8.Bölüm

151 18 25
                                    

Sabah olmuştu. Mingi yavaş yavaş kıpraşmaya başlamıştı ve en sonunda uyanmıştı. Gözlerini açıp bir süre etrafa bakındı. Daha sonra neler yaşandığını hatırlayıp hızla yerinden kalkıp kapıya doğru ilerlemeye çalıştı ama zincirler yüzünden tekrar yatağın üstüne sırtüstü düştü. Bu ani hareketi yüzünden beyni sarılmıştı ve bilekleri acımıştı. Hem bileklerinin acısı hemde büyüyen siniri yüzünden kendini tutamayıp bağırmaya başlamıştı.

"JEONG YUNHO! NERDESİN!? NERDEYSEN GEL VE ÇÖZ ŞU KELEPÇELERİ HEMEN!"

Bağırdıktan sonra biraz duraksayıp bekledi ama hiçbir geri dönüş alamadı. Artık dahada sinirlenmeye başlamıştı.

"YA! JEONG YUNHO! SANA DİYORUM! GELİP ÇÖZ ŞUNLARI! "

Ne kadar beklesede durum aynıydı. O da artık bağırmanın anlamsız olduğunu anladı ve yatakta dikleşip sırtını yatak başlığına yaslayarak boş boş duvara bakıp oturmaya başladı.

Mingi bunları yaşarken Yunho hâlâ Park Krallığı'ndaydı.

Uyanmış ve uzandığı yerde gözlerini tavana dikmiş düşünüyordu. Dün gece pek rahat olmasada yeterince uyumuştu. Bu bahsettiği rahatlık yatağın ya da yastığın rahatlığı değildi. İçinin rahatlığıydı ve içi hiç rahat değildi çünkü bütün gece aklına Mingi gelmişti. Onu konuyla bir alakası olmamasına rağmen kaçırmıştı sırf intikam için. Tüm bunlar yokmuş gibi birde Jongho'ya annesinin kaybolduğunu da söylemesi gerekiyordu. Gerçekten her şey gitgide kötüleşiyordu.

Daha fazla bunları düşünmek istemiyordu bu yüzden uzandığı yerden kalkıp odadaki banyoya gitti ve elini yüzünü yıkadı. Sonra ise kıyafetlerini giyip odadan çıktı ve merdivenlere yöneldi. Merdivenlerden inip kahvaltı salonunun kapısına vardığında içeriye baktı. Üçüde oturmuş onu bekliyordu. Onları gördüğü için yüzüne bir tebessüm yerleştirdi ve yanlarına doğru gitmeye başladı. Üçü ise moralleri bozuk olmasına rağmen Yunho görüş alanlarına girdiğinde ona karşılık vererek gülümsemiş,ayağa kalkıp selam vermişti.

"Günaydın Yunho hyung."

"Günaydın Wooyoung."

"Günaydın Yunho."

"Sanada günaydın Yeosang."

"Günaydın hyung."

"Sanada günaydın Jongho."

Birbirimizle selamlaştıktan sonra hepimiz sofraya oturmuştuk. Benle Jongho yan yana, Yeosang'la Wooyoung'da karşımızda yan yana oturmuş, yemeğimizi yemeğe başlamıştık. Masada sessizlik vardı ve gözüme Yeosang takılmıştı. Sürekli anneyle babasının boş sandalyelerine bakıyor ardından önüne dönüp tabağındaki yemekle oynuyordu.

Gerçekten içim dahada çok acımıştı ve artık dayanamayıp konuşmaya başladım.

"Yeosang bana anne ve babanın öldüğü gün yaşananları anlatır mısın? Ama detaylı bir biçimde lütfen."

Söylediklerimle birlikte biraz şaşırsada hemen boğazını temizledi ve anlatmaya başladı.

"O gün yine diğer günler gibiydi tek fark o günün gecesi ebeveynlerimizi kaybetmemizdi."

"Her şey gece yaşandı. Annem ve babam yine her gece olduğu gibi yatmak için odalarına gittiler. Sonra ise hizmetçilerden biri annemin onu çağırması üzerine odalarına gitmiş ve o manzara ile karşılaşmış. Annem ve babam yatakta ölü bir şekilde yatıyordu. İkiside bıçaklanmıştı, yerde kanlar ve çamurdan ayak izleri vardı."

Çamurdan ayak izleri mi? Yoksa düşündüğüm şey olabilir mi?

" Üstüne üstlük odanın camı açıktı. Annem asla camları açık bırakıp yatmazdı. Sonra işte biz bir çığlık duyduk ve çığlık sesinin geldiği yere doğru koşarak geldik. Abim odada şaşkınlık ve üzüntü içinde bir şeye bakıyordu. Bizde hemen meraklanıp girdik ve annemle babamı gördük..."

◇~Kingship~◇Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin