BÖLÜM 2: DERİN ÇARESİZLİK

16K 612 161
                                    

Medya; Oğuzhan

O asansörden nasıl çıktım, nasıl arabama bindim de ailemin evine geldim bilmiyorum. Çalışma odasının kapısını var gücümle yumruklarken arkada annemin ve çalışanların endişeli seslerinden çok, o adamın beynimde zonklayan tehditkâr sesini duyuyordum yalnızca.

"Bizde söz senettir. Borç kamçı. Paramı vermezsen, karşılığında can almasını bilirim."

"Baba! Aç şu kapıyı!" Konuşmak zorundaydık.

"Oğlum yeter. Ne oluyor söyle artık." Kolumdan tutmuş endişeli anneme bakmadan yardımcımıza annemi gösterdim götürmesi için. Bir yandan da babama sesleniyordum.

"Baba her şeyi biliyorum. Aç kapıyı!"

Ayak sesleri duyduğumda kasıldım. Annem de duymuş olacak kapıya dönmüştü. Az sonra kilit döndü. Kapı açılmadı ama bunu bir davet olarak saydım ve anneme "sorun yok anne. Babamla konuşup geleceğim yanına." Dedim sabahtan beri bizim yüzümüzden korkmuş duran kadına.

"Tamam." Dedi başını ağır ağır sallarken. "Salonda bekleyeceğim seni. Bizimde konuşmamız gerekiyor." Konunun Pınar olduğu bariz belliydi. Kabullenişle onayladım onu ve annem merdivenlerden inene dek arkasından baktım.

Elim kapının kulpunda durdum birkaç saniye. İçimdeki öfkenin yerini bilinmezlik sarmıştı. Bir parça da çaresizlik vardı. Derin bir iç çekişle saygı gereği kapıyı çaldım ve cevap vermeyeceğinin bilincinde sakince içeri girdim.

Benim sakinliğime oranla babam telâşlıydı. Masasının etrafı, yerler, her yerde tomarlarca kağıt vardı. Kaşlarım çatılırken yerde dizlerinin üstünde bir şeyleri kurcalayan adamın yanında durdum. Beni umursamadan kalkıp masasına koşturdu. Gözündeki gözlüğü düzeltip bir şeylerin altını çizdi. Durmadan hareket ediyordu. Varlığımın farkında değilmiş gibi davranması beni daha da endişelendirirken "baba." Dedim bir mırıltıyla.

Durdu. Titreyen elleriyle bana döndü. Gözlerinde şuracıkta beni ağlatacak bir çaresizlik varken ısrarlı bir kararlılıkla bana döndü. Çenesi titriyordu.

O an ne bok yiyeceğiz şimdi diye sormak istedim. İşler hangi ara bu kadar kötü oldu, sen nasıl mafyanın tekinden borç aldın diye öfke kusmak istedim. Ama bunların hiçbirini yapmadım. Yapamadım. Onun yerine "yardım edeyim baba." Demekle yetindim.

Paramı vermezsen karşılığında can almasını bilirim.

Gösterdiği kağıt yığınına yürüdüm. Ne yaptığımızı bilmeden öylece kağıtları inceledim. Düzenledim, sıraladım, dosyanın içine yerleştirdim. Bu böyle saatlerce sürdü. Telefonum defalarca çaldı. Sessize aldım. Babam çıldırmış gibi sağa sola koşturmaya devam etti.

Tam artık sessizliğe alışmaya başlamıştım ki bir anda masadaki her şey yere saçıldı. Babam küfürler savurarak ortalığı birbirine kattı. Hiçbir şey yapmadan onun taşan sinirini atmasını bekledim. Böyle zamanlarda ona yaklaşmak ancak benim zararıma olurdu.

Dakikalarca kağıtları tek tek parçaladı durdu. Sandalyesini tekmeledi, perdeleri yerinden kopardı derken ansızın durdu. Nefes nefese kalmıştı.

"Baba." Dedim ne diyeceğimi bilemeyerek.

"Bittik biz." Volta atmaya başladı. Bir saçlarını karıştırıyor, bir kıpkırmızı olmuş suratını sıvazlıyordu. Çaresizdi. "Bittik Oğuz."

"Önce bir otur baba. Anlat, anlat ki bir çözüm bulalım gözünü seveyim."

"Çözüm mü kaldı Oğuz! Bittik diyorum oğlum."

"Tamam! İflas bayrağını çekelim bitsin gitsin o zaman."

Başını iki yana salladı. Ağlamamak için kendiyle cebelleştiğini gördüğümde yüreğime bir dağ yerleşti sanki. Yutkunamadım. Nefes alamadım. Kim babasını bu halde görüp de dik durabilirdi ki zaten? Bende duramadım. Bir kere bile eğilmeyen sırtım eğildi. Kamburlaştım. Gözlerim doldu. Kafamı çevirdim bir an.

