15.Bölüm

2.5K 107 59
                                    

15..BÖLÜM
Merhabalar benim favori bölümü olan 15.Bölüm sizlerle.💃 bölümün içinde bir sürpriz sizi bekliyor bakalım ne tepki vereceksiniz merak ediyorum. Yorumlarınızı eksik etmeyin. Sizleri seviyorum ❤
.
Tw Hesabım : SentinusSu
Hikaye Tw Hesabı: sadgulhikaye
İnstagram Hesapları :
@songulacarerks
@payasli.sadii
@bircevirmeselesi
.
Sadi üzerinde keten beyaz bir gömlek, gözünde gözlüğü ve altında ananaslı şortlu ile sahil yolunda sevgilisiyle yürürken Songül’de içinde bikinisi giyip üzerine büstiyer ve şortunu giyip yuvarlak güneş gözlüğünü takmıştı. Sadi sana bir sürprizim var dediğinden beri heyecanı dinmiyordu. Ne yapacağı konusunda bir fikri olmadığı için sürekli tahmin yürütüyordu ama tahminlerinin hepsi yanlıştı. Ellerini sımsıkı tutan sevgilisine son bir kez daha sürpriz ile ilgili bir tahminde daha bulunmak istedi.
“Geziye falan mı katılacağız yoksa?” Sadi Songül’ün hala tahmin ediyor oluşuna gülerken teknelerin önünde durdu.
“Geldik zaten güzelim.” Sadi eliyle önünde durdukları tekneyi gösteriyordu. Songül gözlüğünü saçına takıp şaşkın bir şekilde Sadi’ye bakıyordu. Gülümsemesi her saniye büyürken konuştu.
“Şaka yapıyorsun?”
“Hayır son derece ciddiyim. 2 gün boyunca Kemal Kaptan eşliğinde teknede olacağız sevgilim. Kendisi bize koyları gezdirecek.” Sadi Songül’ün yüzündeki mutluluğu görünce daha çok gülümsedi ve önce kendisi tekneye binip ardından Songül’e dönüp onunda binmesi için elini uzattı. Songül Sadi’nin uzattığı eli tutup tekneye bindi. Yüzünde hala Sadi’nin sürprizinin şaşkınlığını verdiği bir ifade vardı. İkisi de kaptan ile tanışıp konuştuktan sonra kaptan çokta küçük olmayan tekneyi gezdirip nerede kalacaklarını eşyalarını nereye koyabileceklerini gösterdi. Kaptan yanlarından ayrıldıktan sonra tekneyi çalıştırıp iki sevgiliye güzel bir tatil yaşatmak için tekneyi açıklara doğru sürmeye başlarken Sadi ve Songül yatak odasının kapısını kapattıktan üzerindeki kıyafetleri çıkardı.
“Her şeyi getirdik mi peki sevgilim?” Songül kıyafetlerini yatağının üzerine koyarken Sadi’ye baktı. Sadi Songül’ü karavandan çıkarıp hazırladığı çantayı Songül’e doğru  gösterdi.
“Her şey bunun içinde güzelim. Güneş kremi, kıyafetlerimiz, fotoğraf makinen, havlular… hepsini koydum.” Songül Sadi’nin yanına gelip ellerini boynuna dolayıp Sadi’ye bir teşekkür öpücüğü verdi. Bu öpücüğün karşılığında Sadi’nin suratında kocaman bir gülümseme oluştu.
“Böyle güzel bir sürpriz yaptığın için teşekkür ederim sevgilim. Çok mutlu ettin beni.” Sadi Songül’ün belinden tuttu ve parmaklarıyla belini okşadı.
“Hepimizin buna ihtiyacı vardı. Bende sevgilim için ne yapsam diye düşünürken aklıma böyle bir şey geldi.”
“Çok güzel düşünmüşsün.” Songül bu seferde Sadi’nin yanağına bir öpücük kondurduktan sonra birlikte odadan çıkıp üst kata geçtiler. Kenarda demirden tutunup arkalarında bıraktıkları manzaraya bakıyorlardı kıyıdan uzaklaşmışlar, evler, insanlar bir hayli küçülmüştü. Songül ince ip askılı yeşil bikinisi ile Sadi’de ananaslı şortu ile güneşlenmeye, teknenin tadını çıkarmaya hazırdı. Songül serdiği havlunun üzerine uzanırken Sadi’ye güneş kreminin uzattı ve bikinisinin askılarını yana indirdi. Sadi büyük bir keyifle Songül’ün vücudunu kremlerken arada minik öpücükler ve ısırıklar bırakıyordu. Songül’ün tenine aşıktı. Daha doğrusu Songül’ü oluşturan her zerresine aşıktı. Sadi Songül’ü kremledikten sonra kendine de sürdü ve sırt üstü uzandı. Songül’de sevgilisinin uzandığını görünce onun yanına gelip uzattığı kolunun üzerine kafasını koydu ve yanına koyduğu telefonunu alıp kamerasını açtı. İkisi de güneşten gözlerini kısmış, öpüşürken, gülümserken, şapşal pozlar vererek bir sürü fotoğraf çektiler. Kemal Kaptan açıklarda bir yerde durduğunda Sadi üst kattan balıklama atlayarak denize girdi. Songül’de Sadi gibi atlayarak denize daldıktan sonra suyun soğukluğu ile kendilerine geldiler. Sadi Songül’e su atıyor, Songül’de Sadi’den kaçıp yüzmeye çalışıyordu. Arada tekneye çıkıp bir şeyler atıştırdıktan sonra Songül yukarı çıkıp kendini havluyla kurularken Sadi gözüne gelen saçlarını kafasını sallayıp sağa sola savunurken sessizce yaklaşıp Songül’ü kucakladı. Songül telaşla havlusunu yere atarken kikirdemeden duramadı. Sadi kucağında Songül ile teknenin ucuna geldiklerinde bir an bile düşünmeden denize atladılar.
Sanki çok uzun bir zaman havada kalmış gibiydiler sonunda deniz girmeyi başardıklarında su vücutlarına çivi gibi batmıştı. Denizin altından birbirlerine gülümserken baloncuk çıkararak birbirlerini güldürüyorlardı. Suyun üzerine çıktıklarında güneşin tadını, mavinin sayısız tonu olduğu bu denizde doyasıya yüzdüler.
Akşam olduğunda Kemal Kaptan küçük bir sahil kasabasında tekneyi diğer teknelerin yanına getirerek geceyi burada geçireceklerini söyledi. Songül üzerine çiçekli bir elbise giymiş, altına da kahverengi sandaletlerini giymişti. Sadi’de kendi hazırladığı kıyafetlerden su yeşili gömleği ile beyaz şortunu giymişti.
“Buranın huzurunu başka hiçbir yerde bulamazsınız. İnsanları çok cana yakındır, yaptıkları her şeyin tadı başkadır. Laf aramızda yabancı turistlerden hiç hoşlanmazlar, yerli turistleri çok severler.”
Kemal Kaptan, Sadi ve Songül teknenin önünde laflarken Songül etrafa bakıp her yeri sarmış rengarenk ışıklara, ortama bakıyordu.
“Çok şirin bir yer gerçekten ama sanki hayat durmuş gibi.” Sadi tek eliyle Songül’ün elini tutup okşarken kaptan ile sohbet ediyordu.
“Siz ara sokaklara girin gezin oradaki eğlenceyi göreceksiniz.” Kaptan babacan bir şekilde gülümserken halatın son düğümünü de atmıştı.
“Siz de bize eşlik isterseniz?” Songül gülümseyerek kaptana teklifini sunarken kaptan da kibarca gülümseyerek tekliflerini reddetti.
Sokakların arasında gezerken Sadi ve Songül’ü gören esnaf gülüşleriyle onları karşılıyorlardı. Herkes onlara bir şeyler ikram ederken çok şirin küçük bir lokantada yemek yemeye karar verdiler. Ev yemekleri yapan bu küçük lokantada lokanta sahibi olan yaşlı amca ve teyze sofrayı donatmıştı. Songül yemeklerin, ortamın fotoğraflarını çekip sosyal medyada paylaşarak insanlara destek olmak istedi. Sadi ile birbirlerine bakışıp gülerlerken yemeklerini de yemeye devam ediyorlardı.
“3 gün sonra Ayvalık’a gidiyoruz, çok heyecanlıyım Sadi!”
“Sen bir de onu bana sor güzelim… Düşündükçe mideme kramplar giriyor.”
“Sakin ol hayatım, eminim babamla çok iyi anlaşacaksınız. Hem zaten annem seni çoktan koruması altına aldı bile.”  Songül Sadi’yi sakinleştirmeye çalışırken Sadi’nin aşık olduğu o gülüşünü yüzünden eksik etmiyordu.
“Ya seni bana vermezse, sevmezse beni o zaman ne olacak?” Sadi küçük bir çocuk gibi hayıflanırken Songül kahkahayı basmıştı.
“Abartma Sadi! Babam medeni bir insan. Hem kaç yaşında insanlarız bize neden karışsın?”
“Bilmiyorum Songül, şu an mantıklı bir şey düşünemiyorum güzelim. Dediklerimi sorgulama sen.”
Sadi rakı bardağını tepesine dikerken Songül Sadi’nin bardağını tekrar doldurdu. Yarım saate yakın lokantada yemeklerini yedikten sonra lokanta sahipleriyle biraz sohbet ettikten sonra oradan ayrıldılar. El ele sokak arasında yürürken ikisi de duydukları sesle duraksayıp sesin nereden geldiğini çözmeye çalıştılar.
“Şu arka sokaktan geliyor galiba gel bakalım.” Songül Sadi’nin elinden çekiştirerek ara sokaktan geçerek sesin olduğu yere geldiklerinde yüzlerinde şaşkınlıkla birlikte kocaman bir gülümseme oluştu. Mahallenin ortasında bir sürü beyaz masa mavi sandalyeler kurulmuş, çocuklar ortada koşuşturuyor, birkaç insan gelinin etrafını çevrelemiş birlikte oynarlarken bilgisayarın başında duran kişinin damat halayı açmasıyla kalabalık bir anda coşup çember oldu. Muğla şivesiyle konuşan bir kadın kenarda duran Sadi ve Songül’ü zorla da olsa çembere dahil etmeyi başarmış, şimdi hep birlikte damat halayı oynuyorlardı. Sadi damat halayını hiç bilmediği için çoğunluk tarafından hızla bir tarafa doğru çekilirken Songül’e bakarak onun yaptığını yapmaya çalışıyordu. Elleri birbirlerinin omzundan tutarken gülüşerek anın tadını çıkarıyorlardı. Müzik bitene kadar çemberden ayrılmayıp halay çekmişlerdi.  Etraftaki insanlar Sadi ve Songül’ü bırakamayıp bir masaya oturtarak düğündeki ikramlardan önlerine getirmişlerdi. Tabaklarındaki tatlı tuzlu pastaları yerken büyük bardaktaki limonatalarından da içmişlerdi. Çok samimi bir ortam vardı, etraftaki her şeyden şaşaadan uzak aile ortamı gibiydi. Gelin ve damadın yanına gidip mutluluklar dilediler. Gelin ve damat bu yabancılar kim diye hiç sorgulamadan tebrikleri kabul ederken onlar da Sadi ve Songül için aynı temennide bulundular. Bilgisayar başında duran çocuk dans müziği açtığında oradaki herkes ıslıklar, alkışlar eşliğinde gelin ve damadı sahneye çağırırken Songül ve Sadi’de alkışladı. Songül sandalyeye tam oturacağı sırada Sadi hafifçe eğilip tek elini arkaya koyup diğer elini Songül’e uzattı.
