4.Bölüm

14 2 0
                                    

Ne yaptığımı veya nasıl bir ruh hali içerisinde olduğumu artık anlayamaz hale gelmiştim. Etrafa bakıyor, insanları dinliyordum ama gerçekten dinliyormuydum ki o bile belli değildi. Sürekli bir şeyler düşünüyordum ve bu düşünceler beni içine sürüklüyordu.

Önümdeki defterden başımı kaldırıp sıkıntılı yüz ifademle bakışlarımı dışarıya çevirdim. Ara sokağı gören camımdan dışarı baktığımda etrafta kimse yoktu. Bir süre dışarıya baktıktan sonra yorgun bakışlarımı defterime çevirdim. Uzun uzun içimi döktüğüm defterimi kapatmadan önce sayfanın en sonuna ''İnsan kendini sürekli bir şeylerle meşgul ederek geçmişini ve yaşadığı sorunları geride bıraktığını düşünür ama atlanılan bir şey vardır o da ne geçmiş sizin peşinizi bırakır ne de yaşadığınız sorunlar.''

Yazdığım son cümleyle bir kez daha okuyarak defterimi kapattım. Kitaplığımın içerisindeki kutuyu çıkararak masanın üzerine koydum. Kutunun içerisinde minik minik sevdiğim kitap alıntılarım vardı ama kutunun bir de gizli bir alt bölmesi vardı. Kutuyu ters çevirip tüm kağıtları masaya döktükten sonra siyah renkteki tahtayı çekmecemdeki aparatı sayesinde yerinden kaldırdım. Tahta kutunun alt tarafı gibi göründüğü için kızlar fark etmemişti. Tahta tarzı şeyi çıkardıktan sonra defterimi koyup geri kapattım.

Kağıtları da koyduktan sonra kutuyu kaldırdığım sırada sokaktan geçen kişiye gözüm takıldı.

Agâh'ın burada ne işi vardı ki. Daha dikkatli baktığımda yapısal olarak bu adam Agâh'a göre daha kısa ve çelimsiz bir yapısı vardı. Yanlış görmüş olabileceğim için gözlerimi kapatıp geri açtığımda aynı yere baktım ama hayır bu Agâh'dı. Hala yanlış gördüğümü düşündüğüm için içerde olan Beril'e seslendim

''Beril!'' saniyeler içerisinde odamın kapısının hızlıca açılmasıyla o tarafa baktım.

''İzel bir şey mi oldu?'' başımı olumsuz anlamda sallayıp dışarıya baktım. ''Beril şurada yürüyen kişiye bir baksana Agâh değil mi?'' Beril yanıma gelip dışarıya bakarak ''İzel orada şuan nasıl birini görüyorsun bana tarif eder misin.'' Anlamsız bir şekilde ona baktığımda Beril de bana dönerek ''Bana öyle bakma adam gitmek üzeri ona bak ve bana anlat.''

Tekrar dışarı baktığımda ''Agâh dan biraz daha kısa ve onun kadar geniş bir yapısı yok ama yüzleri aynı.'' Beril adama dikkatli bir şekilde incelerken bana dönmeden ''İzel o adam Agâh değil.'' Agâh'ın olmaması imkansızdı çünkü ben yukarıdan gördüğüm için vücudu daha farklı görünmüştü ama oydu işte. Arkamdaki sandalyeme oturduğumda ''Beril benimle dalga mı geçiyorsun ya kendi gözlerinle gördün sen de o işte.'' dedim. Düşünceli ifadesiyle bana dönerek masaya yaslandı. ''İzel sana birkaç şeyden bahsetmem lazım.'' Dediğinde bıkkınca ona bakarak ''Beril galiba sen beni anlamak istemiyorsun Agâh işte.'' Dedim. Düşünceli olan yüz ifadesi kendini telaşa bırakmıştı. Sanki bir şey söylemesi gerekiyor ama söylemekte arada kalıyor gibiydi. Merakla yüzüne bakmaya devam ederken

''En iyisi şöyle başlayayım İzel, semptomlar kendilerini yavaş yavaş gösterirler ve sende de artık kendilerini belli ediyorlar. Orada gördüğün kişi Agâh değildi çünkü oradan geçen yaşlı bir adamdı.'' Son cümlesine kadar ciddi bir şekilde dinlerken son cümlesinde gülmeye başladım. Tamam son aylar bazen saçma şeyler düşünerek krize girebiliyordum ama bu kadar da delirmemiştim. Onun Agâh olduğuna emindim kendi gözlerimle görmüştüm. Düşündükçe daha fazla gülmeye başladım.

''İzel kendine gel!'' gülmemi zar zor durdururken artık gülmekten gözlerimden yaş gelmişti. ''Hadi ama Beril gerçekten o kadar da delirmedim.'' Masada duran telefonumu eline alıp bana doğru uzatarak ''Sen beni çağırmadan önce Yalın'la konuştum Agâh'ın şirketinde beraberlermiş. Eğer şuan bana inanmıyorsan Agâh'ı ara.'' Dedi. Yüzümdeki gülümseme silinirken Beril'in elindeki telefonumu alıp daha dün kaydettiğim numaranın üzerine geldiğimde Beril'e baktım. Güven gönderen bakışlarıyla başımı eğip numaranın üzerine bastım. İkinci çalmayla açılan telefonla o sesi duydum ''İzel'' demesiyle ne diyeceğimi bilemedim.

MaskHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin