Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
-
Jungkook kampüse girer girmez -ikinci oturumu kaçıracağını bilmesine rağmen- kütüphaneye koştu. Önce sarışının iyi olduğunu görmeli, sonra da onu bu kadar endişelendirdiği için kızmalıydı. Öyle yapmalıydı ama ders çalışırken bir yandan da tatlı tatlı mırıldanan Taehyung'u görünce bütün planları suya düşmüştü. Kapının önünde onu izlerken bulmuştu kendini.
Önüne bütün renkli kalemlerini dizip, her birine dikkatle bakıyor kullanacağı rengi özenle seçiyordu. Güzel görünen bir defterinin olması onun için çok önemliydi. Jungkook ilk başta buna anlam veremese de daha sonrasında öğrenmişti sebebini.
Taehyung henüz 9 yaşındayken öğretmeni ona defterini ve yazısının çok çirkin ve düzensiz olduğunu söylemiş, ardından sınıf arkadaşları uzun bir süre onunla dalga geçmişti. Daha sonra da sarışın bunu takıntı haline getirmişti. Her defasında not çıkardıktan sonra Jungkook'a gider ve nasıl göründüğünü sorardı. Gerçek fikri olduğuna ikna olana kadar da peşini bırakmazdı.
Jungkook kapının önünde onu izleyerek biraz soluklandı. Ardından hızlıca yanına yürüdü ve kulaklıklarını çıkarıp karşısına oturdu. Taehyung irkilerek ona bakınca bütün kaçma planlarının bir yerde patlayacağını tekrar anladı. Çünkü Jungkook her zaman bulurdu ve bulacaktı.
"Neden bana haber vermeden çıktın? Lanet telefona bakmak bu kadar mı zor? Sabahtan beri aklım çıktı." Fısıldamasına rağmen sesi yüksekti. Taehyung, Jungkook'u sinirli görmekten nefret ederdi. Boynunda belirginleşen damarları, sıktığı yumrukları ve yüksek sesi onu hep ürkütüyordu.
Taehyung şaşkın gözleriyle ona bakıyor, donmuş gibi bekliyordu. Bunun olmasını sevmiyordu. Jungkook'un onunla kaba konuşması hırçınlaşmasına sebep oluyor, sonuçta ikisinin de kalbi kırılıyordu.
Jungkook hâlâ bir cevap beklerken Taehyung hızlıca eşyalarını toplanmış ve kaçmak için çıkışa doğru adımlamıştı. Arkasından Jungkook'un yeri döve döve geldiğini duyabiliyor ve geriliyordu.
"Sarışın, nereye gidiyorsun? Gel buraya."
Jungkook, Taehyung'u kolundan tutup sakin bir köşeye çekti. Gerçekten çok korkunç bir sabah yaşamıştı. Çok büyütülmeyecek gibi görünse de Taehyung'a ulaşamaması çok endişe vericiydi Jungkook için. Şimdi ise bir yandan onu sapasağlam gördüğü için şükrediyor, bir yandan onu habersiz bıraktığı için kızıyordu.
"Gidip sakinleş Jeon, bu şekilde seninle konuşmayacağım."
"Hayır, konuşacaksın. Ne kadar korktum haberin var mı? Başına bir şey geldi sandım." Gittikçe yükselen sesi Taehyung'u kızdırıyordu.
"Erken çıkmanda bir sorun yok fakat neden haber vermiyorsun? Saatlerdir atıyorum seni. Derslerimi kaçırdım, kapını açmaya çalışırken kilidini kırdım, apartmandakiler beni yöneticiye şikayeti etti... Ben kafayı yerken sen bana haber bile vermedin. Eğer Hoseok haber vermeseydi kim bilir daha kaç saat seni arayacaktım? Bana bir açıklama yap!"
"Sen bana böyle bağırırken açıklama falan yapmayacağım. Git ve sakinleş." Taehyung, Jungkook'u omzundan iterek hızlıca uzaklaştı.
Bugün ikisinin de pişman olduğu şeyler olmuştu, daha fazlasının olmamasını dilemekle yetinmişlerdi.
-
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.