"O kadar kolay olsa keşke. Bankalar peşimizi bıraksa bile Arslan Velioğlu bırakır mı sanıyorsun?"

"Baba Allahaşkına kim bu adam? Kim ki bizi tehdit ediyor? Kim ki seni korkutuyor?" Kim oluyor da öldürmekle tehdit ediyor! Kafayı yiyecektim.

Yorulmuş olacak gelip yanıma çöktü. Benim gibi kamburlaştı. Onu ilk defa bu kadar... kötü görüyordum. Zayıflamıştı sanki. Yeni farkediyorum.

Herkesin babası kendi kahramanı. Kendi yenilmezi. En cesur, en korkusuzu. Ve ben yirmi iki yıllık hayatım boyunca babamı ilk defa bu kadar ölümüne korkmuş görüyordum. Elleri titriyordu. Ödü kopmuştu. Kıpkırmızı gözleri daha önce ağladığını kanıtlıyordu.

O an garip bir tatminlikle doldum. Ben bugün, babamın korkusundan ağladığı adamı dövmüştüm. Teselli vermek istedim. Korkma baba, ben o adamı dövdüm.

Elim yavaşça sırtına çıktığı anda "o adam..." Dedi. Duraksadı. "O adam istanbulun tapusuz sahibi Oğuz. Yeraltı dünyasının patronu. Aklının hayalinin alamayacağı bağlantıları var." Bugün istese beni oracıkta öldürürdü yani.

"İllaki bir yolu vardır." Dedim. "Herkesin zayıf bir noktası vardır baba." Başını iki yana salladı. Dirseklerini dizlerine dayayıp yüzünü elleri arasına alınca sinirle gözümden akan tek damlayı sildim elimin tersiyle.

"Ne kadar borcun var ona?" Cevap veremedi. Sabır dilenircesine derin bir nefes aldım. "Baba.."

"Yirmi milyar..." o susunca ben ekledim. "Dolar." Diyerek. Dolar...

"O parayla bankadaki borçların çoğunu ödedim. Tek umudum o ihaleydi. Piç herif... Nereden bileyim böyle olacağını?" Sonradan ihaleden çekildiği ortağı olacak piç yüzünden bu halde olduğumuzu düşünüyordu. Hâlâ en başından beri o adama bulaşmaması gerektiğinin farkında değildi.

"Bizi gerçekten... öldürebilir mi?" Sözlerim babamı irkiltti. Doğrulup afallayarak yüzüme baktı. Sanki nasıl bunu düşünürsün der gibi bakıyordu. Gözlerinde büyük bir şefkatle ensemi kavrayıp alınlarımızı birleştirdiğinde ağlamakla gülmek arasında kalmıştım. Ama ne ağlayabildim ne gülebildim.

"Size bir şey olmasına izin verir miyim oğlum? Ha, bak bana. Bak babana. İzin verir miyim hiç?" Başımı iki yana salladım. Vermezdi..

Saat geç bir vakti bulmuştu eve vardığımda. Üstüm başım sigara kokuyordu. Yavaş olmaya çalışarak kapıyı aralayıp ışığı açmadan içeri girdiğimde ben daha adımımı atamadan ışık açıldı. Üstünde siyah saten geceliğiyle kapı pervazına dayanmış Pınar kolları göğsünde beni izliyordu.

"Özür dilerim." Daha o tek kelime etmeden aceleyle konuştum. Onu aramayı tamamen unutmuştum.

"Bizimkilerle birlikteydim. Valla bak."

"Telefonlarımı niye açmadın?" Sakinliği beni korkutuyordu ne yalan söyleyeyim.

"Özel bir konuyu konuşuyorduk babamla. Bölemedim."

"Tamam. Anlıyorum. Ailen sonuçta Oğuz ama sence de bir mesaj atmak çok mu zordu?" Sıkıntılı bir oflamayla kapıyı örtüp yanına gittim ve karnına özen göstererek sarıldım sıkıca.

"Pınar, özür dilerim. Çok zor bir gün geçirdim güzelim. Affet beni."

Aslında derdi ailemin yanına giderken ona haber vermemem değil, onu da götürmememdi, farkındaydım. Yelkenleri çabuk indirdiğinde birlikte yatak odasına geçtik. Ona yatağa girmesini, duş alıp yanına geleceğimi söylediğimde ikiletmedi. Sigara kokumdan rahatsız olmuş olmalıydı. Onu dudaklarından masum bir öpücükle odaya yollayıp banyonun yolunu tuttum.

Kıyafetlerimi tek tek çıkarıp çırılçıplak halde duşun altına girdiğimde buz gibi soğuk suyun altına dikildim. Hayatımda ilk defa yarından korkuyordum. Yarının getireceklerinden çok korkuyordum. Ama bir yerde kaçışımın olmadığının da farkındaydım. Kaçışım yoktu yaşanacaklardan. Belki de en iyisi yüzleşmektir..

Geceye Karışan Günahlar (GAY)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin