"İki yıl ne demek Demir?" Kafamı omzuna koyarak sorduğum soruya gülmüştü.
"Sana dile kolay, bana ise tam bir kâbus." Kafasını eğerek saçlarımı öpmüştü. "Baban ve abinle uğraştığım iki yılda, seni gördüm, yine ağlıyordun anladığım gün. Sonra, yağmur yağmaya başladı ve yanına bir kedi geldi. Daha sonra onu kucağına alarak üzerine doğru eğildin ve ıslanmasını engelledin. Dakikalarca ağladın kediyi ısıtarak. Sonra birden gülmeye başladın, sonra yüzündeki gülümseme silindi ve kediye, ama üşüdün sen, diyerek tekrar ağlamaya başladın." Gülmeye başlaması ile kafamı kaldırmıştım.
Komikti tamam, ve güzel gülüyordu.
"Ama çok üşümüştü, üzüldüm. Gizlice eve almıştım onu, ertesi sabah öleceğini bilemezdim." Gülmeyi bırakarak gözlerime bakmıştı bir süre.
"Sonra, böyle böyle seni izledim uzaktan uzağa, ve daha sonra iş bu noktaya kadar geldi. Benimle gelmeseydin, yani bu eve o gün gelmeseydin 18. Yaşını tekrar alacaklardı senden." Beni kendisine tekrar çekerek kafamı göğsüne koymamı sağlamıştı.
"Neden, ilk geldiğimde söylemedin?" Elimi omzundan yanağına koymuştum, hafif çıkmış sakallarına dokunuyordum, o ise susuyordu.
"Eğer söyleseydim, o eve giderdin, bunu göze alamazdım küçüğüm." Kısa süreli sessizliğin ardından verdiği cevap ile anlamıştım ki, kendi acısı yerine beni düşünmüştü.
Güzel hissettiriyordu.
"Demir, teşekkür ederim. Benim aksime bencil değilsin." Saçlarımı boynundan çekerek kafasını boyun görüntüme koymuştu.
Nefesini boynumda hissediyordum. Hâlâ ilk anda olduğu gibi, kalp atışlarım hızlanıyor ve nefesim kesiliyordu.
"Bencil değilsin küçüğüm." Dudaklarını boynuma sürtüyordu, düşünme yetim elimden alınmış gibiydi. Gözlerimi kapatarak titrek bir nefes almıştım.
"Gözlerini öpmek istemiyorum, öptürme olur mu küçüğüm?" Söylediklerini anlayamıyordum.
"Ya bir gün öpmek istersen." Dudaklarını boynuma bastırmıştı.
"Öptüme küçüğüm, öptürme." Gözlerimden öpmesi, ne demek oluyordu ve neden bunu yapmak istemiyordu bilmiyordum, fakat düşünecek bir durumda hiç değildim. "O gün hiç gelmesin." Nefesi boynundan uzaklaşırken gzolerimi açmış ve kafamı usulce kaldırmıştım.
Gözleri, sanki daha güzel ve anlamlı bakıyordu.
Gözlerim dudaklarına inmişti, elimi yanağından boynuna doğru indirmiştim.
"Yapma küçüğüm." Gözlerimi gözlerine çıkarmıştım tekrar.
"Ne yapıyorum?" Gözleri gözlerimden kaymıştı, dudaklarıma bakıyordu.
"Dudakl-"
Konuşmasını bölen şey, dudaklarım olmuştu. Gözlerim anın etkisi ile kapanırken Demirin elini boynumda hissediyordum.
Dudakalrini aralayarak karşılık vermesi ile, zaten ayaklarımın altında olmayan yer, ayaklarımın altından kaymıştı sanki bir anda.
Alt dudağımı çekiştirmesi ile ayrılmıştık. Kafasını eğerek boynumda soluklanmıştı.
"Sen, gerçekten tam bir felaketsin, sonum olacaksın küçüğüm." Dudaklarını boynumda tekrar hissetmiştim.
Parmaklarım saçlarının arasında geziniyordu.
"Demir, bana ne yaptın?" Dudakları tenimden ayrılırken nefesini boynumda hissetmeye devam ediyordum.
"Bana neler yaptığını bilseydin, sana hiç bir şey yapmadığımı anlardın küçüğüm." Sana yaptığımın aynısını sen bana yapıyorken mi?
"Neden, küçük?" diye bir soru yönetmiştim.
"O gün, 22 yaşındaydın ve yaşına göre bir çocuk gibiydin. Olgun hareketlerin bana çocukça geldi ve gözümde hep duvar yanındaki kız olarak kaldın. Şimdi, karşıma geçip ne kadar bağırıp çağırsanda o halin gözümün önüne geleceği için sana asla 24 yaşındaki bir kadın gözüyle bakamıyorum." diyerek derin bir nefes almıştı. Kokumda ne buluyordu peki?
"Hâlâ o kedi için ağlayan bir kız çocuğusun. Sen küçüksün, ama bendeki aşkın büyük. O yüzden sen benim küçüğümsün. Benimsin, küçüğümsün. Kaç yaşına gelirsen gel küçüğüm olarak kalacaksın." Yutkunarak kollarımı boynuna dolamıştım.
Sen küçüksün...
"Demir, neden Demir?" Gerilen vücudunu fark edebiliyordum.
"Annem, birgün beni ağlarken gördü, yaşım 12 falandı sanırım. Çocuk aklı işte, neden ikinci ismim var, neden kimse kullanmıyor diye ağlıyordum. Annem, bana o gün dedi ki, sende bir gün, baban gibi seversen bu ismini kullanabilecekler, demişti. O kadın, senin ikinci adını kullanacak oğlum. Sadece o kullanacak, demişti. Fakat, bunu doğru kişiye anlatmalısın, ondan istemelisin oğlum, demişti. Senin doğru kişi olduğunu hep biliyordum fakat, asla isteyememiştim senden. Ben daha sana itiraf edememişken, birisi sana, herkes Sirac diyor sen neden Demir diyorsun deseydi eğer, üzülebilirdin. Yada benden hesap sorabilirdin, ki bunu bu evdeki herkes bilir. Annem, senin kim olduğunu biliyor küçüğüm." Gözlerim dolmuştu, doğru kişi olduğumu bildiğini söylemesi, bu çok güzeldi.
"Melih konusuna gelecek olursak," gözlerimden akan yaşlarla berabe gülmüştüm.
"Gelmeyelim." Aşık derse bayılabilirdim.
"Bunu biliyor, az ağlamadık onada. Bu konuyu bildiği için, sana bir şey demiyor. Bana karşı bir ilgiside yok, onun zaten sevdiği bir kadın var. Aman diyeyim, annemle babam boşanmasın." Gülerek kafamı kaldırmış ve yanaklarımı silmiştim.
"Neden öyle yaptı o zaman?" Siraç aşkım...
"Mizacı gereği biraz cıvık olabiliyor, yerine göre bazen fazla sert oluyor, fakat aşkı yalan." Umarım Demirede yalan söylememiştir.
"Sen, yinede uzak kal." Çünkü gözümün önünde Melih, Siraç ile canlanıyordu ve bir kabus gibiydi.
"Görüyorsun beni." Anlıyordum, bana kendisini anlatıyordu.
"Görüyorum seni Demir." İsmi artık daha anlamlıydı. "Bir dakika, annen başından beri bildiği için mi bir şey demiyor?" Daha yeni anlıyordum.
"Evet küçüğüm, o yüzden sana karşı ön yargılı değil. Çünkü ilk defa birisi bana, ikinci ismimle hitap ediyor." Buna, anlam veremiyordum.
"Benden önce," diyerek devamını getirmesi için susmuştum.
"Senden önce, kimse olmadı. Kimse doğru gelmiyordu, o yüzden karşı cinsim ile anlaşamıyordum. Yani, ilklerimi seninle yaşıyorum." Bu adam, çok güzeldi.
"Demir seni çok seviyorum." Beni kendisine daha çok çekmişti. Onunla bu şekilde sarılmak, sadece bana iyi hissettirmiyordu anlaşılan.
"Sen, böyle söylüyorsun ya, sabaha kadar dinleyebilirim bunu." Çok güzel seviyordu, ve bunu bana iliklerime kadar hissettirmişti.
"Demir," Yutkunarak titrek bir nefes almıştım.
"Söyle küçüğüm, bıkmadan, usanmadan söyle." Küçüğüm kelimesinin bende yarattığı etki, korkutuyordu.
"Demir, seni çok seviyorum." Elim, kalbinin üzerindeydi.
"Ikı yıl önceki gibi hissettiriyor." Dudaklarımı adem elmasına değdirmiştim, eş zamanlı olarak yutkunmuştu.
"Evine hoşgeldin sevgilim, evine hoşgeldin." Misafir değildim... İzin vermediği süre, gitmeyecektim.
"Hoşbuldum sevgilim, misafir değilim."
Onun yanı çok güzeldi,
Sevgisi,
Hissettirdikleri ise tarifi olmayan bir şeydi.
Sanki yıllardır hissediyormuşum, ama bu hisse o kadar yabancıymışım gibi.
Bir o kadarda, hiç bu kadar güzel hissetmemiş gibi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beyaz Şarap +18 |DÜZENLENİYOR|
General Fiction"İstiyorum." Şişenin ağzını dudaklarıma tekrar değdirerek hafiften havaya kaldırması ile şişedeki şarap hızla dudaklarının arasından kaymaya başlamıştı. Nefesim kesilirken hızla yutkunuyordum. Bu isteği anlatmak imkansızdı. Buna inanması bile güçtü...