Mavi Gözlü Adam

34.9K 985 114
                                    

Satır aralarında yorum belirtmeyi unutmayın, haftada iki bölüm olacak şekilde göndereceğim bölümleri.

Güzel bir gidişatı olacağını düşünüyorum çünkü zannettigim kadar zor değil, gayet güzel düzeltiliyor.

Yıldızlamayı unutmayın!

Gök gürültüsü ve bağırma sesleriyle gözlerimi açmıştım. Hâlâ aynı odadaydım ve aralık olan kapının ardından bağırma sesleri geliyordu ve ürkmüştüm uykumdan bu şekilde uyanınca.

"Kes sesini!" Gök gürültüsü ile eş zamanlı olarak bağırdığında yerimden kalkarak kapıya doğru ilerlemiştim. Koridordaki camın önünde sinirle soluyordu.

"Odaya dön! Ben söylemedende çıkma!" Geri adımlayarak gür sesine karşılık hemen akan göz yaşlarımı silmiştim. Bu huyumdan nefret ediyordum. Bu kadar çabuk olmamalıydı

Ağzımdan firar eden hıçkırık ile beraber odaya girmiş ve yatağa oturarak saçlarımı önümden çekmiştim. Ne yapacaktım, nasıl çıkacaktım buradan sanki?!

"Babamın borcu beni ilgilendirmiyor anlıyor musun?! Ben babamın borcu kadar bile etmiyorumdur! Ne yapacaksın beni burada tutup?! Ne geçecek eline?!" Odaya girerek bir kaç adım atmıştı, oda karanlıktı ama ezberlemişçesine hareket ediyordu.

"Emin ol, daha fazlasısın küçük." Önüme eğilerek lambayı açmıştı, lamba fazla büyük değildi ama odayı aydınlatıyordu. Kafamı kaldırarak gözlerine bakmıştım,
acaba ne zaman beni bırakacaktı? Belkide bu adam beni öldürecekti. Mavi gözleri buz kesiyordu. Kahverengi saçları, alnına dökülmüştü. Onu ilk defa görmüştüm.

"Ne kadar borcu var? Belki bir kısmını ödeyebilirim." En azından büyük bir kısmını ödeyebileceğimi düşünüyordum, bir borç yüzünden beni alıkoyamazdı.

"Ödeyemezsin küçük." İkidebir bana küçük diye hitap etmesi artık dokunmaya başlamıştı. Ağzından hiç düşürmüyordu, kaçırdığı insanın adını da bilirdi herhalde.

"Ayza." Yatağa oturmuştu benim gibi. Beni o kadar umursamıyordu ki öfkelendiğimi hissediyordum.

"Ne?" Gerçekten adımı bilmiyor muydu? Komikti, bilmiyor olamazdı değil mi?

"Ayza, adım Ayza." Gülümseyerek kafasını sallamıştı gülünce gözleri kısılmıştı ve yanağında bir çukur oluşmuştu.

"Adından banane küçük?" Susmayı tercih ederek dışarıyı izlemeye başlamıştım. "Kalk hadi, aşağıya inmemiz gerek, yemek yiyeceksin." Bu sırada telefonu çalmıştı. Bir anda durgunlaşarak telefonunu açtı hemen.

"Kızını, alacak mısın artık? Çünkü, paramı bekliyorum, para olmasa bile, bir özür bekliyorum Ahmet." Nefes alış verişlerim kalbimle eş zamanlı olarak hızlanmıştı.

"Başlatma kızına! Ne parasından bahsediyorsun sen?! O kadar parayı sana bulamam! Kızımı ne yapacaksın sanki?!" Gök gürüldemesi ile hıçkırarak derince yutkunmuştum. "Dokunma kızıma!" Telefonu kapatarak yatağa bırakmıştı.

"Bak, babana, bir özür bile dileyemeyecek kadar aciz." Madem bu bir özür ile hallolacaktı ben niye bu adamın evindeydim?

"Özür ile halloluyorsa, neden senin yanındayım?" Dudaklarımı birbirine bastırarak zoraki bir şekilde gülümsemiştim. Babamın sesini duymak nedensizce duygulanmama

"Hadi aşağıya." Ayağa kalkarak telefonunu aldıktan sonra beni beklemişti. Bende ayağa kalkarak, saçlarımı kulağımın arkasına kıstırarak, benim kalkmam ile yürümeye başlayan adamı takip etmiştim.İki kat aşağıya indikten sonra geniş bir salona ulaşmıştık.

"Siraç abi, odanı temizletelim mi sen aşağıdayken?" Adı, Siraçtı ve ne yalan söyleyeyim şaşırmıştım. Ama düşününce bu isim herkese yakışırdı. Sadece bu ismi çok duymamıştım ve şaşırmıştım sanırım.

"Hayır, gerek yok." Adam kafasını sallayarak salondan ayrılmıştı. Siraç ise sadece adamın arkasından bakmıştı kısa bir süre.

"Babamın borcu bu kadar önemli mi?" Yemek masasına oturmuştuk oturmasına da, hiç iştahım yoktu. Nedense bu yemekleri yemek bile istemiyordum. Kaçırılmıştım ve iştahım mı olacaktı, komik.

"Yemeğini ye, soruda sorma." Susarak çorbadan bir kaç kaşık almış ve dirseğimi masaya koyarak çenemi elime yaslamıştım.

"Siraçım özledim ya, of yorulmuşum zaten." Kim olduğuna bakamayacak kadar kötü hisediyordum. Ayrıca enerjisinin bu kadar yüksek olması şaşırtıcıydı. Siraç ruhsuz gibiydi çünkü.

"Melih, çok konuşma kafam ağrıyor. Bir kelimeyi kaldıramayacak haldeyim." Diğer adam susmuştu, ne yapacağımı asla bilmediğim için sadece oturuyordum. Şu an annemi yada abimi düşünecek durumda bile değildim. Babam, bu adamdan ne için borç almıştı?

"Sen, doyduğuna emin misin ya? Baksana, iki kaşık anca almışın." Az önceki adamın, bana söylediğini duymamış gibi yapıyordum. Açık salon kapısına doğru bakıyordum. Hemen sonra ayağa kalkarak masadan uzaklaşmış ve salon kapısından dışarıya çıkarak bir kaç adım atmıştım, hâlâ yağmur yağıyordu ve sadece çoraplarım vardı.

Buna rağmen yağmurda yürüyordum. Vücudum rüzgarın etkisi ile sarsılıp titrerken saçlarım hızla ıslanarak rüzgar ile uçuşuyordu. Kafamı eğerek ayağımın altındaki yeşilliklere bakmıştım. Bir kaç adım daha attıktan sonra kafamı kaldırarak gözlerimi kapatmıştım.

Son bir kez, gözlerimi kapatayım ve bu kabus bitsin...

Bitsin dediğim şey aslında bir kabus değildi, ben öyle nitelendiriyordum.

İçimde büyük bir sıkıntı vardı.

Beyaz Şarap +18 |DÜZENLENİYOR|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin