyor mu diye bakarken düşmemi engellemeye çalıyordum. Önüme bakıp tekrar hızlanacaktım ki birisi önüme geçti, bakışlarındaki öfkeden Faruk'un adamı olduğu anlamam zor olmadı. Arkama baktım, sağıma baktım, soluma baktım... Etrafım sarılmıştı ve ben ne yapacağımı bilmiyordum. Parkın çevresindeki kalabalık git gide dağıldı, tenhalaştı ve en sonunda sadece biz kaldık. Önümdeki adam bana doğru gelirken bir araba son sürat ilerlerken ona çarptı ve araba durdu. Arabadan bir adam indi ve silahıyla diğer adamlardan birini vurdu. Onlar ne kadar direnseler de bu adam onları yaralamıştı. Şaşkınlıkla onu izlerken o ise uzun saçlarını geriye atmakla meşguldü.

"Sende kimsin?"

"Arabaya bin," Arabaya bineceği sırada benim hareket etmediğimi görünce soruma cevap almadan binmeyeceğimi anladı. "Evren'in arkadaşıyım." Evren'in adını duyunca nedensiz bir rahatlama hissi yaşadım ve arabaya bindim.

***

  İsminin Kenan olduğunu öğrendiğim Evren'in arkadaşı ve Evren konuşurlarken ben, Sema ile oturuyordum. Biz, Evren'in yanına giderken Sema'yı da yanımıza almıştık. Bana gelen mesaj hakkında da kısaca konuştuk ve notlar aldık.

Evren, Kenan ve daha önce hiç görmediğim bir kadın yanımıza geldi.

"Merhaba." dedi neşeli bir ses tonuyla.

"Merhaba."

"Merhaba." dedim kadının aksine sert bir şekilde.

"Sizi bu şekilde evinize gönderemem," diye söze girdi Evren.

"Ben de kalsınlar, en azından bu konuyu da araştırma fırsatım olur. Tabii onlarda isterse." Bakışları bize döndüğünde bir cevap bekliyordu.

"Bilmem, Deniz ne dersin?" O da benden bir cevap beklediğinde herkes bana dönmüştü. "Sizi tanımıyorum," dediğimde Kenan araya girdi. "Beni ve Evren'i de tanımıyorsun ama sana 'Evren'in arkadaşıyım.' dediğimde benimle geldin. Bu nasıl oluyorsa artık..."

Bakışlarımı Kenan'a çevirdiğimde onunda bana öfkeli bir şekilde baktığını gördüm.

"Bilmem kaç silahlı adamların arasında korktuğum için mantıklı düşünemedim, zaten ben her gün silahlı insanlar içindeyim. Düşünemedim, özür dilerim." dedim dalga geçercesine.

"Çocukken de silahlı insanlar arasındaymışsın ama o zaman, bir-iki saat öncesine göre daha bilinçli davranmışsın. Demin ki gibi orada öylece bekleseydin gözünün yaşına bakmadan seni de annen ve baban gibi öldürürlerdi. " dedi acımasız bir sesle. Gözlerim dolduğunda onların ölümü aklıma geldi, bir anlığına geçmişe gittim sanki. Kenan bu söylediklerine pişman olmuş gibi yüzünü ekşitti ve bana doğru bir adım attığında ayağa kalkıp onu itekleyerek asansöre doğru koşmaya başladım. Evren'in Kenan'a küfredişleri ve Sema'nın durmam için bağırmaları kulağıma yankılanarak geliyordu. Asansör kapanmak üzereyken içeri girdim ve sıfıra bastım. Geçmişim gözümün önünden geçerken ellerimle saçlarımı kökünden ayırırcasına çekip sessizce ağlamaya devam ettim. Biraz kendime gelince gözyaşlarımı sildim ve kapının açılmasını bekledim. Asansör yedinci katta durdu, içeriye yirmili yaşlarda bir kadın girdi. Giriş katına indiğimizde binadan çıktım ve Sema'nın evine gitmek için yola koyuldum.

***

Sema'nın evine bir şekilde ulaştım ve koltuğa oturdum. Ağrılarım vardı ve son birkaç gündür dinlenemiyordum. Evren'in onlarca mesajını görmezden gelip uyumak için odaya gideceği sırada kapı çaldı, kapıyı açtığım sırada yirmi beş-otuz yaşlarında bir adam görüş alanıma girdi. "Yapacaklarım yüzünden pişman olur muyum bilemiyorum, ama yapmak zorundayım." dedi ve bana doğru geldi. Elinde bir biblo vardı, bu bizim on üç yıl önceki evimizdeki severek aldığımız, daha sonrada üzerine annemin ve babamın kanı sıçramış olan bibloydu. Şaşkınlıkla adama baktığımda artık çok geçti, kafama bibloyla vurmuştu. Bibloyla aynı anda yere düşerken en son gördüğüm şey, biblonun üzerindeki kandı...

***

(Yazardan...)

Deniz, elleri ve ayakları bağlanmış, baygın bir şekilde oturuyordu. Evren, Sema ve Kenan; Deniz'e saatlerdir ulaşamadıklarından onu bulmak için yola yeni çıktılar. İlk önce Sema'nın evine bakmışlardı, kapının önündeki Deniz'in kanı durumun ciddiyetini gösteriyordu.

 Deniz'i on üç yıl önce saklandığı binaya götürmüşlerdi. Bu bina Evren'in aklına yeni gelmiş olmalı ki arabayı o binaya doğru sürdü. Sema arka koltukta ağlıyor, Kenan kendisine kızıyor, Evren'de Faruk'tan Deniz'in intikamını alabilmek ve onu kurtarabilmek için arabayı daha hızlı sürüyordu.

Deniz, gözlerini araladığında başındaki acıyla yüzünü ekşitti ve nerede olduğunu anlamak için sağa sola baktı. Daha sonra her şeyi hatırladığında çığlık atmaya çalıştı ama ağzındaki bant onu engelliyordu. Ağlamaya başladı, belki de ailesi öldüklerinde bile bu kadar çok ağlamamıştı. O ağlarken kapının kilidi açıldı, içeriye Faruk girdi. Deniz onu incelerken o da Deniz'i inceliyordu.

"Bu anı on üç yıldır sabırsızlıkla bekliyordum, sonunda kendine gelebildin." dedi neşeli bir şekilde, ama bilmediği bir şey vardı, Deniz aradan on üç yıl geçmesine rağmen hâlâ kendine gelememişti. Uzanıp Deniz'in ağzındaki bandı çıkardı.

"Daha ne istiyorsun? Ailemi öldürdün, bir çocuğu annesiz ve babasız bıraktın, için rahatlamadı mı?" dedi Deniz. Bağırdığını sanıyordu fakat hastalığı ve hıçkıra hıçkıra ağlamalarından sesi zor duyuluyordu. Korkmuştu. Deniz, dışarıdan sessiz ve korkak gibi duruyordu, aslında o çok cesur biriydi ama Faruk'tan gerçekten korkmuştu. Gözlerine bakınca ister istemez ürkmüştü, çünkü gözlerindeki o kararlılığın sonunu getireceğini biliyordu. Faruk, dışarıdaki silah seslerine aldırmadan konuşmaya başladı:

"Hiçbir şey bilmiyorsun, Deniz. Hiçbir şey..." Deniz söylediklerini anlamaya çalışırken kapı açıldı. Sema, Deniz'i görünce kendisini tutmalarını engelleyerek ona doğru koşmaya başladı. Faruk aniden kalkıp silahıyla Sema'yı vurdu.

"Sema!" diye acıyan boğazıyla bağırdı Deniz. Sema yere düşerken Faruk silahını Deniz'e çevirdi.

"Hayır! Ona dokunursan seni gebertirim or*spu çocuğu!" diye bağıran Evren'i o tarafa gitmemesi için zor tutuyorlardı.

"Çok ayıp, bir bayanın yanında böyle kelimeler kullanmamalısın." diye dalga geçti Faruk. Ardından Deniz'e uzun uzun baktı ve silahını indirdi.

"Bir gün gerçekleri benden dinlemen için sana bir şey yapmayacağım ama arkadaşların gitmem için çekilmezlerse onlara neler yapacağımı görmek istemezsin." dedi tehdit edercesine. Deniz; Evren, Kenan ve tanımadığı birkaç kişiye baktı.

"Çekilin, hemen." dedi Deniz. Herkes yavaş yavaş geri çekilirken Evren, Deniz'e, Deniz'de Evren'e bakmaya devam etti. Kenan, elini Evren'in omzuna koydu ve Evren'in kendisine bakmasını sağladı, Evren'de diğerleri gibi birkaç adım geriye gitti. Faruk, odadaki kutudan bir makas alıp Deniz'i çözdü ve adamlarıyla odadan çıktı. Deniz, hemen yerde yatan Sema'nın yanına koştu. Kurşun, Sema'nın kalbine isabet etmişti, kulaklarından kan gelmişti. Evren, Sema'nın yanına gelip nabzına baktı. Elini çekip Deniz'e doğru yürüdü. "Deniz, benimle gel." deyip onu kolundan tutup kaldırdı. "Sema... Öldü mü?" diyerek yanaklarından süzülen gözyaşlarını sildi. "Ölmüş..." Deniz hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı, kolunu Evren'in elinden kurtarıp yere yığıldı. Üç-dört saat önceki gibi elleriyle saçlarını kökünden ayırırcasına çekmeye başladı ve dizlerini kendine çekti.

"Onun ailesi vardı..." diye fısıldadı.

Deniz zar zor kalktığında başı döndüğü için Evren onu tutuyordu. Daha fazla dayanamayıp bayıldığında Evren, onu kucağına alıp arabaya doğru ilerledi.

Bunun bir başlangıç olduğunu herkes biliyordu ama bilmek istemiyordu. Oyun gibiydi yaşayacakları, ya kazanacaklardı ya da kaybedeceklerdi. Peki, bu oyunun sonunda neler olacaktı?

AY IŞIĞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin