"Ne?" diye bir fısıltı çıktı dudaklarımdan. Karşımda bana bakan Darcy baktım. Ne dedi o? O az önce onun benim babam olduğunu mu dile getirdi?
" Darcy Wilhellmina'nın kızı Henrietta Wilhellmina." dedi bir kez daha. Anlam veremiyordum. Kimdim ben Kimin kızıyım? Kimin çocuğuyum ben? Benim annem babam kim?
Şimdiye kadar kendime binlerce kez sorduğum o soruyu yine, bir kez daha soruyorum kendime.
Kimim ben?
Aden Akkurt'mu?
Yoksa gerçek olduğu savunulan Henrietta Wilhellmina'mı?
"Kızı mı?"dedim sesimi yükselterek.
"Evet kızım." dedi net bir sesle Darcy.
"Ben kimsenin kızı falan değilim. Ben ne annem ne de babam var. Benim benden başka hiç kimsem yok." dedim sesimi daha da yükselterek.
"Hayır var. Senin baban, annen ve bir de kardeşin var Henrietta." dedi oda aynı benim gibi sesini yükselterek.
"Benim hiç kimsem yok." dedim üzerine basa basa.
"Evet seni terk etmiş olsak bile biz hala senin aileniz." dedi gülerek. Bu kendini komik mi sanıyor şimdi? Sıcak bastığını his ettim. Ateşlendi sanki her yer bir anda.
Hayır. Hiç bir yer ateşlenmedi. Ben ateşlendim.
Hayır. Bende ateşlenmedim. Ben zaten ateşin ta kendisiyim.
Ateş tamamıyla benden ibaret.
"Ne ailesi? Sen ne ailesinden bahsediyorsun? Aile de ne?" diyerek adım adım yaklaşmaya başladım.
"Aile işte. Yuva. Huzur. Birlik. Anne. Baba. Kardeş." dedi teker teker. Ardından başıyla yanındaki adamlara emir verdi. Adamlar hızla dışarı çıktılar.
"Aile mi? Ne ailesi ya? Sen benim karşıma geçmişte ne ailesinden bahsediyorsun? Ne yuvası? NE birliği? Ne huzuru ya? Ne annesi ve babası? Senin huzur dediğin benim 18 yıl boyunca annesiz, babasız, sevgisiz büyümem mi?" Titrek bir nefes bıraktım ve devam ettim.
"Senin birlik dediğin benim darmadağın olmuş olan ailem mi? Yuva dediğin benim her gece sizin yüzünüzden soğuk yatağımda hıçkıra hıçkıra ağlamam mı? Gelmiş bana anne ve babadan bahsediyor. Anne ve baba ne demek sen hiç biliyor musun? Bilemezsin! Sen ne aileyi, ne yuvayı, ne huzuru, ne birliği, ne de anne-baba olmayı bilemezsin. Ne sen ne de o kadın bilebilir bunları!" Dedim bağırarak. Yüzü düştü. Ardından konuşmaya başladı.
"Sadece sen zor şeyler yaşamadın bu hayatta. Bencillik yapma. O 18 yılda bizde senin kadar zor şeyler yaşadık, emin ol!"
"Ne yaşadın da sen benimle acılarını kıyaslaya biliyorsun?! Ha?! Benim kadar ne acısı çektiniz şu 18 yılda?! Ben hangi acımdan bahsedeyim sana peki?!" Sinirle yüzüne baktım. Durmadım ama. Konuşmaya, nefretimi kusmaya devam ettim.
"Hangi acımdan bahsedeyim ki utancımdan yerin dibine giresin?! Annem babam olmadığı için ilkokulda bile zorbalık görmem mi?! Veli toplantılarında her kesin anne babası gelirken benim teyzem geldiği için arkadaşlarım tarafından alay konusu olmam mı?! Ameliyata girerken bana sarılan bir annem, teselli veren bir babam olmadığı için doktorun bana acıdığını söylemesi mi?! Her hafta sonu çocuk parkına gidip orada ki annesi ve babasıyla birlikte vakit geçiren çocukları izlemem mi?! Ha! Ne kadar da ağır! Öyle değil mi?" dedim gözümden tek bir damla yaş düşerken. Hızla sildim yaşımı. Kimsenin görmesine gerek yoktu. Hele onun görmesine hiç gerek yoktu. Yutkundu. Ağır gelmişti. Onun, onların açtığı her bir yara onların yüzüne söylenince ağır gelmişti tabi.