“Bu dansı bana lütfeder misiniz Songül Hanım?”
“Seve seve…” Songül Sadi’nin elini sımsıkı tutup ortaya geçtiklerinde Sadi çenesini Songül’ün omzuna koymuş, tek elini Songül’ün beline sarmış gülümseyerek etrafa bakıyordu. Biraz öyle durduktan sonra Sadi kendini uzaklaştırıp elini havaya kaldırıp Songül’ü etrafında döndürdü.  
“Gel gelinim gönlüme gel
Senden başka yar sevemem
Gel gelinim sevgime gel
Bu yüreği başkası çözemez”
“Sende benim gelinimsin.” Sadi burnunu Songül’ün burnuna dayamış burnunu sağa sola çevirerek sevgilisine temas ediyordu. Songül tatlı tatlı Sadi’nin sırtını okşarken gülümsedi.
“Bizim düğünümüz nasıl olur acaba?” Songül Sadi’nin omzuna başını koyarken hayallere daldı.
“İçinde sen olduğun için kötü olma ihtimali yok. Sen nasıl bir düğün istersen öyle bir düğün yapacağız.” Oldukları yerde yavaş yavaş sallanırken müziğin bitişi ile birbirlerinden ayrıldılar.
“O zaman yavaştan dans dersleri almaya başlasan iyi olur sevgilim çünkü düğünümüzde durmadan dans edeceğiz.”
.
Saat gece yarısına geldiğinde Sadi ve Songül düğünden ayrılıp tekneye geri dönmüşlerdi. Kaptan tekneye gelmeyeceğini sabah turlarına kaldıkları yerden devam edeceğini mesajla belirtip teknede Sadi ve Songül’ü yalnız bırakmak istemişti. Dar merdivenlerden aşağı doğru inerken teknenin de hafif sallanışı ile yavaş yavaş indiler. Songül odanın kapısını açıp girdiğinde Sadi’de hemen peşinden gelip kapıyı kilitledi.
Songül Sadi’nin hazırladığı çantadan kendine giyecek bir şey ararken Sadi üzerinde tek boxer kalacak şekilde soyunup kendini yatağa attı. Songül Sadi’nin getirdiği bordo geceliği bulunca iplerinden tutu Sadi’ye doğru gösterdi.
“Teknede bu gecelikle sevişmeden ayrılsaydık çok üzülürdüm. İçimde bir ukde olarak kalacaktı.”
“Eee giyinelim madem… ama sen giydir beni.” İşaret parmağı ile Sadi’yi çağırdığında Sadi yataktan zıplayarak kalkıp Songül’ün yanına geldi. Elbisesinin fermuarını tutup aşağı indirirken ensesinden başlayıp beline kadar öpücük kondurdu. Ayağa geri kalktığında birkaç başarısız deneme sonucunda sütyenini açmayı başardı ve odanın bir köşesine fırlattı. Üzerindeki son parça olan külottan da kurtulduktan sonra Songül o kusursuz fiziğiyle karşısındaydı.
“Böyle de çok güzelsin ama bu haline çok vakit kaybetmeden döneceksin zaten güzelim.” Songül’ün elinde duran geceliği aldıktan sonra başından geçirerek giydirdi. Sevgilisini giydirdikten sonra hiç vakit kaybetmeden öpmeye başladı dudaklarının arasına karışan saçlardan çekip kurtulurken Songül’ü odanın duvarına yapıştırdı. Az önce özenle giydirdiği gecelikten adım adım kurtulmayı hedeflerken Songül Sadi’nin göğsünden ittirerek yatağa fırlattığında Sadi neye uğradığını şaşırdı ve kendini Songül’e bıraktı.
“Bugün kontrol bende ve benim de sana bir sürprizim var…” Songül Sadi’nin üzerine doğru uzanmış bir şekilde parmağını dudağından göğsüne doğru indirerek konuştu. Sadi heyecandan zar zor nefes alırken ne diyeceğini bilemiyordu.
“Ne-ne sürprizi?”
“Beni burada bekle, geliyorum hemen.” Songül Sadi’nin üzerinden kalkıp odanın içerisinde çantasını ararken dolabın içine attığını hatırlayınca heyecanla dolabı açıp çantasından uzun süredir yanında taşıdığı şeyi çıkardı.
“Gözlerini kapa Sadii !”
“Neden güzelim?” Sadi heyecandan yatakta yerinde duramazken gözlerini kapadı.
“Kapadın mı?”
“Evet sevgilim.”
Songül parmak uçlarında yürüyerek yatağa çıktığında Sadi’nin kucağına oturdu, Sadi’nin ellerini yatak başlığına denk getirdiğinde tek eliyle tuttuğu kelepçeyi iki bileğinden de geçirip sabitledi. Sadi bileğinde hissettiği baskıyla gözlerini hayretle açarken aklından hiç böyle bir ihtimal geçmemişti.
“So-songül?”
“Bu teknede tek hayali olan sen değilsin sevgilim, uzun zamandır planladığım bir şeydi. Sadece doğru yeri bekliyordum.”
“Tutukla beni komiserim. İstediğin her yerde tutukla.” Sadi nefes nefese konuşurken Songül’ün ona yapacaklarını düşündükçe delirecek gibi oluyordu.
“Bunun bir ara listesini yapalım.” Dedikten sonra Songül Sadi’nin dudaklarına doğru eğilip tam öpeceği sırada Sadi’yi çıldırtmak için dudaklarını geri çekmiş, vücudunun her noktasına çıldırtıcı dokunuşlar yapıyordu. Sadi yatakta hiçbir şey yapamamanın verdiği çaresizlikle kıvranırken Songül’ü hayranlıkla izliyordu. Songül geceliğini bilerek ağır ağır çıkartırken kalçasıyla da Sadi’ye temas etmeyi ihmal etmiyordu. Songül’ün tenini hissettiği her an çıldıran Sadi yatakta inim inim inlerken Songül sevgilisinin kıvranışı karşısında gülüyordu. Songül Sadi’yi o yatakta kaç saat kıvrandırdı bilmiyordu ama en son hatırladıkları şey kuşların sesi ile pencereden sızan güneş ile günün aymaya başladığıydı.
Saat 10’a doğru gelirken ilk uyanan Sadi olmuş ve sevgilisini de öpe koklaya uyandırarak kaldırmıştı. Songül Sadi’ye daha çok yapışırken Sadi’de mest olmuş bir şekilde anın tadını çıkarıyordu.  Biraz yatak keyfi yaptıktan sonra üzerlerini değiştirip yataktan kalktılar, Sadi telefonuna gelen bildirimlere bakarken Songül’de elini yüzünü yıkamaya gitmişti. Sadi’nin Instagram’daki paylaşımlarını gören üniversiteden arkadaşı Ata, kendisinin de o civarlarda olduğunu söyleyince yarın için bir plan yaptılar. Telefon ile konuştuktan sonra Songül’e de yarın ki planını anlattı. Songül’de bu plandan keyif alırken Sadi’nin arkadaşları ile tanışacağı içinde mutluydu.  
Teknede kahvaltılık bir şeyler olmadığı için markete gittiler. Küçük bir fırından aldıkları çıtır simit ve marketten aldıkları köy peyniri ve zeytinle kahvaltılarını yaptıktan sonra kaptanda tekneye gelince gezilerine kaldıkları yerden devam ettiler. Gün içinde yine bir sürü güzel yer görmüşler, saatlerce denizde kalıp eğlenmişlerdi. Kemal Kaptan arada Songül ve Sadi’ye tekne sürdürmeyi göstermiş onlara öğretmeye çalışmıştı. Keyif dolu geçen saatlerden sonra akşam olduğunda tekneye ilk bindikleri yere geri gelmişlerdi. Kaptan ile vedalaştıktan sonra evlerine yani karavanlarına doğru yürümeye başladılar. Yoğun keyifli geçen bu tatilin her dakikasını doya doya değerlendirmek istiyorlardı.
.
Bak
Kırıldı kolum kanadım
Olmadı, tutunamadım
Zor
Yokluğun çok zor, alışamadım
Vur, vur
Vur bu akılsız başı
Duvarlara, taşlara vur sevabına
Sonra affet
Gel bas bağrına
Karavanda son ses Tarkan dinlerlerken Sadi’de Songül’de avazı çıktıkları kadar şarkıyı bağıra bağıra söylüyorlardı. Songül saçlarını sağa sola savururken Sadi gömleğinin düğmelerini açıyordu. Virajdan aşağı doğru inerlerken gidecekleri plajı az da olsa görmeye başlamışlardı. Karavanı uygun bir yere park ettikten sonra Sadi, Ata’yı arayıp geldiklerini haber verdiğinde onlarında gelip şezlongların orada olduğunu öğrendi. İkisinin elinde de birer plaj çantası ile merdivenlerden inerlerken Songül çantasına attığı şapkasını çıkarıp başına taktı. Sadi’de yakasında duran gözlüğünü gözüne takarken biraz uzakta el sallayan Ata’yı gördü.
Yanlarına gittiklerinde Sadi Songül’ü Elif ve Ata ile tanıştırdıktan sonra kendisinin de ilk defa gördüğü çocukları Ege ile de Songül ile aynı anda tanıştı. Ege başta çekingen tavırlar sergilese de sonra Sadi ve Songül’e alıştıkça yüzünü annesinin göğsünden ayırıp onlara gülücük saçmaya başladı. Ata ve Sadi yiyecek bir şeyler alıp geldikten sonra şezlonglara yerleşip getirdikleri yemeklerden atıştırırken Ege önündeki her tabağa atlayıp bir şeyler kapmaya çalışıyordu. Songül’ün patatesine uzanırken eline ketçap mayonez bulaştırmış o küçük elini de Songül’ün yüzüne sürünce ortamda kahkahalar eksik olmamıştı. Yemeklerini yedikten sonra Sadi ve Ata denize yüzmeye gitmiş Songül ile de Elif baş başa kalmıştı.
"Yaa sen ne kadar güzel bir bebeksin böyle o göbüşü yiyebiliyor muyuz acaba?" Songül Ege'yi havaya doğru kaldırıp göbeğine öpücükler kondurup ağzıyla ses yaparken Ege'de Songül'e gülücükler atıyordu.
"Çok sevdi seni Songül nasıl gülüyor baksana?"
Ege'nin annesi Elif gülerek birbirlerine sevip duran bu ikiliye bakıyordu.
"Ben de onu çok sevdim. Mis gibi kokuyor miss." Songül Ege'nin yanaklarını boynunu öpüp koklarken kendine geçmiş gibi davranıyordu.
"Eline de yakıştı yalnız. " Elif limonatasından bir yudum alırken gülerek imasını yaptı. Songül utanarak gülümserken imdadına Ege yetişti. Ege parmağı ile denizi gösterince Songül hemen konuyu değiştirdi.
"Ay sen deniz mi istiyorsun? Gel götüreyim seni."
"Sen yorulma hiç Ata'yı çağırayım o ilgilenir. "
"Ben asla yorulmam ki, biz suyun içinde Ege ile oynarız değil mi Ege ?
Ege kafasını neye salladığını bilmeden aşağı yukarı sallarken Songül belindeki pareoyu çıkarıp şezlongun üzerine koydu.
" Hadi gel gidelim de bu sıcaktan kurtulalım."
" Zorluk çıkarırsa hemen getir olur mu bak? Bazen çok huysuz olabiliyor. "
"Tamam ama sanmıyorum çünkü biz birbirimizi çok sevdik." Songül gülerek Ege'ye bakarken Ege arka arkaya Songül'e öpücük atıyordu. Elif'e el salladıktan sonra denize doğru yürüdüler.
Songül suyun içinde Ege'yi döndürürken Ege'nin gülüşüne eşlik ediyordu. Kendini suya batırıp çıkarıyor, Ege'yi güldürmeye çalışıyordu. Eliyle Ege'ye su atarken bacağında hissettiği acıyla irkilip geri kaçtı . Songül suyun içine bakıp ne olduğunu anlamaya çalışılırken Sadi denizin dibinden gülerek çıkıp saçını savurdu.
" Vahşi misin sen Sadi? Çocuk var burada" Songül kızıyormuş gibi yaparak Sadi'ye bakıyor bir yandan da saçnı çeken Ege'nin parmaklarından saçını kurtarmaya çalışıyordu.
" Aa ama bak saç çekmek yok. Sevgilimin canını acıtırsan bozuşuruz Ege Bey ve evet güzelim vahşiyim beni vahşileştiren de sensin." Sadi büyük bir dikkatle Songül'ün dolanan saçını çözerken önce sevgilisini öptü sonra da Ege'nin o tombul yanaklarına bir öpücük bıraktı.
" Sadi Ege'yi bir tutar mısın? Bikinimi düzelteyim." Sadi ellerini Ege'ye uzattığında Ege Sadi'ye sırtını dönüp Songül'e yapıştı.
" Ben kıskanmaya başlıyorum yalnız ayıp oluyor küçük bey sevgilimi kimseyle paylaşamam ben.  Çok istiyorsan sana bir kız arkadaş yapabiliriz ama di mi güzelim?"
Sadi hınzır hınzır gülerken Songül'de gülerek Sadi'ye doğru su attı.
"Çocuğun yanında rahat dur bari Sadi. "
" O daha hiçbir şeyden anlamıyor ki baksana etrafı öylesine inceliyor. Karavanda biz bu çocuk işini uzunca bir tartışalım. "
Songül tekrar Sadi'ye gülerken açılan bikini üstünü Sadi'ye gösterdi.
"Seve seve düzeltirim güzelim." dedikten sonra Songül'e iyice yanaşıp bikini üstünü Songül'ün göğsüne dokunarak düzeltirken Ege'de gülüp eliyle ağzını kapatarak konuştu.
"Me-me."
Sadi ve Songül kahkaha atarken Ege'nin yanaklarına kocaman öpücük bıraktılar.
“İlerde çocuğumuz olduğunda o da böyle yapacak biliyorsun değil mi?”
“Biliyorum ve benim bir küçük bir de koca bebeğim olacak.” Songül Sadi’ye bakıp gülümserken bir yandan da kucağındaki Ege’nin başına güneş geçmesin diye saçını ıslatıyordu. Sadi Ege’yi omzuna alıp gezdirirken o küçük ayaklarına da ısırıklar bırakmayı ihmal etmiyordu. Ege, Sadi ve Songül’ü parmağında oynatıp ikisine de şaklabanlıklar yaptırırken dışarıdan tam da bir aile gibi gözüküyorlardı.
Koyda akşama kadar vakit geçirdikten sonra birlikte bir restoranda yemek yiyerek vakit geçirdiler. Ege bir an olsun Songül’ü bırakmayıp yemeği de onun kucağında yerken Sadi numaradan küsmüş gibi yapıyordu.
“Eee sizin düğününüze ne zaman geliyoruz?” Ata sırıtarak ikisine bakarken Sadi soruya tereddüt etmeden cevap verdi.
“Ben seneye diyorum ama zamanı Songül’e bağlı.”
“Sadi Bey babamla bir tanışsın da bakalım. “ Songül gülerek başını Sadi’nin omzuna yaslarken Ege sinirlenip Songül’ün başını Sadi’nin omzundan uzaklaştırdı. Sofrada herkes Ege’ye gülerken Ata Sadi’ye laf attı.
“Buna şimdiden alış Sadi gerçi ben de hala alışamadım. “ dediğinde Elif'in elinden tutup öptü. Restoranda biraz oturduktan sonra birlikte Datça’da gezip bir şeyler içtiler ayrılma vakti geldiğinde ise Ankara'ya gidince tekrar buluşmak için birbirlerine söz verdiler. Ege Songül’ün arkasından ağlarken Songül Ege’yi kucağına alıp ikna etmeye başardı ve karavanda son gecelerini geçirmek için yola koyuldular. Yarın heyecanlı ve enerjiye ihtiyaçları olacakları için karavandaki son gecelerini doyasıya yaşayıp huzurlu bir uykuya daldılar
.
Sadi ve Songül, sabah uyandıklarında karavandaki tüm eşyaları toplayıp içeriyi temizledikten sonra karavanı aldıkları ilk günkü yere sahibine teslim etmeye götürmüşlerdi. Adama ödemenin kalanını da yaptıktan sonra bir taksi çevirip havaalanına doğru yol almışlardı. Bir yanları tatilin bitişinden dolayı ve daha düşündükleri birçok şeyi yapamadıkları için hüzünlüyken diğer yanları ise Ayvalık için son derece heyecanlıydı. Uçakları saat 12’de kalkacağı için kahvaltılarını havaalanında yapacaklardı.  Taksiye bindiklerinde Songül bir kulaklığı kendi kulağın diğerini de Sadi’nin kulağına takıp çalma listesindeki şarkıları açtı. Karışık bir şekilde müzikleri dinlerken ekranda “Selmoşumm” yazısını görünce Songül kulaklığı kapatıp aramayı yanıtladı.
“Kuzum ne yaptınız neredesiniz?”
“Havaalanına gidiyoruz şimdi anneciğim. Siz ne yaptınız?”
“Biz heyecanla sizi bekliyoruz. Baban sabahın altısında kalktı o vakitten beri bahçede tur atıyor, sizi bekliyor.”
“Nerede kalmışlar? Gelmiyorlar mı hala?” Engin Bey’in arkadan huysuz hallerini duyan Songül gülümserken Selma Hanım gözlerini devirdi.
“Ayol daha uçağa binmediler! Sabret biraz Engin!”
“Sana kolaylıklar diliyorum enişte.” Serhat annesinin elinden telefonu almadan konuştu. Serhat’ın dediğini duyan Sadi uzunca yutkunurken Songül elini Sadi’nin elinin üzerine koyup sakinleştirmeye çalıştı.
“Dangalaklık yapma be! Sadi’yi de korkutma boş yere! Bana eski defterleri gizli saklı çevirdiğin o defterleri açtırtma Serhatcığım.”
“Aman hemen pisleş hemen! Şaka da yapılmıyor sana. Ben şimdi numaradan tavlada yenileyim de keyfi yerine gelsin.”
“Biz ona gelirken en sevdiği tatlıdan da alacağız, sen iyice pamuk gibi yap babamı.”
“O iş bende güzelliğim merak etme.”
Sadi kendini rahatlatmaya çalışırken içinden bugünün güzel geçmesi için dualar edip duruyordu. Sabah hem annesi ile hem de babası ile konuşup heyecanını onlarla paylaşırken ikisi de Sadi’yi rahatlatıp her şeyin yolunda gideceğini söyledi. Telefonda biraz daha konuştuktan sonra Songül telefonu kapatmış Sadi’ye bakıyordu.
“Ben eminim ki babamla çok iyi anlaşacaksınız ama başta biraz huysuzluk ya da ters davranabilir sen onu kişisel olarak algılama olur mu sevgilim?”
Sadi gerginlikten zar zor gülümserken parmaklarını çıtlattı.
“Baban beni dövse bile az dövdünüz biraz daha dövün Engin Bey diyeceğim.”
“Hahaha Sadi ya! Ben senin hiç dayak yemene razı gelir miyim aşk olsun? Hem babam adam dövmez adam öldürür.” Dediğinde Sadi’nin yüzünde oluşan o anlık tedirginliği görünce kahkaha patlatırken şoförde dayanamayıp güldü.
.
Uzun süren bir yolculuğun ardından Ayvalık’ın merkezine gelmeyi başarmışlardı. Ellerinde bavullarla pastaneye doğru yürürken Songül’ü tanıyan esnaf hem Songül’e hem Sadi’ye selam veriyordu. Pastaneye geldiklerinde sahibi tonton amca ile Datça hakkında konuşurken kavala kurabiyesinden Sadi’ye ve Songül’e ikram etti. Engin Bey’in sevdiği kurabiyeden bir kilo aldıktan sonra pastaneden çıktılar. Serhat onları caddenin köşesinde bekliyordu, ıslık çalarak geldiğini belli ettikten sonra Songül o tarafa doğru koşmaya başladı. Elindeki valizleri kenara atıp abisinin boynuna atladığında Serhat kendi etrafında Songül’ü çevirdi. Arkasından hemen gelen Sadi ile sarılıp selamlaştıktan sonra ikisini de baştan aşağı süzdü.
“Tatil yaramış size, güzel bronzlaşmışsınız. Nasıl geçti tatiliniz?” Sadi bagajı açıp bavulları koyacağı sırada Serhat engel olup kendi yerleştirmeye başladı.
“Çok güzeldi, son 2 gün özellikle Sadi tekne kiralamış orada geçirdik… Bir sürü koy gezdik.”
Songül hayran hayran anlatırken Serhat Sadi’ye dönüp masum masum bakarak konuştu.
“Sevgili olmamız namümkün ama beni de götürür müsün be enişte. Hiçbir sevgilim bana tekne sürprizi yapmadı. Ben acıların çocuğuyum…” Serhat nakarat eşliğinde şarkıyı söylerken Songül abisinin ensesine bir tane vurdu. Sadi keyifle gülümserken elini Serhat’ın omzuna atıp konuştu.
“Gideriz tabi. Bir iki eğleniriz de hatta.” Dediğinde Songül’ün yeni hedefi Sadi’nin kolu olmuştu.
“Iı-h eğlenirsiniz canım.”
Sadi numaradan kolunu tutup ovalarken bagajı kapatıp arabanın kapılarını açıp yerleştiler. Yolda sohbet ederek vakit geçirirken Sadi’nin o heyecanı biraz olsun azalmış, kafası dağılmıştı. 15-20 dakika sonra bir sitenin içerisine giriş yaptıklarında Sadi heyecandan dudağını yalayıp ısırıyordu. Rengi biraz atmış, heyecandan elleri terlemeye başlamıştı.
“Siz inin kapıyı çalın ben de valizleri alıp geleyim annem siz geleceksiniz diye bir sürü şey yaptı.”
