Gecenin bilmem kaçıydı bir fikrim yoktu ama ama yine gürültüsü ile uyanmıştım. Uyumaya çalışsam bile yapamıyordum, artan gök gürültüsü ve arada hafiften aydınlanan hava beni ürkütüyordu.
Abi neredesin?
Gözlerim dolup taşmıştı, diğer tarafıma döndüğümde, hâlâ koltukta olan Siraçın gölgesini görmüştüm. Beklemeden ayaklanmış ve Siraçın yanına ilerleyerek oturmuştum. En azından böylesi daha iyiydi.
"İyi misin?" İyi falan değildim. Hâlâ kafam yerimde değildi iyi hissetmiyordum.
"Hı-hım." Sesim titremesin diye bu şekilde cevap vermiştim.
Siraç doğrularak ayağa kalkmış ve kolumdan çekiştirerek beni ayağa kaldırdıktan sonra kollarını belime koyarak saçlarıma dokunmuştu.
Hemen sonrasında ise bir eli belimde kalırken, diğerini dizimin biraz yukarısına koyarak beni kucağına almıştı. Bacaklarımı beline dolamıştım. Ona bu denli yakın olmak belki hataydı ama karşı koyamıyordum.
"Küçüğüm, korkuyor musun?" Kollarımı kaldırarak boynuna sarmıştım. Kafamı ise omzuna koymuştum, nefesim boynuna çarpıyordu.
"Babam, beni sanırım asla geri almak için bir çaba vermeyecek." Benimle beraber camın önüne yürümüştü. Ellerini asla hareket ettirmiyordu. Yanlış bir yerime ellerini koymamak için çaba gösterdiğini kasılan vücudundan anlıyordum.
"Verecek, üzme kendini." Asla gelmeyecekti, bana doğruları söylemeliydi. Babam o parayı bulabilecek olsa çoktan bulurdu zaten.
"Ne kadar vermesi gerek?" Tutuşu sıkılaşmıştı. En azından bunu bilmeye hakkım vardı, benden bunu gizleyemezdi burda olmamın bir bedeli vardı ve bilmek istiyordum.
"Milyonlar." Miktarını belirtmiyordu, daha çok korkacağımı biliyor olmalıydı. "Seni para ile satmayacağım, aileni özlüyor musun?" Aklıma gelmedikleri gerçeği yüzüme vurmuştu. Sadece zor durumdayken aklıma geliyorlardı.
"Sanırım çok değil." Yatağa doğru yürüyerek beni bırakmak için bir hamle yapacaktı ki daha sıkı sarılmıştım. Şu an korkaklık ediyordum ama elimde değildi, aptalin tekiydim.
"Küçük bir çocuk gibisin." Zaten bana bunun için küçük demiyor muydu? Beni küçük görüyordu, aşağılamak değildi bu belki ama zaten küçük diyordu.
"Evet." Buna alınmış olmam, neye işaretti? Bu neydi şimdi birden bire, duygusal bir boşlukta gibiydim.
"Değilsin." Benimle beraber yatağa oturmuş ve üzerimizi örtmüştü. Ona daha çok sokularak ellerimi omzunda bırakmıştım.
"Neden uyumuyorsun?" Ellerini örtünün üzerinden koymuştu belime. Geçmişime dair bildiği bir şeyler olup olmaması düşüncesi ile daha çok korkmuştum.
"Uyuyamıyorum, peki sen neden bana ismimle seslenmiyorsun?" Kısık sesle gülümsemiştim, ne demek gerektiğini bilmiyor be utanıyordum.
"Benden, büyüksün, ve sana ne demem gerekiyor bilmiyorum, abi mi demeliyim?" Saçlarımı kaldırıp bırakıyordu. Abi, saçmaydı.
"Bir kere Siraç der misin?" Yutkunarak kafamı omzuna daha çok yerleştirmiştim. Vucudum gereğinden fazla sıcak olmaya başlamıştı bir anda.
"Siraç, ismin çok güzel." Elimin altındaki kalbi bir anda hızlanmıştı. Acaba yanlış bir şey mi yapmıştım, ama bunda yanlış bir nokta yoktu.
"Bir kere Demir dermisin?" Sesi çok derin ve boğuk geliyordu. Bir sorun olduğu çok belliydi. Sormamak için zor tutuyordum kendimi.
"Demir, bunun ne farkı var ki?" Elimin altındaki kalbi dahada hızlanmıştı. Hareketlenmişti daha sonra bir anda.
"Sikeyim," duraksayarak derin bir nefes almıştı. "Bu kadar boktan hissettiremezdi." Ne anlamı vardı, ne yarası vardı o kadar çok merak etmiştim ki nasıl soracağımı düşünüyordum.
"Neden Siraç değilde Demir?" Örtüyü omuzlarıma kadar kaldırmıştı ve nefesini saçlarımın arasına üflemişti. Zor anlar yaşıyordu.
"Boşver işte." Bu ismin onda bir yarası olmalıydı. "Benden, gerçekten korkuyor musun? Yada seni korkutuyor muyum?" Gözlerimi kapatarak derin bir nefes almıştım. Sigara kokusuna rağmen, ıslak toprak kokusu daha baskındı, sanırım bu koku da dışarıdan geliyordu.
"Hayır." Nefesini rahatlıkla vermişti. Bununla ne alakası vardı isminin, düşündükçe sorular dahada artıyordu.
"Benden korkman isteyeceğim son şey bile değil." Yarası olan bir şeyi sormak istemiyorum, o yüzden konuyu değiştirmek istedim.
"Sen neden ismimi kullanmıyorsun ki?" Elleri sırtımı örtünün üzerinden usulde okşuyordu. Geçmişimi eminim ki biliyordu, ondandı bu hassasiyeti.
"Çünkü, adını bir kez bile kullanmadım ve sevmiyorum. O yüzden, benim küçüğümsün." Bu kez benim kalbim hızlanmaya başlamıştı, nefes alış veriş düzenim bozulmuştu.
"Benim küçüğüm." diyerek onu tekrarlamıştım. İyide neden küçük diyordu, oda neyin nesiydi?
"Beni yanlış anlama küçüğüm. Rahatsız oluyorsan sana küçük hanım demeye devam edebilirim. Ama ismini kullanmam." Kafamı sallayarak onu onaylamıştım çünkü artık gözlerim kapanıyordu ve uykuya yavaştan yenik düşüyordum.
"Artık, babam istesede yanına dönmek istemiyorum. Sırf bu yüzden, eğer gerçekten kalmamı istiyorsan, borcunu ödese bile bana söyleme, gitmeme izin ver yeter." Parmakları omzuma iğne misali batıyordu.
"Gidemezsin!" Korku ile sıçramıştım, bir anda yükselmesi yada tavırlarının değişmesi beni korkutuyordu.
"Bağırma." Sesim resmen icime kaçmıştı, onun yanı bana yaramıyordu ve içinde olduğumuz durum çok saçma ve inanılır gibi değildi.
Şaka bir yana, gerçekten istemediğimi ne zaman anlayacaktı acaba?
Zor bile olsa.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beyaz Şarap +18 |DÜZENLENİYOR|
General Fiction"İstiyorum." Şişenin ağzını dudaklarıma tekrar değdirerek hafiften havaya kaldırması ile şişedeki şarap hızla dudaklarının arasından kaymaya başlamıştı. Nefesim kesilirken hızla yutkunuyordum. Bu isteği anlatmak imkansızdı. Buna inanması bile güçtü...