Bazen insan birine büyük bir yara açarsa, bu bir aynaya dönüşür. Çelik aynaya. Yara ister asırlarca olduğu gibi dursun. Bunu yara açan hiç bir zaman fark etmez. Ne zaman bir yaranın üstüne tuz basarsın, o zaman o yaranın acısı yarayı açana da geçer. Acısını, onun zorluğunu ve ağırlığını ancak o zaman his eder.
"Senin yaşadığın acıyla eş değer bir şekilde bizde acılar çektik. Zorluklar yaşadık. Üçümüzde hep birlikte seni aradık. Senin için çabaladık." dedi dolu gözlerini yüzümde gezdirerek. dolu olan gözlerimin içindeki yaşı yok edip konuştum yüksek bir sesle.
"Ben doğduğum andan beri yaşıyorum bunları! Bebekliğim, çocukluğum, gençliğim hep zorlukla geçti! Hep! Kendimi bildim bileli sizin açtığınız yaraları sarmakla geçti benim hayatım! Sen benden kaç yaş büyüksün farkında mısın? Yirmi? Yirmi beş? Belki otuz? Bilmiyorum! Umurumda da değil! Emin ol! Senin bu yaşında, bu zamana kadar sığdırdığın acılar, yaşadığın zor şeyler bana ne kadar ağır gelir bir düşün?! Düşünme ya da! Düşünsen bile anlayamazsın çünkü sen! Anlasaydın, zamanın da çekip gitmezdin. Anlasaydın, yanımda olurdun. Anlasaydınız eğer, hepiniz yanımda olurdunuz!" dedim tüm nefretimi kusarak.
"Belki geçmişte değil, ama gelecekte her zaman yanında olacağız. Sana söz veriyorum." dedi ve ellerini kaldırıp yüzüme dokunmaya çalıştı. Hemen ellerini itekledim.
"Çek ellerini. Benim iznim olmadan hiç kimse bana dokunamaz! Hele ki bu sensen. Seni yakarak öldürmemi istemiyorsan o iğrenç ellerini bir daha bana yaklaştırma!" diyerek en yüksek sesle bağırdım. Bir kaç adım geriye gittim. His ediyordum. Yanıyordum. Yakıyordum.
Benim geriye attığım adımları yine atıp aramızdaki 2 adımlık mesafeyi korudu. Bir adım daha gelmek isteyince artık kendime hakim olamadım. Tüm sinirim toplandı ve kullanmam için bana silah oldu. Ellerimden çıkan ateşler tüm odanın içine yayıldı. Bunu gören Darcy hızla yanıma yaklaşıp beni durdurmaya çalıştı. Ama ellerimi yukarı kaldırıp ona taraf doğrulttum. Hemen kendini geri çekti. Ve ardından yapamam için bir sürü söz sıraladı. Gülerek konuştum.
"Şşşşt..." sustu. Bende devam ettim. "Ben sınırları olmayan biriyim. Benim zorlaya bileceğin bir sınırlarım bile yok. Tek kelime etmen bile benim seni buracıkta öldürmem için yeterli." Hemen ardından bir kaç dakika önce yanında olan ama dışarıya çıkardığı adamlar yine içeri girdi. Oda yavaş yavaş alev alacaktı. İlk olarak kelepçelerin olduğu kısım yanmaya başladı.
Ya da yakmaya başladım.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gecenin Yalnızlığı
FantasiaHer kes tarafından aranan bir Anka... Onunla birlikte aranan bir kaç genç... İnanılmaz özel güçler... Tehlikeli düşmanlar... Bilinmeyen hikayeler... Ve yalnız geceler... Hikaye başlıyor.. Onlar hazırlar... Peki ya siz.... Sizde hazırmısınız ? Umarı...