Rüzgar esmeden önce sen rüzgarı estir.
Her seferinde iki yolumuz vardı. Tanrı bize durmadan seçenekler sunardı ve seçimi kendi hür irademize bırakırdı. Bu da kaderimizin kendimizin belirlediğimizin göstergesiydi.
Kaç yada yüzleş.
Yollarımız bunlardı. Ben ise şu an düşünmeden kaçmayı seçiyordum.
Hemen telefonumu alıp cebime attıktan sonra kapıyı araladım. Sağa sola bakıp boş olduğunu gördüğümde kapıdan sessizce çıkmıştım.
Bu koridor gereğinden fazla sessizdi. Trabzanlara tutunarak yavaş bir şekilde aşağı kata indiğimde insanların aceleci bir o tarafa bir bu tarafa doğru hareket ettiklerini gördüm.
Neler oluyordu burada?
Daha birine sorma fırsatım olmadan bana doğru büyük adımlarla hızlı hızlı yürüyen koca adamı fark ettim.
Tabii ya.
Etrafımda ne fırlatabilirim diye bakındığımda hemen yanımda duran servis arabasını gördüm. Üzerinde duran bir tepsiyi alıp adamın bana ilk hamlede bulunmasını bekledim.
Bana doğru yaklaştığında tamda kafasına doğru tepsiyle vurup sarsıldığını fark ettiğim an servis arabasından bir bıçak alıp arabayı üzerine doğru itekleyip aşağı kata koşmaya başladım. Danışmanlık yerine geldiğimde etrafta kimse yoktu. Herkes telaştan dolayı ya çıkmış ya da üst katta bir sorunu çözüyorlardı.
Danışmanlığın hemen üstünde duran kameraya gözükmeden bıçağın arka tarafıyla kameraya vurup içerisindeki kabloları kestim. İşimizi sağlama almalıydık öyle değil mi?
Hemen kasanın oraya geçip çekmeceyi açtığımda kendi otel paramı geri almıştım. Ben bir hırsız değildim. Ya da illegal işler peşinde olan biri hiç değildim. Sadece bugün kalmadığımdan dolayı ödememi geri alıyordum. Hepsi buydu.
Kendi ödememi geri aldığımda kalan parayı geri yerine koymuştum.
Hızla otelden çıkıp karşı apartmana doğru koşup içerisine girmiştim. Şimdilik burası en iyi seçenek gibi görünüyordu çünkü kaçsam yada koşsam gidebileceğim bir yer yoktu.
Apartmanın kapısında aralıkla dışarıya baktığımda adamın tam da otel kapısının önünde bir aşağıya bir yukarıya baktığını gördüm. Büyük ihtimalle beni arıyordu.
Şu an aklımdan bir sürü delilik geçiyordu ve bir tanesini seçmiştim. Büyük adımlarla en üst kata çıkmaya başladım.
Karşı karşıya duran iki daire vardı. Resmen şu an iki kapıyla bakışıyordum. Acaba birinin ziline basmalı mıydım şu an? İçimden bir ses basmamı söylüyordu. Gerçi şu an saat gecenin kaçıydı ki?
İçimden oylama yapıp sol kapıyı seçtiğimde çoktan ziline basmıştım bile. Kapı dakikalar sonra açıldığında uzun düz sarı saçlı, gözleri az da olsa şişmiş (ve bu da yeni uyandığının belirtisi) ve benden biraz uzun bir kız açmıştı. Gözlerini ovalayarak bana anlamsız bir bakış attığında sanki bu saatte neden geldiğimi sorguluyordu. Ağızımı büyüte bildiğim kadarıyla büyütüp kocaman gülümsemeye çalışmıştım. ''Merhaba!'' Elimi kaldırıp salladığımda şu an bende kendime anlam veremiyordum.
-Dalya ne saçmalıyorsun şu an?
-Eve girmek için çabalıyorum ya sen?
-Biraz susarsan odağımı toplayacağım.
-Şu an ne yapmayı planlıyorsun kız sana nasıl bakıyor farkında mısın?
Kıza baktığımda ne var dercesine bakış atmıştı. İçimde konuşan sesleri susturup hamleye geçmiştim. ''Beni eve almayacak mısın?'' Tekrar bir tebessüm. Evet doğru ilerliyordum bence.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ateşin Gölgesi Olmaz
ActionHerkesin içinde aydınlığa kavuşmak isteyen bir kötü yok muydu?