"Ağlaman için söylemedim sana bunları, yapma, senin için bu kadar önemli olmamalıyım. Beni öyle bir yere koyamazsın yapma." Onu öyle bir yere koymuştum ki, tarifi yoktu. Benim için değerli olmuştu.
"Ölmeyeceksin Demir." Kafasını omzuma tekrar bırakmıştı. Susuyordu çünkü gerçekten inanmıyordu bu duruma.
"Sen bana böyle sesleniyorsun ya ben zaten yaşıyorum." Kafamı tekrar saçlarının üzerine yan bir şekilde bırakmıştım.
Böyle konuşması beni umutlandırıyordu. Annesine söz vermiştim, oğlu yaşayacaktı, yoksa ben o kadına ne derdim?"İyileşeceksin, yaşayacaksın." Daha sıkı sarılarak bana daha çok sokulmuştu. Beni geçiştiriyordu.
"Yaşımın önemi yok, hâlâ birisine sığınmaya ihtiyacım var." Ona çekiliyordum ve bu beni korkutuyordu. Çok korkuyordum kapılmaktan.
"Bana sığınacaksın, sen iyileşene kadar hep yanındayım." Kafasını boynuma doğru çevirmişti. Daha sonra ise derin bir nefes almıştı.
"Iyileşirsem, gidecek misin?" Ne diyeceğimi bilemiyordum, böyle bir durumda ne denirdi ki?
"Sen önce bir iyileş gerisine bakarız." Oda parmaklarını saçlarımın arasında gezdiriyordu. Ben neden onu geçiştiremiyordum?
"Gidecek misin?" Bunu konuşmak için henüz çok erkendi.
"Demir, biz düşünebilecek, mantıklı kararlar verebilecek yaşlardayız. Anlayabiliyorsun beni, iyileş istiyorum. Sen iyileştikten sonra herşey eski hâline dönecek, sonsuza dek yanında kalamam." Evet çok acımasızdım, ve bunu bu adama yapabiliyordum.
Sessiz kalarak sarılmaya devam etmişti. Ağzımdan çıkan kelimelere ilk defa ben karar vermemiştim, kendiliğinden dökülmüştü ve ardı arkası kesilmemişti.
"Yemek yemen gerekiyor." Geri çekilerek gözlerime bakmıştı. Kucağından kalkarak uzattığı elini tutmuştum. Yürümesinde sorun yoktu fakat temas etmeden duramıyordu.
Çok zor bir süreçten geçiyor ve yalnız kalmak istemiyordu.
Fakat destek şarttı, ama onu o hastaneye tekrar kapatarak yatağa bağlayamazdım. Bu onu ölme isteğine daha çok iterdi. Aşağıya indiğimizde annesi, babası ve Melih salonda oturuyorlardı."Günaydın çocuklar." Annesi belli ki gece boyu uyuyamamıştı. Melih ise hâlâ aynı bakıyordu bana.
"Günaydın." Demir bir karşılık verememişti çünkü nefes nefese kalmıştı. Oturarak kafasını koltuğa bırakmış ve derin bir nefes almıştı.
"Bugün nasılsın Siraç?" Şu anda cevap vermesi biraz zordu. Ona zaman tanımaları gerekti.
"İyi." Kötü diyemiyordu tabi, nasıl derdi ki annesine babasına kötüyüm diye?
"Daha iyi olacaksın oğlum." Babası çökmüş bir durumdaydı. Oda kendisinde değildi, herkes dağılmıştı.
"İyiysen eğer, kalkalım çünkü bir şeyler yemen gerek." Annesinin gözleri dolmuştu fakat belli etmeden silmeye çalışıyordu.
"İyiyim." Ayağa kalkarak onun kalkmasını beklemiştim. Elimi bırakmıyordu. En zoruma giden şey ise ihtiyacı olan şeyin sadece tutacağı bir el olmasıydı.
Masaya oturduktan sonrada yavaş yavaş yemeğini yemeye çalışmış ve elimi asla bırakmamıştı. Bütün iştahım yok olmuştu fakat yemediğimi zannetmemesi için zorla yemiştim.
Daha kendime yetemiyorken ona yetmek istiyordum. Ne kadar işe yarıyordu bilmiyordum ama, kendime bile iyi gelemiyorken ona iyi gelmek güzel hissettiriyordu.
"Kızım hastanede kalması gerekmiyor muydu?" Demir bir anda elimi sıkmıştı. Anlamıştım ne yapmaya çalıştığını.
"Evde kalması onun için daha iyi olacak." Hayır iyi falan olmayacaktı, annesinin üzülmesini istememişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beyaz Şarap +18 |DÜZENLENİYOR|
General Fiction"İstiyorum." Şişenin ağzını dudaklarıma tekrar değdirerek hafiften havaya kaldırması ile şişedeki şarap hızla dudaklarının arasından kaymaya başlamıştı. Nefesim kesilirken hızla yutkunuyordum. Bu isteği anlatmak imkansızdı. Buna inanması bile güçtü...