Sadi sanki mümkünmüş gibi ağır adımlarla arabadan inerken Songül Sadi’nin tam tersine arabadan hızlıca inip kapıyı kapatıp sevgilisini çekiştire çekiştire arabadan indirdi.
“Şu kalıbından boyundan utan Sadi!”
“Tabi sen tanıştın, rahatsın güzelim böyle konuşması kolay.”
“Sadiciğim babam insan yemiyor, azıcık rahat olur musun?” Songül Sadi’nin elinin tutup evlerine doğru götürürken gülümseyerek dişlerini sıkarak konuşuyordu.
“Feriha gibi bayılmama az kaldı.”
Songül Sadi’ye bakıp gülümserken abisinin bakıp bakmadığına emin olmak için kafasını geriye doğru çevirdi. Abisinin kafasını bagaja sokmuş bir halde olduğunu görünce. Sadi’ye doğru yaklaşıp dudağına kısa ama etkili bir öpücük kondurdu.
“Sakin ol, ben yanındayım ve her şey çok güzel olacak.” Dedikten sonra kapının ziline bastı. 10 saniye geçmeden Selma Hanım kapıyı açtığında üzerinde beyaz şık bir tulum ve topuklu ayakkabıları vardı. Engin Bey’de Selma Hanım’ın hemen yanında yerini almış bir şekilde duruyordu. Herkes birbiriyle kısa kısa bakışırken Selma Hanım duruma el atıp büyük bir coşkuyla sarılıp öperken Engin Bey kenarda bekleyip Sadi’yi baştan aşağı süzüyor, kızının buraya kadar getirip kendisiyle tanıştırmak istediği adamı çok merak ediyordu.
“Hoş geldiniz. Biz de sabahtan beri sizi bekliyorduk, baban pencerelerden ayrılmadı.”
“Abartma Selma ben gayet de işimin gücümün peşindeydim.” Engin Bey küçük bir çocuk gibi itiraz ederken bakışlarını Sadi’nin bakışları ile denk getirdiğinde rakibinin bu kadar yakışıklı ve düzgün bir tipe sahip olmasını açıkça beklemiyordu. Gözleri lens mi acaba diye düşünen Engin Bey bu gözleri bir yerden hatırlıyormuş gibi hissediyordu ama nereden olduğunu bir türlü çıkaramıyordu.
Songül annesinden ayrılıp babasına sımsıkı sarıldığında tonton yanaklarına bir sürü öpücükler kondurdu. Engin Bey bu öpücükler karşısında mest olup gülümserken durup Songül’e baktı.
“Kızımı öyle kolay vermem kimselere bilesin küçük hanım.”
“Sen çok zorlama Sadi’yi yeter. O üzülürse ben de üzülürüm.”
Songül babasına naz yaparken babasının ona olan bu yumuşak tarafını da kullanmayı ihmal etmiyordu. Songül kenara çekip Sadi’ye yer açtığında babasının yanına geçip Sadi’ye kısa bir an bakıp güven veren bir şekilde gözlerini açıp kapadı. Sadi elini Engin Bey’e uzattığında Engin Bey’de birkaç saniye Sadi’nin elini havada beklettikten sonra elini tutup sıktı ama sıkarken o elinin gücüyle Sadi’yi hafifçe sarsmayı da ihmal etmedi.
“Merhaba Engin Bey, tanıştığıma çok memnun oldum.”
“Ben de öyle, namın bizim evde çok popüler. Biraz daha gelmeseydiniz, biz gelecektik değil mi Selma?”
“Hep böyle şakalar yapar ama kimse gülmez sen Engin’in kusuruna bakma Sadi.”
Sadi çekinerek zar zor konuşurken Engin Bey Sadi’nin bu hali tavrı karşısında içten içten güldü. Sadi’nin ondan çekiniyor olması keyfini bir tık yerine getirmişti. Yüzüne tekrar uzun uzun baktığında Sadi’yi bir yerden tanıyor gibiydi ama nereden olduğunu bir türlü çıkaramıyordu.
“Enginciğim bakışman bittiyse hadi salona geçelim.” Selma Hanım eşinin kolundan ittirerek içeri doğru sürüklemeye çalışırken Serhat evin açık kapısından içeriye girdi.
“Bakın benim tansiyonum düştü, oturup yemek yiyelim rica ediyorum. Hem bensiz hemen kaynaşmışsınız bakıyorum da.” Serhat ortama neşe katarken ciddi bir şekilde duran babasına bakarak iki parmağını dudağına götürüp gülümsüyormuş gibi yaptı. Serhat’ın kendiyle uğraştığını gören Engin Bey gülerek oğlunu ayıplar gibi yaptı. Hep birlikte salona doğru geçerlerken Selma Hanım Sadi’ye destek olmak için onun koluna girip muhabbet ede ede içeri geçerken Engin Bey Songül’ü tutup kolundan çekip mutfağa soktu.
“Ne oldu baba?”
“Bu adamın suçlu olup olmadığı ne malum? İyice tanıdın ettin mi? Bak gözüm bir yerden ısırıyor Sadi’yi. Kesin ben Sadi’yi daha önce sorguya falan aldım.”
“Babacığım senin dediğine göre sorguya almadığın insan 2 elin parmağını geçmez. Herkese suçlu gözüyle bakmayı bırak ve şu an sadece babam olarak o masada otur olur mu?” Songül babasının iki elinden birden tutmuş şefkatle babasına bakıyordu.
“Ne yapayım? Sen benim hiç büyümeyen o kızımsın. İç güdüsel olarak korumaya kalkıyorum. Ne güzel yalnız bir şekilde yaşayıp gidiyordun ben de mutluydum…”
“Babaa!” Songül tatlı tatlı babasını ikaz ederken sıkıca sarıldı.
“Bir baba olarak şu an ne kadar duygusalım ne kadar üzgünüm tahmin bile edemezsin.” Songül’ün saçlarını öpüp koklarken gözünden akan bir damla yaşı işaret parmağıyla sildi.
“İyi ki benim babamsın. Seni çok seviyorum.” Songül kafasını kaldırıp babasını yanağından öptü.
“Senden bir söz istiyorum.” Engin Bey uzlaşmacı biraz da pazarlık yapmak isteyen bir ses tonuyla konuştu. Babasının ne diyeceğini merakla bekleyen Songül başını salladı.
“Yine bir şey olduğunda ilk benimle paylaşacaksın söz mü?”
“Söz.” Songül her saniye daha da duygusallaşırken babasına tekrar sarıldı ve kol kola içeri geçtiler.
“Bende babamın seni bir odaya kilitlediğini düşünmeye başlamıştım.” Selma Hanım oğlunun karnına hafifçe vururken kulağına doğru eğilip konuştu.
“Serhatçığım ne yapıyorsun şekerim? Baban iyice mi gerilsin istiyorsun?”
“Hayır odağı Sadi’den alıp kendisine veriyorum anneciğim dikkati dağılsın diye.”
Serhat hınzır bir şekilde gülerken herkes sofraya oturmuştu. Engin Bey baş köşede, Serhat ve Selma yan yana Songül ile de Sadi yan yana oturuyordu. Songül pastaneden aldığı kurabiyeleri Sadi’den isterken Sadi tedirgin bir şekilde kutuyu Songül’e uzattı.
“Sen çok seviyorsun diye sana Sadi ile birlikte kavala kurabiyesi aldık babacığım.”
Engin Bey’in yüzünde anlık bir mutluluk olsa da hala şüpheli gözüyle baktığı Sadi’ye karşı yelkenleri hemen suya indirmeyecekti. Kendisi Selma ile evleneceği zaman kayınpederi kendisine neler neler yapmıştı.
“Diyetteyim ben kızım teşekkür ederim.”
Selma Hanım koca bir kahkaha atarken eşinin dediği şeye karşı gülmeden duramıyordu.
“Ne zaman başladın bu diyete Engin, benim neden haberim yok?”
“Birkaç saat oldu ondan haberin yoktur Selmacığım.”
Songül babasının ne yapmaya anladığını çalıştığında babasının atmaya çalıştığı her topu tutarak yumuşattı.
“Sadi senin için özel olarak aldı, sıcak sıcak yemeyecek misin?”
“Eee ver madem bir tane ya da iki koy. 1-2 tane fark etmez sonuçta.”
Engin Bey kurabiyenin kokusunu aldığı gibi kendinden geçerken ilk başta kurabiyeleri yememek için kendini zor tutuyordu. Herkes sofradaki yemeklerden alırken Engin Bey Sadi’ye söz hakkı tanıyarak kendinden bahsetmesini istemişti. Sadi uzun uzun kendinden bahsederken çocukluğundan, Ankara’daki yaşamından, iş hayatından uzun uzun bahsetti. Engin Bey sıkıştırarak sormaya çalıştığı her soruyu Sadi soğuk terler dökerek cevaplamaya çalışıyor, yanlışlıkla yanlış bir şey söyleyeceğim korkusuyla bazen kısa cevaplar veriyordu. Engin Bey Sadi’yi dinlerken bakışlarını bir an olsun Sadi’nin üzerinden ayırmıyordu. Nereden çıkaracağını bulmaya çalıştıkça kafayı yiyecek gibi olmuştu. Onun o bakışlarını gören Selma eşinin ayağına hafifçe vururken gözlerini de kocaman açmayı ihmal etmedi.
“Annen ve baban ne işle meşguller peki?”
“Annem emekli ev hanımı, babamda dediğim gibi bazı lokantalarımızın başında duruyor.”
“Lokantalarınız nerede peki? Buraya gelene kadar Ankara’da çoğu yere gidip yemek yemişliğim var.”
“İştahın zaten ortada hayatım, senin bir açıklama yapmana gerek yok.” Selma Hanım patates salatasına çatalını batırırken gözüyle eşinin göbeğini gösterdi. O esnada Sadi masadaki sudan bir yudum aldıktan sonra Engin Bey’e cevap verdi.
“Çayyolu’nda, Tunalı’da, Batıkent’te ve birkaç sanayi yerinde de ufak dükkanlarımız var Engin Bey.”
“Sanayi bölgesindeki lokantalara çalışırken çok gitmişliğim var hatta orada çok meşhur bir köfteci vardı. Neydi oranın adı Selma? Çıkaramadım bak şimdi.”
Engin Bey ismi hatırlamaya çalışırken eşi Selma Hanım yardımcı oldu.
“Aaa! Nasıl unutursun Engin? Bizim Köfteciydi ya adı.”
Sadi’nin şaşkınlıktan ağzı açık kalırken istemsiz bir şekilde kahkaha attı.
“Eee, orası babamın açtığı ilk lokanta.” Derken Engin Bey’de Sadi’nin kim olduğunu hatırlamasıyla fark etmeden elini masaya vurup hatırlamanın verdiği heyecanla ayağa kalktı.
“Sen o dükkanda çalışan küçük mavi gözlü çocuksun değil mi?”
 
 
 VEEEEE SOOOON BİRÇOK KİŞİ BUNU TAHMİN ETMİŞTİ ZATEN AMA TAHMIN EDEMEYENLER NELER DÜŞÜNÜYOR? BÖLÜMÜ NASIL BULDUNUZ? HAYDİ YORUMLARDA BULUŞALIM ❤
 
 
 
 

SadGül | Bir Çevirme MeselesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin