Okul Yılı, Sırlar ve Yaz Tatili

11 1 0
                                    

Uyandığında trenin varmasına çok az kalmıştı. Septimus'un bilmediği şey yaydığı güçlü enerjinin trenin her yerinde hissedilmesiydi. Bir Malfoy ev cini önlerinde belirdi ve Draco'nun önüne bir mektup bıraktı. Septimus mektuba yaklaştı ve beraber okumaya başladılar.

"Draco, trende bir olay olduğunu duyduk. Kardeşinin ve senin kökenlerin çok güçlü. Bir Malfoy'dan daha güçlüsünüz. Kökeninizi söyleme iznimiz yok. Bunu sizin çözmeniz gerekiyor. İkiniz de birbirinizi kollayın. Draco, Septimus'un gücü çok dengesiz ve duygularla hareket ediyor. İleride onu nasıl kontrol edebileceğini öğrenecektir ama şimdi kardeşine göz kulak olmanı istiyoruz. Sizi seviyoruz.

Lucius ve Narcissa Malfoy"

"Kökenlerimiz mi? Bu da ne demek oluyor?"

"Bilmiyorum." dedi Draco. "Ama yakında öğreneceğimizi düşünüyorum."

"Kökenlerimizi öğrenmeliyiz Draco. Belli ki ailemiz bize kökenlerimizi verenler tarafından uyarıldı. Onları zorlamaya hakkımız yok. Biz bu işi kendimiz çözeceğiz."

"Ama nasıl?"

"İpuçlarını kullanarak..."

"Ve?"

"Ve kitap okuyarak. Hogwarts kütüphanesinin geniş olduğunu duymuştum."

"Hangi tür kitaplar okumalıyız ki?"

"Onu ben de bilmiyorum Draco. Onu ben de bilmiyorum."

...

"Yüzyıllar önce atalarımdan Septimus Malfoy bir fedakârlık yapmıştı. Antik tanrılarla iletişime geçmişti, birkaç taş sayesinde. Abraxas taşı derler o taşlara. Şimdi Narcissa hikayenin benim kısmımı duyma zamanı geldi."

"Lucius?" diye sordu Narcissa tedirginlikle. Daha yeni ikizlere, Draco ve Septimus'a hamileydi. Lucius derin bir nefes aldı ve anlatmaya başladı.

"Olay yüzyıllar önce Malfoy Malikanesinde, burada bulunduğumuz odada gerçekleşti. Karanlık bir oda. Karanlığın içinde karanlık ve dışarıdan gelen doğanın ışığı. Şimşekler karanlığın hükmettiği odayı az da olsa aydınlatıyordu. Odanın bir kenarında ölüm, diğer kenarında yaşam vardı. Odanın bir tarafı saf kötülüktü, diğer tarafı ise saf iyilik. Odanın bir tarafı gözükmüyordu. Diğer tarafı ise yarı-aydınlıktı. Odanın bir tarafında hiçbir şey yoktu. Odanın diğer tarafında ise sırayla dizilmiş taşlar. Taşların üstünde bir rün, rünün üstünde ise bir adam. Malfoy Malikanesi ilk defa bu kadar kötü bir fırtınayla karşılaşmıştı ve uzun bir süre de karşılaşmayacaktı.

Karanlık odanın yarısı taştaki rünlerin etkisiyle aydınlanmıştı. Bir tarafta korku vardı, diğer tarafta umut. Yoksa tam tersi mi? Ya karanlık sanıldığı kadar kötü değilse? Ya aydınlık kötülüğün sembolüyse? Kim bilir? Tanrı mı? Tanrılar mı? Gerçeklik neydi peki? Tanrı gerçek miydi? Peki sihir neydi? Ya birden fazla tanrı varsa ve bizim sefil hayatlarımızı izliyorlarsa? Bizim sefil hayatlarımızı izleyip kahkahalarla gülüyorlarsa? Bu sefer de "Tanrı" mı bilirdi? Sihir? Sihir neydi? Sihir kötü müydü? Yoksa bir amaca hizmet etmediği sürece nötr müydü? Peki büyücüler güçlü büyücüleri neye göre belirliyorlardı? İçlerindeki ham sihir kapasitesine göre mi yoksa hizmet ettiği amaca göre mi?

Septimus Malfoy düşüncelerini kesmek için derin bir nefes aldı. Tanrıların yüzlerce yıllık emaneti, ataları Brutus ve Armand Malfoy'a emanet edilmiş, yüzyıllar boyunca Malfoy ailesi taşları korumuştu. Şimdi ise taşlar Septimus'taydı. Kanatlı atların ismini taşıyan bu taşların özelliği ise yıllar içinde unutulmuştu ancak geçmişten gelen Malfoy efsanelerine göre bu taşların aileyi koruduğuna inanılıyordu. Taşların büyük bir İlahi sır barındırdığı düşünülüyordu. Çok tanrılı dinlerden birine ait olan bu taşlar sihir yapmanın temeli sayılıyordu. Paganizm'e inanan tüm büyücüler ilk sihirlerin bu taşlar aracılığıyla yapıldığına inanıyordu. Ama gerçeği kimse bilmiyordu. Septimus ise bu yıllar önce öğrenmişti. Gözlerini kapadı ve o günü hatırladı. Nasıl unutsundu ki?

Karanlık DiyarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin