4.BÖLÜM: GEÇMİŞ

96 28 1
                                    

Ben ailemle sadece 10 yıl geçirebildim. Gerisi resmen kâbustu. O apartmanın önünde beni Ufuk Ağabey ve Azra Abla görmeseydi belki de bende oracıkta ölecektim. Ben evden gittikten sonra aradılar, mesaj yazdılar ama onlara dönmedim. Benim en büyük pişmanlığım onlarla onların evine gitmek oldu. Çünkü her zaman evde kim varsa onlardan zorbalık gördüm. Ufuk Ağabey ve Azra Abla da dahil. Şu zamana kadar yaşamadığım hiçbir şey kalmadı diyebilirim. Çocukken o evin bakıcılarından dayak yedim, Afra'nın küçümsemelerine maruz kaldım, Azra Abla'nın iğneleyici sözlerine karşı savunmasız kaldım, Ufuk Ağabey'in iğrenç bakışlarıyla karşılaştığımda ise evden kaçmaya kalktım, tekrar dayak yedim... Bu kısır döngü devam etti ve ben hiçbir şey yapamadım. O çocuk aklımla hiçbir şey yapamadım. 18 yaşıma ayak bastığımda ise kimsenin bana vurma hakkı olmadığını, küçümseyici ve iğneleyici laflara karşılık vermeyi ve kimsenin bana rahatsız edici bakışlar gönderemeyeceğini anladım. Onları her ne kadar iyi gibi göstersem de hâlâ çocukken ki yaşadıklarımın korkusunu hissettiğimdendir. Ailem olsaydı bunlara maruz kalmazdım. O bina, benim lanetim olmuştu.

"Deniz, uyan. Aç gözlerini. İyi misin?" Sema'nın endişeli seslerini duyarak uyandım. Galiba bayılmıştım. Kalkmaya çalışınca kafamı tutarak acıyla inledim. "Sakin ol canım, iyi misin?" diyerek oturmama yardım etti. "Kafam çok acıyor. Nasıl bayıldım anlamadım ama çok kötü şeyler dönüyor Sema." Ağlamaya başladım. Neler olduğunu bilmiyorum, bilmekte istemiyorum. Normal insanlar gibi mutlu yaşamak istiyorum. "Sakin ol lütfen. Bak ortada bir şeyler dönüyor ama ne olduğunu bilmiyoruz. O yüzden sakin ol ve birlikte çözüm yolu bulmaya çalışalım." Bu durumda nasıl sakin olacağımı bilmiyorum, hiçbir şeyi bilmiyorum.

Telefonum titredi. Endişeyle hemen elime aldım. Ve yine o bilinmeyen numara!

Bilinmeyen Numara: Kapıdayım, konuşmamız gerek.

"O yaptı, o yaptı!" diyerek kapıya doğru koşmaya başladım. Sema'nın söylediklerini umursamadan kapıyı açtım. "Sen yaptın, değil mi? Senin oyunundu bu." diyerek omzundan iteklemeye başladım. "Ailemi de sen öldürdün değil mi? Hepsi senin oyunundu!" En başından beri beni öldürmek istiyordu. Hepimizi dağıttı. Sema arkada ağlıyor ben ise ona vurmaya devam ediyordum. "Saçmalama, sakinleş. Ben bir şey yapmadım." Yalan söylüyordu, suçunun üstünü örtmeye çalışıyordu. "YALAN SÖYLEME!" diye bağırdığım sırada sokaktan geçen herkesin bizi izlediğini gördüm ve biraz sakinleşmeye çalıştım. "Bana bağırma! Ben senin hayatını izlemekle görevliyim ben bir şey yapmadım. Hatta bunu sana kanıtlayabilirim ama bana bağırma!" Nefes almakta güçlük çekiyordum, dizlerim titriyordu. "Tamam, sakin ol. Yaşadıklarını, senin gözden kaçırdığın, bilmediklerini her detayına kadar biliyorum. Yaşadığın şeyler kolay değil ama şimdi sakinleşmek zorundasın. Hem sana anlatacaklarımın sokak ortasında konuşulması doğru değil. O yüzden arabaya bin." Sema'ya sen evde dur bakışı atarak sakin adımlar atarak arabaya doğru ilerledim. Arabaya bindim, ardından o arabaya bindi. "Sana bir kamera kayıtı görüntülerini izletmem gerekiyor. Bu yüzden seni bir yere götüreceğim ardından korumalar seni tekrar eve götürecek." Koruma mı? "Koruma derken?" Ellerim hâlâ titrerken bir de üstüne mide bulanması eklendi. "Seni öldürmek için peşine düşen adamlar varken seni koruma olmadan göndermem." Arabayı çalıştırdı ve evden uzaklaşmaya başladık.

Yaklaşık yarım saat sonra büyük bir binanın önündeydik. Çevresinde banklar ve güvenlikler vardı. "Beni takip et." Takip etmeye başladığım sırada herkesin gözü bizim üzerimizdeydi. Binadan içeri girdiğimde büyülenmiştim resmen. Koskocaman bir yerdi. İçeride bir sürü çalışanlar vardı. Asansöre bindiğimizde 13. kat tuşuna bastı ve kapının kapanmasını bekledik. Sessizlik içinde beklemeye başladık. Asansör durup, kapı açılınca hızla ilerlemeye başladık. Küçük bir odaya girdik. Burası epeyce dağınık, ama bir o kadarda ilgi çekiciydi.

"Buraya otur" diye yanındaki sandalyeyi gösterdi. Oturup ne yaptığını izlemeye başladım. "Bana ne göstereceksiniz ?" diye merakla sordum.

"Ailenin öldürüldüğü gününün kamera kaydını göstereceğim."

"Onlar öldürülürken bende vardım, neden gösteriyorsunuz ki ?"

"Onların yüzünü hatırlıyor musun? Aradan on üç yıl geçmiş ve bu adam, adamlarına emir verip istediği herkesi öldürüyor. Aileni öldüren adam diğer seri katillerin arasında en güçlüsü. Kendini, ona karşı koruman çok zor. Şuan ki hedef sensin ve seni öldürene kadar durmayacak. Bu yüzden seni korumalıyım."

"Neden sadece ben? Benden başka kurbanları da mutlaka vardır."

"Diğer kurbanlar, Faruk gibi kumar ve uyuşturucu işine bulaşan kişiler. Biz onların ölmesine izin vermeden bir şekilde polise teslim edeceğiz. Ayrıca onların hepsi suçlulardı, aralarından en masum olanı sendin. Bu nedenle sadece sen."

"Benim ailemde bu suçlulardan birisiydi, değil mi?"

"Baban, bu suçlara ortak olduğu ve o katile borcunu ödemediği için annenle birlikte öldü. Annenin bir suçu olmamasına rağmen borç yüzünden öldü. Kaçmasaydın senide öldüreceklerdi."

Bu hayatı yaşamamın sebebi babamdı. Beni yoran bu hayatın sebebi babamdı.

"Hazırsan başlatıyorum." Hazır olduğumu göstererek kafamı salladım, ama aslında hazır değildim.

Başlattığında bende on üç yıl öncesini, hayatımın geri kalanını tümüyle değiştiren günü bilgisayardan izleyerek en ince detaylarına kadar hatırlamaya çalışıyordum.

AY IŞIĞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin