8.| Güneye Giderken

49 2 1
                                    

Bölüm şarkıları: Güneye Giderken, Mor ve Ötesi

                                 Yıldızların Altında, Kargo

                                 Yıldızların Altında, Kargo

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Deniz Akça

Yaptığım şeyi kendime karşı izah edebilecek bir cümlem yoktu. Gün boyu aklımdan bin tane şey geçiriyordum ve sonra alakasız bir şeyler söyleyip hiç ummadığım şeyler içinde buluyordum kendimi. Kaderim artık bana güvenmediğinden yolumu kendi çizmeye mi karar vermişti yoksa oralarda bir yerde var olan kalbimin sesi mi dışarı çıkmaya başlamıştı bilmiyorum. Belki de Gökçe ve Ilgaz'ın yaptığı manipülasyon işe yaramıştı.
Sonuç olarak yanımda ikizim, birkaç gündür ismen tanıştığım babam ve tanışalı saatler olan kuzenim, birde Ilgaz vardı. Yola çıktığım kimseyi tanıdığımı düşünmüyordum ama aslında hepsiyle de tanışıyordum.

Belki de bir kumar oynuyordum. Büyük bir risk alıyordum. Tüm sorumluluğu umduklarıma bırakmış ve kaçmıştım. Her şeyin güzel olmasını ummak kalmıştı bana.

Balkondan içeri girince yeni uyanan Gökçe'ye döndü hemen. "Nerede senin eşyaların?" Gökçe cevap vermeden bakınca Ilgaz cevap verip eliyle girişteki eşyaları gösterdi. Cevabını alınca da hepimize tek tek baktı. "Benim bir işim var." Önce bana sonra Toprak'a döndü. "Toparlanmaya başlayın. Geldiğim gibi yola çıkalım, tamam mı?"
"Hayırdır, kovalayan mı var?" diye sorduğumda
"Var canım." dedi. "Çok acil gitmemiz lazım, yakalanırız yoksa."
"Ha tamam o zaman, hazırlanırız."
Kapıya doğru yönelirken beni çağırınca peşinden gittim. "Ver evin anahtarını."
"Niye?"
"Ver işte kızım, boş mu dursun ev? Teslim edeyim."
"Sen vazgeçeriz diye mi acele ettiriyorsun? Öyle bilelim yani."
"Bir tık."
"Ha tamam o zaman."
Anahtarı çıkarıp verdiğimde gitmek üzereydi ki kolundan tuttum.
"Kumru nerede?" diye sordum. Cevap vermesine izin vermeden "Hafızama güvenebilen biri değilim ama sana bunu soracağımı söylediğimi hatırlıyorum. Nerede Kumru?"
Dişlerini göstere göstere güldü.
"Bir bilsem. Ah bi' bilsem!"
"Senin de ne çocuklarından haberin var ne karından. Ne desem bilemiyorum artık." dediğimde "'İzahı olmayanın mizahı olur.' der gibi bir halin var." dedi.
"E öyle olacak mecbur. N'apalım?"
"Konuşacağız bunları sonra. Hadi hazırlan, hadi." deyince "Çok hızlı oluyor her şey." diyerek kapıyı kapatırken "O kadar yavaş oluyor ki aslında." dediğini duyup bir şey demedim.

Geri döndüğümde Gökçe yüzünü yıkamaya gitmiş, Ilgaz telefonla konuşuyordu. Toprak'ın bana kaş göz yapıp oturduğu yerden kalktığını görünce peşinden odasına gittim.
"Ne oluyor?" deyince "Sana ne oluyor?" dedim hiddetle.
"Gidiyor muyuz Deniz!?"
"Paşamız öyle karar vermiş, gidiyoruz belli ki."
"Lan ne diyorsun?"
"Ben sen tamam dediysen onayladım. Demişsin Toprak. Ben en azından bir istişare ederiz diye düşünmüştüm ama..."
Güldü. "Öyle mi dedi sana? Ben topu sana attım. 'Deniz ne derse o.' dedim. Sonra beraber konuşuruz anlaşırız diye."
"Hiih!" dedim. "Bu da palavracı."
"Galeyana getirdi bizi."
"Ee, ne yapacağız?"
"Sen söyle."
"Yani," dedim. "O kadar saftirik olduğumuzu düşünmüyorum şahsen. Ben değilim en azından. İşe kaderi de dahil ettiğimizde şu anki konumumuza 'Vardır bir hayır.' diyesim geliyor."
"İstemem yan cebime koy."
"Ay medeniyetini göstereceğine gitmediğini söyleseydin canikom, o zaman bunu düşünmek zorunda kalmazdık."
"Bana kızacağına ne yapacağımızı söyle."
"Sorumsuzsun oğlum. Bana yıkıyorsun her şeyi, pişman olunca benden bileceksin di mi?"
"Kızım manyak mısın? Beraber karar vermemiz gerekiyor ya."
"He fikrimi sordun... Yani bence aklımızda bir soru, başka ihtimaller, bir merak kalmasın işte. 'Gitsek ne olurdu?' diye düşünmeyelim. Geri dönmek de o kadar zor olmaz."
"Diyorsun."
"Sen ne diyorsun?"
"Aynı şeyler hemen hemen. Ama sanki çok büyük bir şeymiş gibi geliyor, sen böyle söyleyince hafifmiş gibi oldu."
"Yok hafif değil zaten de, öyle işte."
"Gidiyoruz o zaman?"
"Gidelim mi?"
"E gidelim. Okul ne olacak?"
"Tatile girdi zaten ikimizinki de. O sürede bakarız nasıl gittiğine, duruma göre de yatay geçiş yaparız. Olmazsa bir çare bulur geliriz, çok mu zor?"
"Ha sen bayağı düşünmüşsün ya."
Güldüm. "Tamamen şu an planladım."
Tam odadan çıkıyordum ki yine seslendi. "Bana bak. İlaçlarını, sonuçlarını falan sakın unutma. Kontrole geliriz buraya zaten. Anahtarını da ver, kesin gidiyorsak saat geç olmadan vereyim."
"Bir zahmet, alacağım herhalde Toprak. Birde anahtarı istedi benden teslim edecekmiş, verdim ikimizinkini de..."
Kaşları havalanıp ağzı açık kalınca kaşlarım çatık ona baktıktan bir süre sonra benim de yüz ifadem aynı şekli aldı.
"Çok fena." dedi sonunda.
"Çok!"
"İnanmıyorum."
"Oyuna geldik."
"Yine."

BİRİLERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin