BÖLÜM 38: Melek

10.6K 627 96
                                    

İyi Okumalar!
Umarim beğenirsiniz, yorumlarda buluşalım.

Bir hafta sonra~

''Melek çok güçlü bir kız. Erken doğmasına rağmen kısa sürede toparlandı. Akciğerleri gelişimini tamamladığı için doktor kontrolünden sonra gidebilirsiniz.'' Hemşireyi dinlerken başımı salladım onaylarcasına. Gözlerim ne kadar hemşire de olsa da durmadan süt annesinden sağdıkları sütünü içen kızımda oyalanmadan edemiyordu. Zaten beklediğim bir haber olduğu için rahat bir nefes vermiştim sadece.

''Yanına gidebilir miyim peki?" Diye sordum hevesle. Hem belki kucağıma da alabilirdim...

''Önce doktorumuzla konuşun isterseniz. Sizi bekliyor.'' Dediğinde mecburen kabul ettim.

Annem bana destek olurcasına gülümsediğinde ''doktorla konuşup geleceğim. Siz o zamana kadar toparlanın.'' Dedim.

''Tamam oğlum sen merak etme.'' Annem ayaklandığında merdivenlere yöneldim. Doktorun odası iki kat aşağıdaydı. Koşar adımlarla merdivenleri inip aşina olduğum odaya yürürken tanıdık sarı saçlarla karşılaştım, istemsizce adımlarım sekteye uğradı ve ne yapacağımı bilemeyip kaldım öylece. Pınar, üstünde kaşe bir montla ve elinde ona aylar önce verdiğim bavulu sürükleyerek yürüyordu ki bir an başını kaldırdı, göz göze geldik. Yutkundum. Aylar sonra ilk karşılaşmamızdı.

''Seni bekliyordum ben de. Tam da umudumu kesmiştim aslında.'' Güldü, dalga geçercesine bir gülüştü. ''Yukarı çıkmamı yasaklamışsın ya hani.'' Ben değil, Arslan yasaklamıştı. Onun hâlâ burada olduğundan haberim bile yoktu.

''İyi görünüyorsun.'' Dedim ne diyeceğimi bilemeyerek. Bu onu daha çok güldürdü. Hatta kahkaha attı. İnsanlar bize dönerken rahatsızlıkla kıpırdandım. Aşırı huzursuz hissediyordum.

''İyi görünmek mi?" Üstüme yürümeye başladığında gözlerimi kaçırdım. Berbat görünüyordu. Oysa onun yanında kalması için hizmetliler yollamıştı annem. Yetmemişti anlaşılan. Yoksa bu kadın şimdi göğsümü yumrukluyor olmazdı. Yine de onu durdurmak için bir çaba göstermedim.

''Mahvolmuş haldeyim be! Bittim ben! Görmüyor musun halimi? Senin o piçin benden öyle bir intikam aldı ki-" bileğinden tuttuğumda sözü yarın kalmıştı.

''Bir daha...'' Dedim bastıra bastıra. ''Kızıma piç dersen bunu sana ödetirim Pınar!'' Sinirden dişlerim birbirine yapışmıştı. Pınar'ın yüz ifadesi gittikçe değişmeye başladığında ağzından bir hıçkırık kaçtı. O an psikolojisinin normal olmadığını farkettim. Çok tuhaf davranıyordu.

''Allah belanı versin! Nefret ediyorum senden de o... O piçinden de! Hayatımı mahvettiniz. Keşke... Keşke geberseydi içimde.'' Dedi. O kadar zalimdi ki kelimeleri, birkaç saniye sindirmeye çalıştım. Ben konuşmayınca Pınar bavulunu da alıp omuz atarak çekip gittiğinde insanların bakışlarını umursamadan gözlerimi kapattım ve yüzümü sıvazladım biraz sakinleşme umuduyla.

''Oğuzhan bey?" Başımı kaldırdığımda Serkan'la karşılaştım. Çatık kaşlarım gevşerken hızla doğruldum.

''Arslan geldi mi?" Diye sordum umutla. İşleri yüzünden o gece gitmek zorunda kalmıştı. Sadece telefonda konuşuyorduk. İki kez de görüntülü konuşmuştuk sadece. Onu o kadar özlemiştim ki.

''Doktorun odasında sizi bekliyor.'' Der demez kapıyı bile çalmadan içeri daldım.

''Arslan.'' Birbirimizi görür görmez zaman durmuştu sanki. Hemen gidip sıkıca sarılmak istiyordum ama kıpırdayamadım bile.

''Oğuz bey buyrun geçin.'' Bakışlarımı zorlukla ondan ayırıp doktora baktım ve gösterdiği yere, Arslan'ın tam karşısına oturdum. Bütün dikkatim Arslandaydı ve bunu engelleyemiyordum. Aynı şekilde o da parlayan bakışlarını üstümden çekmiyordu. Siktir, çok fena özlemiştim.

Geceye Karışan Günahlar (GAY)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin